Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yunan mitolojisine göre deniz tanrısı Glafkos’un, batan gemilerdeki denizcileri kurtardığı söylenir. İlginçtir ki aynı Yunan mitolojisinde olduğu gibi Doğu Akdeniz’de de doğal gaz ve petrol arama çalışmalarında parselleme ve gemilere kadar benzer mitolojik karakterler rol oynuyor.

        Örneğin, Amerikan enerji şirketi ExxonMobil Kıbrıs’ın güney batısında “Stena Icemax” adlı gemisiyle Glafkos-1 adıyla sondaj çalışması gerçekleştiriyor. Geçtiğimiz hafta bu gemi,"Glafkos" noktasında 142 ila 227 milyar metreküp doğal gaz bulduğunu duyurdu. Bu alanın son yıllarda dünya çapında keşfedilen en büyük yataklardan birisi olduğu söyleniyor. Diğer taraftan 12’inci parselde bulunan "Afrodit" yatağındaki doğal gazın yaklaşık 130 milyar metreküp olduğu, 6’ıncı parseldeki "Kalipso" yatağındaki doğal gaz miktarının ise şimdilik açıklanmadığını da belirtmek gerekiyor. Bu verilere bakıldığında, yakın bir gelecekte Doğu Akdeniz’de suların ısınabileceğini rahatça söyleyebiliriz.

        Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerden Mısır, İsrail ve Kıbrıs Rum kesimi, şu ana kadar Doğu Akdeniz’de keşfedilen yatakları sahiplenmeye çalışıyor ancak bu ittifakın kaygan zeminde olduğu da aşikar. Kıyıdaş olan ülkelerden Lübnan ile ilgili de süreçte gelişiyor. Tabii içeride Hizbullah sorunu çözümlenebilirse.

        İşte bu ateş çemberinin tam da ortasında gerek enerji şirketleri gerekse uluslararası aktörler Doğu Akdeniz’deki bu çalışmalarda Türkiye’yi görmezden gelip dışarıda bırakma eğilimi gösteriyor. Türkiye, bir yandan Suriye’yle ilgili sıkıntılar bir yandan da iç siyasetteki yerel seçim telaşesini yaşarken, ABD, İsrail ve Yunanistan troykası bunu fırsat bilip enerji paylaşım sürecini kendi menfaatleri yönünde şekillendirmeye ve süreci kendi lehlerine hızlandırma isteğiyle hareket ediyorlar.

        Ancak gördüğüm kadarıyla Türkiye, ‘başım kalabalık ama ben buradayımve Akdeniz’de ben de varım’ mesajını, tarihinin en büyük deniz tatbikatı “Mavi Vatan” ile vermiş durumda. Yabancı gazeteci dostlarımdan aldığım bilgilere göre bu tatbikat, ABD ve Yunan basınında yer alan ilk haber olarak geniş yankı uyandırmış ve verilmek istenen mesaj çok net alınmış gibi gözüküyor.

        Doğu Akdeniz’deki oluşuma şöyle bir baktığımızda, aslan payını talep eden ABD, Noble Energy ve Exxon Mobil ile, Fransa TOTAL ile, İtalya ENI ile, Güney Kore KOGAZ ile, Katar Qatar Petroleum ile ve İsrail Delek ile İsrail Akdeniz’deki bu büyük oyuna katılmış olarak göze çarpıyor. Ancak ilk hamleyi Amerikalı ExxonMobil gerçekleştirmiş durumda.

        Amerika’nın Kıbrıs ve Doğu Akdeniz'devar olmaisteğinin esas sebebinin ExxonMobil olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu enerji şirketinin rezerv bulma konusundaki çalışmaları aslında Amerika’nın Doğu Akdeniz’deki pozisyonunu belirliyor. Amerika’nın bu ilgisinin Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun, 20 Mart’ta İsrail’de Benyamin Netanyahu, Nikos Anastasiadis ve Aleksis Çipras ile gerçekleştireceği görüşmelerle teyit edebiliriz. İşte bu noktada Türkiye’nin bu görüşme süreçlerini çok yakından ve dikkatle takip etmesi gerekiyor.

        Geçtiğimiz Aralık ayında Güney Kıbrıs, Yunanistan ve İsrail, Beerşeba’da üçlü zirve gerçekleştirerek EastMed doğal gaz boru hattı projesi konusunda anlaşmaya vardıkları dikkate alındığında, önümüzdeki günlerde yapılacak bu bahsettiğim görüşme daha da önem kazanıyor. Çünkü bu doğalgaz boru hattı projesi Aralık ayında, Avrupa Komisyonunun onayını almış ve 2019 yılının birinci çeyreği içerisinde anlaşma imzalanması hususunda mutabakata varılmıştı.

