Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İran’ın paramiliter güçlerinin ve bölgesel denklemdeki en önemli aktörü Kasım Süleymani’nin öldürüldüğü an itibarıyla Irak’taki ABD askerlerinin önceliği değişti.

        Irak işgalinden sonra ortaya çıkan ve son dönemde sona yaklaştığı iddia edilen DEAŞ’ın yeniden güç kazanmasını önlemek yerine ABD artık savunmasız durumda bulunan Amerikan üslerini Şii paramiliterlerin olası saldırılarından korumaya dönüştürdü. Bu da dirilmeye çalışan DEAŞ’ın üzerindeki baskıyı anında azalttı.

        Bundan böyle bir diğer terör örgütü PKK’nın da bu süreçten farklı bir formülasyonla güç devşirebileceğini hesaba katmamız gerekecektir. Süleymani’nin öldürülmesinin ardından en büyük coşkuyu Irak ve Suriye’nin çöllerinde bekleyen DEAŞ komutanları yaşamış olsa gerek!

        PKK ise 1996’dan bu yana yakın ilişkiler içinde olduğu İranlı komutanı kaybetmenin hüznünü yaşarken yeni süreçte Süleymani’nin selefi İsmail Gani’nin göreve gelir gelmez ilk 24 saatte kendilerine gönderdiği uyarı mesajına karşı nasıl pozisyon alacaklarının hesabını yapıyor.

        Irak’taki ABD üsleri genel olarak Irak ordusunun tesisleri içinde yer alıyor, tabii kuzeydekiler hariç. Yani ABD askerlerinin Iraklılar tarafından esir alınma olasılığı ta en başından beri mevcut. Zira Irak güvenlik güçlerinin geçen hafta ABD’nin Bağdat’taki büyükelçiliğini korumak için hiçbir çaba sarf etmediği düşünüldüğünde, ABD üslerinin en büyük önceliği kendilerini savunmak olacaktır. ABD Kürt yönetimi denetiminin dışındaki bölgelerde kendilerini aynı zamanda Irak askeri birliklerine karşı da korumaya aldı.

        Asıl tehlike şu… Trump ve danışmalarının, Irak hakkında 2003’te görevde olan George W. Bush ve Tony Blair’den bile daha az şey biliyor olması! Misal, İran yanlısı Şii paramiliter gruplara saldırmak, bu grupların Irak devletinin bir parçası olması sebebiyle ciddi bir sorun teşkil ediyor.

        Çünkü bu Şii paramiliter yapılar Irak Anayasası çerçevesinde, yani yasal bir zeminde şekillendirildi. Irak İçişleri Bakanı her zaman İran yanlısı Bedir örgütüne bağlı olagelmiştir ve Irak güvenlik güçlerinin asıl gücünü de bu tür İran yanlısı örgütler teşkil etmektedir. ABD de şimdi bu tür örgütlerle savaşa girmiş durumda.

        Bu savaşın Irak’ı kaosa sokması kaçınılmaz. 2014 haziran ayından bu yana kaostan bir türlü çıkamayan Irak siyasi olarak toparlanabilmiş değil. DEAŞ terör örgütü, düşmanları birbirlerini boğazlarken yeniden güç kazanabilir. Veya ABD örgütün palazlanması için bölgede sessiz kalabilir. Unutmayalım ki Irak topraklarından DAEŞ her ne kadar bitirildi denilse de ülkedeki Sünniler içindeki radikalizm eğilimi hiçbir zaman son bulmadı. Bu arada çeşitli yerlerdeki ihtilaflar da yeniden kızışmaya başladı.

        Belli ki Trump, bunlara dair hiçbir şey bilmiyor, konuyla ilgili bilgilendirilmiyor. Ancak çok yakında bizzat tecrübe ederek öğrenecek gibi duruyor.

        Tüm bunlar olurken Kürtler ise tedirgin. Zira ABD, Irak içinde kendileri için korunaklı bir kale olduğunu düşündükleri Kürt bölgesinde yoğunlaşırken, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi de (IKBY) İran, Irak merkezi yönetimi, Şii siyasi yapılar ve ABD arasındaki dengede ayakta kalmaya çalışacaklar.

        1992’de Saddam Hüseyin’in zulmünden kaçan 27 Şii siyasi lider 2003 yılına kadar Erbil ve Süleymaniye kentlerinde kalmış ve Baas rejimine karşı muhalefetlerini Kürtlerin korumasında gerçekleştirmişti. Dolayısıyla geçmişten gelen bir vefa ilişişi söz konusu. Ancak bir yere kadar, elbette.

        Erbil yönetimi şimdilik kırılgan süreçte tarafsız kalmayı planlıyor ancak bu krizde taraf olmaya zorlanırsa ortaya kötü sonuçlar çıkabilir. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo Erbil yönetiminden Iraklı Şiilerle arabuluculuk yapması talebine Kütlerden “Henüz tansiyon çok yüksek…” yanıtı gelirken, IKBY böylesine önemli bir süreçte Pompeo’dan değil, Trump’dan davet ve teklifin gelmesini bekliyor.

        PUTİN’İN ANLAMLI VE ANİ ‘ŞAM’ ZİYARETİ

        Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in gergin bir atmosferde, hatta Türkiye’ye gelmeden hemen önce Şam’a düzenlediği ziyaret, Suriye’yi ABD-İran geriliminde tarafsızlaştırmayı amaçlıyordu. Görüştüğüm diplomatik çevreler, Putin’in İran’ın ABD’ye ait hedeflere, vekiller (proxy) üzerinden cevap verme ihtimali dahilinde, İran yanlısı milislerin İsrail’e karşı düzenleyebileceği herhangi bir intikam saldırısını engellemek için apar topar gittiğine işaret ediyor.

        Öte yandan, Putin’in Şam ziyareti Suriye meselesi sadedinde İran’a kesin bir mesaj mahiyetindeydi. Zira Rusya, bölgedeki Amerikan mevcudiyetine karşı Tahran veya Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah tarafından sarf edilen tehditlerin Suriye toprakları üzerinden uygulanmasına izin vermek istemiyor.

        Günün sonunda Kudüs Gücü komutanı Süleymani’nin öldürülmesi, bölgeyi büyük düzenlemelere hazırlamaktadır. Rus lider, olası herhangi bir düzenlemeye hazır olmak istiyor. Çünkü Suriye’yi Moskova’nın bölgedeki nüfuz sahasının ayrılmaz bir parçası olarak görüyor.

        Yeni düzen tasarımında belli ki Irak toprakları İran ile ABD arasındaki hesaplaşmanın ana karargâhı olacak. Putin’in salı günü Şam’a düzenlediği ziyaret ve Rus güçlerinin toplanma merkezinde Esad ile görüşmesi, Hmeymim Üssü'nde Esad ile görüştüğü önceki ziyaret gibi değildi. O ziyaret, Rus operasyonlarının icra alanına yönelik bir ziyaretti.

        Bu son ziyaret ise, olayların Rusya destekli rejimin yararına olarak istikrarlı hale gelmesi gerçeğini yansıtıyor. Ancak Rus güçlerin karargahındaki toplantı, Suriye’deki karar ve tercih sahibinin Rusya olduğunun açık mesajı olduğunu gösteriyor.

        Diğer Yazılar