Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bir okurum televizyon programlarımda ara sıra söz edilen bir konudan rahatsız olmuş ve bana yazmış. Mektubu daha önce farkında olmadığım, üzerinde durmadığım bir konuda düşünmemi sağladı. Şöyle yazmış;

        Merhaba;

        Şu an Almanya'dayım, tezimin üzerinde çalışıyorum. Bir yandan sizin eski programlarınızı izliyorum. Büyük keyif alıyor, çok şey öğreniyorum.

        Bir şey dikkatimi çekti. 'Anadolu insanı bilgedir,' demek ne kadar doğru? Sizden, Emre Kongar, Hayrettin Karaca ve Üstün Dökmen'den buna benzer bir cümle duydum. Bu örtülü bir ayrımcılık değil midir? Sizin gibi saygıdeğer insanların biraz daha dikkatli ve düşünceli konuşması gerekmez mi?

        Saygılar sunarım.

        Not: Trakyalıyım. Göçmenim :) 'İnsanımız' dense daha çok sevinirdim. Ya da örneğin, 'Tüm Anadolu'yu gezdim' yerine 'tüm yurdu gezdim' denseydi, ya da 'Bizim insanımız bilgedir,' denseydi... Bu saptamalar yanlış yorumlara yol açabiliyor. Benim şahsi görüşüm: İnsan ayırmam ama objektif bir gözle bakacak olursam Anadolu'da en basiti başlık parası vs gibi şeyler vardır, eğer bir ayırım yapılacaksa Trakya insanına göre daha muhafazakârdırlar ve kadına, çocuğa daha az önem verirler.

        Bu arada annem emekli öğretmen, ilk öğretmen olduğunda Karadeniz'de, Zonguldak'tı sanırım, Cabbar köyünde öğretmenlik yapmış ve bizzat gözlemlemiş: Derenin üstünde derme çatma bir köprü varmış ve çocuklar bu tehlikeli köprüden geçiyorlarmış. Annem oradaki bir adama bunun tehlikeli olduğunu, çocuklarının düşüp ölebileceğini söylemiş. Aldığı cevap şu olmuş: (gülerek) "Hoca Hanım, bizde onlardan çok var!" Paylaşmak istedim. Hoşça kalın.

        Konu basit gibi görünüyor, ama derinliği var ve önemli. Değişik seminerlerimde, değişik öyküler anlatırım ve bu öykülerin sonunda Anadolu insanının bilgeliğinden söz ederim. Anadolu insanının bilgeliğinden söz ederken üstü örtük bir ayrımcılık yaptığım şimdiye kadar hiç aklıma gelmedi. Ama mektubu okuyunca yazanın ne dediğini hemen anladım.

        Acaba toplumumuzda ‘Anadolulu’ ve ‘Rumelili’ diye örtük bir tür ayırım mı var? Bu sorunun araştırıldığı bir sosyolojik veya sosyal psikolojik araştırma yapıldı mı, bilmiyorum. Ben Anadolu insanının yiğitliğinden, bilgeliğinden, alçakgönüllülüğünden, dostluğundan, misafirperverliğinden söz ederken Rumeli insanıyla ilgili olumsuz bir şeyden söz ediyor olduğumun farkında değildim. Ama hak veriyorum, şimden sonra önerildiği gibi ‘Anadolu’ yerine ‘yurt’ diyeceğim.

        Yıllar önce Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde verdiğim bir konferansta halkla polis arasında hoşgörüye dayalı bir iletişim örneği olarak Trakya’dan gerçek bir öykü anlatmıştım:

        Yaşlı bir amca eşeğinin üzerinde karayolunda seyretmektedir. Bunu gören trafik polisleri amcaya takılmak isterler ve durdururlar.

        Polis: Be amca, necin dakman golani? (Golan: Emniyet kemeri)

        Amca: Dakmam be işte!

        Polis: E bak gördün mü, şimdi ceza keseceyik.

        Amca: Kes bakalım ne keseceysan da gidecem, acele işim var.

        Polis: Peki amca, cezayı sana mı yazalım yoğsam eşeğe mi?..

        Amca: ???

        Polis: Yani cezayi sana yazarsak 5 milyon ödeycen, eşeğe 3 milyon ödeycen.

        Amca: Bana kes o zaman.

        Polis: Neden sana keseyoz amca?

        Amca: Onun sicili temiz ossun polis yapcez onu!

        Seminere katılan emniyet mensupları öyküyü gülerek dinledi; hiç rahatsız olmadı. Bu öykü, sevgi ve hoşgörü zemininde insanların kurdukları bir ilişkiyi yansıtıyor. Resmi bir konferans ortamında, Ankara Emniyet Müdürlüğü Salonu’nda, emniyet mensuplarına bunu rahatlıkla anlatabildiğim bir Türkiye yarattık. Bununla gurur duyuyorum ve bu sonucun oluşmasında emeği geçen insanlara sevgi ve şükranlarımı sunuyorum.

        Diğer Yazılar