Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kuzey Atlantik Paktı, NATO, bu hafta Washington’da kuruluşunun 70’inci yıldönümünü kutluyor. Soğuk savaşta caydırıcı rolü, Kosova ve Afganistan’daki tartışmalı müdahaleleri ve bünyesine dahil ettiği Orta Avrupalı yeni üyeleriyle kendini birkaç kez yeniden keşfeden NATO, şu sıralar aslında tarihinin en derin krizini yaşıyor. Elbette bunun arkasında yatan bir çok önemli neden söz konusu.

        ABD Başkanı Trump’ın, NATO’yu yoğun bir şekilde sorguluyor olması bu nedenlerden biri denilebilir. Geçmiş yıllarda kendisi daha seçim kampanyasının başında bu savunma ittifakını “zamanı geçmiş” olarak tanımlamıştı. Şimdi de özellikle “İttifakın bir üyesine yapılacak saldırıyı tüm müttefiklerine yapılmış bir saldırı olarak algılanacağına” yönelik 5. maddesini sürekli olarak sorgulayarak müttefiklere baskı uyguluyor. Ancak, Trump’ın bu NATO karşısındaki çelişkili yaklaşımı ABD Kongresinin tutumunu da yansıtmıyor. Bunun en önemli ispatı olarak yabancı konuklara gösterilen en yüksek saygı ifadesi olan senatonun Temsilciler Meclisinde dün NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in bir konuşma yapmış olmasını gösterebiliriz.

        NATO’nun Baltık devletlerine verdiği koruma sözünün kuşku uyandırıyor olması bir başka neden olarak verilebilir. NATO, aslında Baltık Devletlerinin hava sahasını koruyarak bu devletleri yalnız bırakmadığının sinyalini verse de devletlerinin endişeleri sürüyor. Özellikle Başkan Trump’ın, NATO müttefiki Karadağ’ı savunmanın 3. Dünya Savaşının çıkmasına neden olabileceği şeklindeki ifadesiyle yukarıda bahsettiğim 5. maddenin tartışılmasına neden oluyor. Ancak Avrupa Birliği içinde de Baltıklarda gerilimin tırmanması halinde Rusya ile savaş riskinin göze alınmasına, 2017’de yapılan bir ankete göre her iki Avrupalıdan biri karşı çıkıyor.

        Bunu yanı sıra, NATO üyelerinin bir saldırı halinde meşru müdafaa durumu ve bu savunmanın nasıl yapılacağı da oldukça sorgulanıyor. Özellikle doğuya askeri ekipman nakledilmek zorunda kalınması halinde özellikle başta Almanya olmak üzere Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde eskiyen kara ve demir yolları, sağlam olmayan köprüleri nedeniyle de sorunlu görülüyor. Avrupa ordularının durumları uzak kriz bölgelerinde savaşmaya hazırlıklı olmadığı da tartışılan konulardan bir başkası. Lakin uzmanlar siber kapasitelerinin yapılandırılması, gelecekte insansız hava araçlarıyla ve otomatik sistemlerle savaş yönetimi konusunda daha yapılması gereken çok şey olduğu görüşündeler. Ayrıca Avrupa’nın üstün siyasi ve ekonomik gücü olan Almanya’dan daha aktif bir rol beklenmesine rağmen Federal hükümetin 2024’e kadar savunma bütçesini sadece GSYH’nın yüzde 1,5 oranında artırmak niyetinde olduğu da biliniyor. Avrupalı diğer NATO üyesi ülkelerinde mali kesintiler konusundaki tutumu açık.

        Bütün bunlara ek olarak bir de NATO’nun Türkiye konusundaki yaklaşımına da detaylı bakmamız gerekiyor. Son yıllarda ABD ile olan ilişkilerdeki değişkenlik soğuk savaş bitene kadar Türkiye’nin ittifak içindeki net rolünü Amerika’nın baskıyla farklı bir yere taşıma çabasına maruz kaldı. Türkiye, NATO’nun güneydoğu kanadındaki jeopolitik konumu nedeniyle Batı’nın da bir karakolu konumundaydı. İncirlik Hava Üssü, özellikle ABD’ye, Sovyetler Birliğine karşı stratejik bir askeri üs olarak kullanılmaktaydı. 2003 yılına kadar Türk ordusunun Türk siyaseti üzerindeki güçlü etkisi de NATO’ya yarar sağladı. Ancak, Doğu-Batı ihtilafının sona ermesiyle NATO ile Türkiye arasındaki ilişkiler değişti.

