Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçen haftaki yazımda, “Sağlıklı bir aile geleceği için aile kültürünün temel değerler üzerine oturması gerekir; bu temel değerlerin konuşulduğu, denendiği, öğrenildiği ve sindirildiği ortam aile toplantılarıdır,” anlayışını dile getirmiştim. On iki yaşındaki oğluyla ilgili mektup yazan anneye bu anlayış temelinde yanıt vermiştim. Yer dar olduğu için, aile toplantısıyla annenin mektubunda dile getirdiği sorunlar arasındaki ilişkiye girememiştim. Şimdi onu yapmak istiyorum.

        Anne mektubunda ne diyor:

        •“Bıraksam bütün gün bilgisayar oynayabilir.” Geçen hafta sözünü ettiğim “sorumluluk” değeri çiğneniyor. Sorumluluk bilinci kişinin sınırlarının farkına varmasını, önceliklerini belirlemesini sağlar. Bu değer ailede paylaşılan, yaşayan bir değer olduğu andan itibaren annenin oğluyla iletişimi verimli olmaya başlayacaktır.

        •“İşten geldiğimizde onu özlediğimizi, onunla sohbet etmek istediğimizi her akşam söylememe rağmen o bildiğini yapıyor ve oyuna devam ediyor.” Burada ihlal edilen temel değerler “sevgi,” “empati” ve “biz bilinci” oluyor. Sevgi, kişinin olabileceğinin en iyisi olması için olanaklar yaratmaktır. Empati, onun gözüyle de görerek iletişim kurmaktır. Biz bilinci her iki tarafın birbirini hesaba alarak yaşamasıdır. Bu anlamları içinde yorumlandığı zaman çocuğun bencil davrandığı ve yalnız kendi gözüyle görerek önceliklerinin ve sorumluluklarının farkında olmadan davrandığı ortaya çıkar. Tabii bu düşünceyi aşırı bir tavır içinde alıp, çocukluğunu yaşayamayan bir insan modeline götürmek mümkün. Ama o zaman da, aile değerlerinden “hakkaniyet” ihlal edilmiş olur. Çocuğun çocukluğunu yaşayabileceği bir adil aile ortamı “hakkaniyet” değeri sayesinde sağlanır.

        •“Okul hayatını daha ciddiye alması için uğraşıyoruz. Başarılı bir öğrenci fakat artık daha fazla çalışması gerektiğini anlatıyoruz.” Şimdi burada benim anneye babaya sormak istediğim soru şu: bu çocuk çocukluğunu yaşamalı diyerek siz ne gibi olanaklar yarattınız? Bir günden bir gün, “Oğlum bugün doya doya oynadın mı,” diye sordunuz mu? Sormaya devam ettiniz mi? Benim ülkemde çocuklarının doya doya oyun oynamasıyla ilgilenmeyen anababalar, çocuklarının daha çok çalışmasıyla, daha başarılı olmasıyla çok ilgililer. Ve bu anababalar çocuklarının çocukluk haklarını ellerinden alıyorlar. Böylece çocukların en temel çocukluğunu yaşama hakkını ihlal ediyorlar. Bu ailelerde “hakkaniyet” değeri yaşamıyor. Bence büyük “günah” işliyorlar. Çünkü bir bilim insanı olarak biliyorum ki, bir insanın anavatanı çocukluğudur ve çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın sağlıklı olarak büyümesi ve mutlu olması çok, hem de pek çok zordur.

        Neden anneler babalar çocuklarının daha fazla çalışmasını ister? Okullarında başarılı olsun, diye. Neden okullarında başarılı olmasını isterlr? İstediği dalda iyi bir üniversiteye girebilsin, diye. Neden iyi bir üniversite? Çünkü onların mesleğinde başarılı olmasını isterler. Mesleğinde başarılı olması niçin önemli? Çünkü mesleğinde başarılı birisi kimseye muhtaç olmadan hayatını devam ettirebilir. Kimseye muhtaç olmadan hayatını devam ettirebilen bir insanın mutlu bir insan olacağına inanıyoruz. Ama bu kişi çocukluğunu doya doya yaşamamışsa onun mutlu olması pek mümkün gözükmüyor!

        Peki, ne yapalım?

        İşte aile toplantıları bunun için var. Hem çocukluğunu tümüyle yaşamak, hem okulda gerçekten başarılı olmak, hem mesleğinde başarılı olmak, hem evliliğinde başarılı olmak mümkündür. Bunun anahtarı temel değerlerin aile yaşatılmasıdır. Aile toplantıları temel değerlerin yaşatılmasının bir yöntemidir. Aile yaşamı demokrasinin temelidir.

        Diğer Yazılar