        Öte yandan Doğu Akdeniz’in bu hareketliliği içerisinde yer alan Fransa, bölgeye yönelik enerji planlarının korunması ile altyapı güvenliğinin sağlanmasını dikkate alarak Kıbrıs ile geniş çaplı savunma iş birliği konusunda hâlihazırda sürdürdüğü temaslarda ilerlemiş gözüküyor. Fransız enerji şirketi Total ve İtalyan ENI elinde bulundurduğu mevcut parsellerden üçüne iştirak etmesinin yanı sıra Güney Kıbrıs hükümetinden başka bir parsel daha alacak gibi gözüküyor. Ayrıca, yine bu ay içerisinde Rum kesimi ve Fransa arasında imzalanması beklenen bir anlaşma daha var. Bu anlaşmaya göre, Kıbrıs’taki Vasiliko Körfezi’nde Fransız savaş gemilerinin demir atacağı büyük bir liman inşa edilecek. Projenin gerçekleştirilmesine yönelik araştırma ve planlama çalışmaları Güney Kıbrıs hükümeti tarafından daha anlaşma imzalanmadan başlatıldı bile. Elbette AB ve ABD de bu projeye destek veriyor. Yani anlayacağınız özellikle son yıllarda Doğu Akdeniz yemek kokusu almış köpek balıklarının hızla hücum ettiği bir bölge niteliği taşıyor.

        Arap baharı ile birlikte Akdeniz havzasındaki tüm ülkelerin iradesi ABD ve İsrail tekeline geçerken, kuzeyde ise Rusya’ya yönelik yaptırım kararları ile Avrupa Birliği ülkeleri köşeye sıkışarak alternatif enerji hatlarına ihtiyaç duyar hale getirildi. Bu söylediklerim son 8 yılda planlı bir şekilde hayata geçirilen hamleler oldu.

        Türkiye’de ise 15 Temmuz darbe girişimi gerçek amacına ulaşmış olsaydı, Güney Kıbrıs, İsrail ve ABD’li şirketler Doğu Akdeniz enerji havzasında istediği gibi hareket edebileceklerdi. Ancak darbe girişimi başarısız olduğundan planlar suya düşmüş gözüküyor. Artık bütün bu süreçleri takip ederek Doğu Akdeniz’de “ben de varım” diyen bir Türkiye var.

        Bahsettiğimiz aktörlerin Türkiye’yi dışarıda bırakma planın esas dayanağı aslında İsrail, Güney Kıbrıs, Yunanistan ve İtalya arasında uzun süredir planlanan 2 bin 100 kilometrelik EastMed (Doğu Akdeniz) boru hattının inşa edilmesi projesinden kaynaklanıyor. Elbette zor bir seçenek ama masadan uzaklaşmayacak mevcut bir senaryo. İsrail ve ABD’nin bu muhtemel doğal gaz nakil boru hattı güzergâhına olumlu baktığı açıkça gözüküyor. Söz konusu çalışmayı finanse eden Avrupa Birliği de bu konuya ciddi gözle bakıyor. Bu kapsamda EastMed boru hattına ilişkin anlaşmanın 2019’da imzalanması bekleniyor. Ancak anlaşmanın imzalanması beklendiği gibi yakında değil de daha ileri bir aşamaya bırakılacak gibi, zira İtalya henüz hazır görünmüyor. Yakın bir zamanda Güney Kıbrıs’ı ziyaret eden İsrail Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin, EastMed’in “dünyanın en büyük deniz altı projelerinden biri” olabileceğini söyledi. İsrail Cumhurbaşkanı açıklamalarında Kıbrıs-İsrail-Yunanistan üçlü iş birliğine atıf yaparak “şu anda odaklandığımız asıl nokta Doğu Akdeniz boru hattının geliştirilmesidir” diye belirtti. Ancak projenin atıl kalan Nabucco projesine dönüşme ihtimali de birçok uzman tarafından dillendiriliyor.

        Kanımca, bu projenin hayata geçirilmesi öncelikle AB’ye bağlı. Alınacak karar daha ziyade siyasi bir niteliğe sahip olacak çünkü bu girişimin maliyetlerinin rekabet edilebilir düzeyde olmaktan uzak olup ekonomik olarak da verimli olmadığı düşünülüyor. Diğer taraftan Türkiye’nin içinde yer almayacağı bir planlamanın uygulanabilirliği de oldukça zayıf gözüküyor.

        Bu bağlamda başlangıçta tüm esas oyuncuların -Yunanistan ve Güney Kıbrıs dışında- geçmişte bu boru hattının güzergâhının Türkiye üzerinden olabileceğini düşündüklerini belirtmekte yarar görüyorum. Yunanistan ve Güney Kıbrıs elbette bu düşünceden rahatsız olsa da güzergâhın çok daha ideal, ucuz ve kısa olduğunu düşünenlerin sayısının da sayı olarak daha fazla olduğunu söylemek isterim. Ancak tabii burada en önemli engel Kıbrıs meselesinin Türkiye’nin önünde çözülmesi gereken öncelikli sorunlardan biri olduğunun altını çizmekte yarar görüyorum. Akdeniz’in en uzun kıyı şeridine sahip olan Türkiye’nin limanlarını ve donanmasını stratejik olarak etkin kullanılmasının çok önemli olduğu kesin. Buna ek olarak, Kuzey Kıbrıs kıyı hattında da kendisinin bizzat doğalgaz arama çalışmalarına hız vermesi gerekiyor. Bu kapsamda doğal gaz enerji şirketlerine destek vererek kendi hattını kurma planlarını oluşturmasının şart olduğunu söylemek isterim. Çünkü şu kesin ki bu bölgede Türkiye olmadan bir adım atılması uluslararası bir krize neden olacaktır.

        Diğer Yazılar