Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün Çin’in başkenti Pekin’e resmi bir ziyaret gerçekleştirecek. 2003 yılı Ocak ayındaki ilk ziyareti de hesaplanırsa Erdoğan’ın altıncı Çin ziyareti olacak bu. İki ülke arasında diplomatik ilişkilerin çok fazla bir geçmişinin olmadığının altını çizecek olursak Erdoğan’ın altı ziyareti iki ülke arasında yakınlaşmayı sağlamış görünüyor.

        Erdoğan’ın ziyareti önceki beş ziyaretinden farklı olacak. Türkiye’nin yurt içi ve yurt dışı çevrelerinde kompleks değişimlerin yaşandığı bir sürece denk geliyor. Zira sadece etrafımızda değişen dengeler dahi Çin ziyaretini önemli kılıyor.

        Cumhurbaşkanı Erdoğan, uzun dönemden buyana iktidarda olması nedeniyle Ortadoğu’da ünlü ve önemli bir siyasi aktör haline geldi. Bu büyük ölçüde iyi ekonomik karnesi sayesinde oldu. Ve tabi Ortadoğu meselelerinde ortaya konan irade ve askeri gücün sahada aktif kullanımı ile...

        Ancak bu yumuşak gücün artık zorlanmaya başladığı alanlar baş gösteriyor. Bunun nedenleri Türkiye’ye has sorunlar olduğu kadar komşu coğrafya ve küresel alanda yaşanan yapısal ve ekonomik dönüşümden kaynaklanıyor.

        Son yıllarda Türk ekonomisi sancılı bir kıştan geçiyor. Dünyada bol para dönemi biterken bizler gibi gelişmekte olan ülkelerin de küreselde rızık payı düşüyor. Özellikle 2018 yılı bu anlamda sembol niteliğinde. Buna ek olarak İstanbul belediyesi seçimlerinin kaybedilmesi de Ak Parti için zor bir psikolojik süreç demek.

        Uluslararası alanda ise girift bir durumlarla karşı karşıyayız. Özellikle Batı ülkeleriyle ilişkiler ve Ortadoğu’daki pozisyonumuz hassas terazi dengesine bağlı. Rüzgar esse, terazinin bir kefesi diğerine kıyasla ağır gelecek sanki. Türkiye’nin Doğu ve Batı ile imtihanı da işte tam burada.

        Son yirmi yılda, Batı’ya yönelmek, Avrupa'ya uyum sağlamak, Türkiye dış politikasının ana yönüydü. Türkiye, her zaman bir Avrupa ülkesi olduğuna inandı. Kararlılıkla Batı’ya yöneldi ancak Batı hep mesafeli oldu. Onlara göre, Türkiye ile “aynı aileden değiller”. AB ile başlatılan üyelik müzakerelerinin yıllardır hala aynı yerde saymasının asıl nedeni de bu zaten.

        2015 yılında Avrupa'da kriz haline gelen mülteci meselesi ilişkilerin seyri açısından mihenk taşı niteliğinde. Zira Türkiye, Ortadoğulu mültecilerin Avrupa’ya geçişte mecburi güzergahı. Hemen hepsinin amacı Avrupa’ya göçmek olan bu mültecilerin hızlı ve yoğun akınını Türkiye önlüyor aslında.

        Buna rağmen, mülteci sorununun çözümü için Türkiye tek başına çaba sarf ederken Avrupa yalnız bıraktı. Bu nedenle ikili ilişkileri daha da sertleşti ve hatta Avusturya gibi bazı Avrupa ülkeleri, Türkiye’nin AB üyelik sürecinin kalıcı olarak askıya alınmasını önerdi.

        Avrupa sanki Türkiye’ye nefes alacak alan bırakmak istemiyor gibi…

        Türkiye için bir diğer kırılma noktası 15 Temmuz darbe girişimi oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın cesareti ile FETÖ mensuplarına yönelik uygulanan geniş çaplı temizlik operasyonu, Avrupa ülkelerinin daha fazla eleştirisine neden oldu. Türkiye’yi bu konuda anlamak istemediler. Örgütün Türkiye içinde palazlanması içinde siyasi baskılara devam ettiler.

        2016 itibariyle Türkiye ile Avrupa arasındaki ilişki soğumaya devam etti. Aynı durum ABD ile de sürüyor. Türkiye darbe girişimini orkestre edenin ABD'de ikamet eden terör örgütü elebaşı Fethullah Gülen olduğunu açıkladı. Amerikan makamlarından Gülen’in iadesini talep etmesi, ABD-Türkiye ilişkilerinde çatlaklar olmasına neden oldu.

        Kadim NATO müttefikimiz ABD ile bağımızı zayıflatan bir diğer zıtlaşma Suriye'de PKK’nın siyasi ve silahlı uzantısı olan PYD / YPG’ye bağlı silahlı güçlerle nasıl başa çıkılacağı oldu. YPG/PYD Türkiye'nin gözünde Suriye’de 40 yıldır mücadele ettiği ayrılıkçı güç ve “terörist örgüt” olarak kabul edilen ve Türkiye’deki PKK'nın, yurt dışındaki silahlı kolu. Üstelik ABD ve AB de PKK’yı terör örgütü olarak tanıyor.

