Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Papa’nın gelmiş geçmiş en entelektüel papalardan biri olduğu biliniyor. Sadece teoloji’de değil, ‘mantic sciences’ olarak bilinen ezoterik disiplinlere hakimiyeti ve siyaset bilimine ne derece vakıf olduğu da dünyanın malumu…

        Muhteşem eğitimi ve ağzından çıkan her sözün birkaç kontrol mekanizmasından geçtiği de biliniyor.

        Öyleyse, bugün Türk basınının yorum köşelerine yansıyan, sözlerin Papa’nın salaklığına geldiği, inancının onu ateşlediği görüşleri çuvallıyor bir kalemde.

        Peki öyleyse neden söyledi bu sözleri Papa? Bir ‘medeniyetler çatışması’ mı yaratmak istedi?

        Bu sözleri niye İstanbul ziyaretinden önce söyledi? Zamanlamasını niye böyle ayarladı?

        Benimle, bu soruların cevabını bulacak entelektüel ve heyecanlı bir yolculuğa çıkmaya hazır mısın sevgili okur?

        Öyleyse yürüyelim…

        1. Papa İstanbul ziyareti öncesinde İslam’a saldıran sözleri alıntılayarak, yani tırnak içine alarak söyledi. Yani hem söyledi hem söylemedi.

        2. Söylediklerinin ana ekseninde İslam dininde ‘akıl’ unsurunun bulunmadığı vardı.

        3. Türkiye için hazırlattığı raporda, Türk Modeli Laiklik eleştiriliyor ve Diyanet İşleri Başkanlığı hedef tahtasına koyuluyordu.

        Bütün bunlar ne anlama geliyor olabilir?

        Örneğin, dünyanın en yetkin teozofu olan Papa, din denilen olgunun akla değil ‘vahy’e dayandığını bilmiyor olabilir mi? Elbette biliyor, bundan şüphemiz yok. Demek ki, ‘vahy’e dayalı olan İslam dinini küçümseyerek ona zarar vermeye çalışıyor olabilir.

        Diyanet İşleri Başkanlığı’nı, yani laik Türkiye modelini eleştirerek de, işte bu çok ilginç, Türkiye’de Türk Tipi Laiklik’i hedefe koymuş görünüyor. Yani anlaşılan o ki, Türkiye’de İslam’ın teminatı olarak Papa da tıpkı bizim gibi ‘laiklik’i görüyor.

        Ve bu sözler İstanbul ziyareti öncesinde söyleniyor.

        Çünkü Papa’nın ajandasının temel maddesi Türk!

        İslam değil, terör değil, yoksulluk değil; Türk.

        Çünkü Türk, dünya üzerinde yazılan bütün yeni siyaset teorilerine uymayan, ‘uygunsuz’ bir millet.

        Türk’ü Türk yapan iki ana sebepten kaynaklanıyor bu uygunsuzluk. Birincisi, Türkler tarihte yendikleri milletlere benzeyen tek ırk. Düşmanında arzuladığı ve beğendiği özellikleri, onu yenerek içselleştiriyor.

        İslam toplulukları yenerek Müslüman oluyor; Bizans’ı yenerek devlet kurumuna sahip çıkıyor, Kurtuluş Savaşı yaparak modernite’yi sahipleniyor.

        Bütün milletler, yendiği milletleri kendisine benzetirken, Türk ona benzeyebilme yeteneğine sahip.

        Bunun uzantısı bugünkü AB sürecinin ta kendisi!

        Öte yandan Türk denilen ırkın, İslam dini ile ilişkisi diğer Müslüman topluluklardan çok farklı.

        Türk İslam’a ‘iman’ düzeyinde bağlı, ‘gündelik hayat ve kültür’ düzeyinde değil.

        Yani, Arap gibi okuduktan sonra Kur’an-ı Kerim’i yere atmıyor; duvarına yüksek bir yere asıyor.

        ‘Orucunu da tutar, içkisini de içer’ şeklinde sloganlaştırılan bu Türk’ün İslam anlayışında, dinin mistifikasyonu, kutsal kitabı kendi dilinden olan Arap topluluklarına göre çok daha yüksek; dine gösterilen saygı çok daha derin. Ama öte yandan, gündelik hayatı din belirlemiyor.

        Şimdi Batı entelektüel ve siyasi mimari merkezlerinin yazdığı hiçbir senaryoya bu yüzden Türk uymuyor!

        İslam topluluklarının gündelik hayat biçimine, yani kültürüne yönelik her manüplasyonun İslam dinini yeniden tanımlayacağını bilen batı, ‘gündelik hayat’ üzerinden bir kültürel savaş yürütüyor. Diyalog kuruyor, ekonomik destek veriyor, kültürel evren kuruyor…

        Oysa Türk, bunlara karşı bağışık.

        Çünkü Türk’ün İslamı ılımlılaştırılamıyor; zaten modernist.

        Türk bu ‘uygunsuz’ kimliğiyle, bu uygunsuz kimliğinin içerdiği, ‘yendiğine benzeyebilme’ ve ‘dini iman düzeyinde kavrama’ yeteneğiyle Yeni Dünya Düzeni’nden Büyük Ortadoğu Projesi’ne kadar yazılan hiçbir prosedüre uymuyor.

        Avrupa veya Atlantik merkezli her entelektüel ve siyasi mimarinin insicamını bozuyor.

        İslam’ı manuple edebilen batılı entelektüel, Türk karşısında apışıp kalıyor.

        İmdi…

        Papa Ratzinger, apaçık ki, yeni siyasi mimariyi inşa eden Avrupalı ve Atlantikli entelektüel ve siyasi karar vericilerden çok daha entelektüel, çok daha zeki, çok daha operasyonel.

        İstanbul ziyareti öncesindeki sözleri zannedildiği gibi İslam’ı değil, bizzat ‘uygunsuz’ Türk’ü hedef alıyor. Türk’ün içermeye çalıştığı son düşmanının medeniyet özetinin, yani Avrupa’nın ağzından konuşan Papa, Vatikan raporunda görüldüğü gibi Türkiye’de laikliği hedef alıyor.

        Türkiye’nin dinsiz veya Araplar gibi kültür evreni içinde İslam olmasında bir beis görmez Papa.

        Ama Türk olmasında, dine ‘iman’ düzeyinde sahip çıkmasına, yani ‘laik’ olmasına tahammül edemiyor.

        Bu konuşma ile, Avrupa Medeniye ağzından Türk’ün ‘imanı’nı hedef tahtasına koyuyor.

        Türk’ü Türk yapan iki özelliği; yani ‘yendiğine benzeyebilme yeteneği’ ile ‘dine iman düzeyinde bağlılığı’nı çatıştırmayı; bir tür kültürel şizofreni yaratmayı hedefliyor.

        Daha entelektüel, daha sinsi.

        Ama hiç kusura bakmasın Papa hazretleri, Türk’ün kimliği gibi, zihniyeti de ‘uygunsuz’ çalışabiliyor..

        Diğer Yazılar