        Konjonktürel değişim, Türkiye’nin bugün kendi bölgesinde bağımsız bir bölgesel güç konumuna gelmesine sebep oldu. Bölgesel belirsizlikler yüzünden kendi savunma sistemlerini daha güçlü hale getirme zorunluluğu da savunma sanayi yatırımlarında artışa ve alternatif askeri tercihlere yönelinmesi gerekliliğini ortaya çıkardı. Özellikle de, Ortadoğu’da yaşananlar sınır ülkelerden atılabilecek füzelere karşı korunma kalkanı satın alma ihtiyacını doğurdu. Amerikan PATRIOT ve ona alternatif olarak sunulan Rus S-400 füze sistemleri bu ihtiyacın karşılanması için gündeme geldi. Ancak NATO üyesi bir ülke olarak füze kalkanı sisteminin kurulması talebi çeşitli tartışmaları da ortaya çıkardı. Özellikle Patriot füzelerinin veri ve yazılım programlarının tamamının Türkiye’ye verilmek istenmemesi, teslimat sürelerinin uzatılması, teknoloji transferi ve yeterlilik oranı ve işin mali tarafı olan kredilendirilme konusundaki tüm sıkıntılar, tercihin Rus S-400’lere kaymasına neden oldu. NATO üyesi olan Türkiye’nin, ittifak dışında olmasının yanı sıra tehdit olarak da nitelendirdiği Rusya’dan füze kalkanı alma talebi, geçerli sebeplere dayandırılmasından ötürü diğer ülkelerin onayını almasına rağmen baş aktör ABD için aynı şey söz konusu olmadı ve gerilime neden oldu.

        Amerika, Moskova’nın bu sistemlerin bakımı esnasında Batılı savaş jetlerinin teknik yazılımlarıyla ilgili casusluk yapılabilineceğinden yola çıkarak baskıyı arttırmaya çalışırken, Türkiye S-400 Rus füzesavar sistemlerini satın alma konusunda adım attı ve Rusya’ya sipariş verdi. ABD de bu yüzden şimdilik yeni F-35 tipi Amerikan savaş jetlerinin Ankara’ya gönderilmesini durdurdu. Şu ana kadar Washington, S-400’ler konusunda Ankara’yı sadece sert bir üslupla eleştirmekle yetinmişti ancak bu kez somut adım atarak Türkiye’nin S-400 anlaşmasını iptal etmemesi halinde başka yaptırımlarla karşılaşacağı uyarısında bulundu. Bu nedenle belki de bir sonraki adımın ekonomik zarar ve tazminat olabileceğini söylemek mümkün.

        Türkiye açısından bakıldığında ABD’nin ekonomik yaptırım kararları oldukça önemli olsa da şu an için ABD'nin terör örgütü PKK’ya verdiği destek ve koruma daha öncelikli duruyor. Elbette bu durum piyasa koşullarına göre tersine dönebilir. Ayrıca Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin ve yükümlülüklerin yapısı rahatsızlığın artmasına olanak sağlıyor. Amerika’nın S-400 meselesine karşılık, NATO uçakları için ev sahipliği yapan İncirlik üssünün taktiksel önemini azaltma ek hamlesi de bu anlamda göze çarpıyor.

        Amerikalıların iddia ettiği gibi F-35 uçaklarının yazılımlarının çalınması veya S-400 (Triumf-Zafer) ile F-35’lerin gerçekten karşı karşıya gelmesi durumu Türkiye için bir risk taşısa da bu sorunun üstesinden gelebilecek alternatif koruma yazılımları gibi bir öneri halinde, bu ikili soruna bir çözüm sağlanabilir. Elbette burada Amerika’nın tavrı F-35 siparişlerinin iptaline kadar ulaşırsa Türkiye gibi Ortadoğu’da çok önemli stratejik bir ortağını kaybetmeye kadar varabilir. Ancak kanımca, Amerika’nın 100 adet F-35 savaş uçağının siparişlerini tamamen iptal edebileceği çok da mümkün gözükmüyor. Keza konuştuğumuz konu milyarlarca doları bağlayan bir nitelik taşıyor.

        Türkiye tarafından bakıldığında şu anda F-35 savaş uçaklarının gerekli olduğu aşikar. Patriot füzelerinin şimdiye kadar alınamama sebebi Amerika’nın veri ve yazılım transferine izin vermemesi, teslimat sürelerini uzun tutması ve finansman konusundaki zorluklardan kaynaklandığı düşünülürse, Türkiye’nin Ruslardan S-400 almaya yönelmesinin meşru bir tabana oturduğunu söylemek yanlış olmaz. Çünkü her ülke potansiyel risklere karşı kendisini güvence altına alma hakkına sahiptir. Burada yapılması gereken her iki sistemin beraber kullanılabilmesini sağlayacak bir ortak çözüm noktasına ulaşılmasıdır. Ancak bu çözümün de stratejik ve askeri bariyerlere takıldığını söyleyebiliriz. İşte bu nedenle NATO üyesi iki ülkenin bundan sonraki adımları belki de ittifakın geleceğini belirleyecek.

        Diğer Yazılar