        Ancak Suriye’de PYD ve YPG’nin silahlı güçleri, ABD’nin Suriye’de başlattığı terörle müdahale operasyonlarındaki yardım gücü, ABD’nin finansal ve lojistik desteğine sahipler. Ayrıca da ABD’nin Suriye’deki temsilcileri olarak adlandırılıyorlar. Ankara – Washington hattındaki trafiğe rağmen krizi hala çözülmüş değil.

        Türkiye’den çok şey bekleyip Türkiye’nin ulusal güvenlik kaygılarına anlayış göstermeyen bu uluslararası ekosistemde Kasım 2015’e gelindiğinde Suriye’de bir Rus savaş uçağını vurduk. ABD liderliğindeki NATO ülkeleri tarafından eleştiriye tabi tutulduk.

        15 Temmuz darbe girişiminden sonra, Rusya devlet başkanı Vladimir Putin’in Erdoğan’a iç durumu istikrara kavuşturması için verdiği destek Rusya-Türkiye ilişkilerinde hızla gelişme yaşanmasını sağladı. Daha sonra da Rusya ile Türkiye’nin S-400 hava savunma füze sistemi satın alımı konusunda anlaşma yapması, Türkiye'nin ABD ve Avrupa ile ilişkilerini daha da soğuttu.

        Büyük göçler, ticaret ve nüfuz savaşları, İslam coğrafyasındaki rekabet ve Türkiye’nin her seferinde neredeyse yalnız kalışı… Her seferinde aynı döngüye bir başka yalnızlıkla uyanış gibi. Her seferinde yeniden kalkmak, ulusal imajı yeniden şekillendirmek gerekiyor. Sonucu ne olursa olsun, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuda ne kadar çaba gösterdiğini kimse görmezden gelemez.

        Şimdilerde ABD, büyük ülkeler arasında rekabeti yürütmeye; tek taraflılığı, ticaret hegemonyasını teşvik etmeye çabalarken bölgesel bir güç olarak Türkiye, son yıllarda Çin ile ilişkilerini sürekli olarak güçlendirdi. Dünya nüfusunun üçte birinin yaşadığı, küresel ekonomiyi yönlendiren ve artık uluslararası siyasette görünmez bir güç haline gelen Çin’i Türkiye’nin görmemesi beklenemezdi.

        İki ülkenin üst düzey bağlantıları gittikçe daha da yakınlaştı. Geçen yıl, iki ülke liderleri çok taraflı konferanslar sayesinde iki kez bir araya geldi. Bu yılın haziran ayı ortasında da iki lider, Tacikistan'da görüştü.

        Şimdilerde Çin, Türkiye'nin üçüncü büyük ticaret ortağı ve ikinci en büyük ithalat kaynağı ülke. Erdoğan’ın Çin’e gerçekleştireceği bu seferki ziyarette, Çin-Türkiye siyasi ilişkilerinin ve “Bir Kuşak Bir Yol” çerçevesinde ekonomik ve ticari ilişkilerin daha da güçlendirileceği, Ortadoğu’daki karmaşık, kırılgan durum ve uluslararası ticaret sorunları ele alınacak.

        ÇİN’DEKİ TÜRK ÖĞRENCİLERİN TALEBİ

        Yaklaşık üç haftadır Çin’deyiz ve buradaki Türk öğrencilerle tanışma, dertleşme imkanımız oldu. Güllü Altuntaş ve Galip Can Banko isimli kardeşlerimiz Türk öğrencilerin sorunlarını anlattı. Ben de buradan yetkililerimizin dikkatine sunarım:

        - Türk öğrenciler diğer ülke vatandaşlarına kıyasla çok daha uzun sürede vize alıyor.

        - Türk Hava Yolları ile ülkemize gidip gelmek istiyoruz ama fiyatlar çok yüksek. Alternatif şirketlere yönelmek zorunda kalıyoruz. Çin’deki Türk öğrencilere indirim talep ediyoruz.

        - Mezun olduktan sonra Türkiye’ye dönerken kitaplar için yüksek kargo ücretleri talep ediliyor. Mezuniyet belgelerimizin beyanı ile tek seferlik indirim yapılmasını rica ediyoruz.

        - Türkiye’den Çin’deki üniversitelere akademisyenlerin, iş adamlarının vs. gönderilip özellikle Türkiye’nin tanıtımı ve ticaret konularında konferanslar düzenlenmesini istiyoruz.

        - Türkiye-Çin ilişkilerini daha da geliştirmek için Türk öğrencilere verilen burs sayısının arttırılması ve bu öğrencilerin denetiminin yapılmasına yönelik çalışmaların aktif bir şekilde yürütülmesini öneriyoruz.

        Diğer Yazılar