Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bu soruyu daha önce de sordum bir yanıt alamadım.

        O yüzden bir kez daha sormak istiyorum.

        Bu zor günleri aşmak için milletten dayanışma, yardım isteniyor.

        Olağanüstü şartlar olağanüstü dayanışma gerektirir denilerek.

        Benim merak ettiğim ise şu meşhur “yap işlet” projeleri.

        Geçiş garantili yollar, geçiş garantili köprüler, kullanım garantili altyapı ya da üst yapı projeleri.

        Şu anda mücbir sebepler nedeniyle bu yollar, bu köprüler iyiden iyiye kullanılmaz hale geldi.

        Anladığımız kadarı ile Hazine’nin durumu da çok parlak değil.

        O halde böyle bir durumda bu projeleri yapıp, devletten yılda 10 milyarlarca lira parayı bu yollar ve köprüler kullanılsın kullanılmasın alanların “garanti ödemelerinde” bir indirime gidilecek mi?

        Yoksa bağışlarla kaşık kaşık toplanan paralar, kepçe kepçe bu müteahhitlere mi verilecek!

        “Ne yapalım sözleşmeler böyle” demeyin.

        Her şeyin çözümü vardır.

        En kötü ihtimal sözleşme süresini birkaç ay uzatırsınız.

        Ya da çok daha iyisi, “tahkime” gidersiniz.

        *

        Neymiş bu Tekalif-i Milliye

        Nedir bu herkesin adını bile söylemekte zorlandığı Tekalif-i Milliye.

        Aslına bakarsanız “milli yükümlülükler” anlamına geliyor ve İslam hukukunda vergilere verilen genel ad da diyebiliriz.

        Bizde şu anda mevzu olan hali ise hazinesi olmayan, geliri olmayan, vergi toplayamayan, ihracat ve ithalat yapamayan, üretim imkanlarına sahip olmayan ve hatta devleti bile olmayan bir Büyük Millet Meclisi’nin yürüteceği Kurtuluş Savaşı için halkına “yüklenmesidir”.

        Halkın parası değil, savaş için gerekli olan malının yer yer yüzde 40’ına, yer yer yüzde 20’sine “Bedeli sonradan ödenmek üzere” el koyulmuştur.

        Bakın neler alınmıştır:

        1. Her kazada bir Tekali-i Milliye Komisyonu kurulmuştur

        2. Her aile 1 kat iç çamaşırı, 1 çift çorap ve 1 çarık vermek zorundadır.

        3. Tüccarın ve halkın elinde bulunan çamaşırlık bez, patiska, pamuklu, yıkanmış veya yıkanmamış yün, erkek elbisesi dikmeye yarayacak kumaş, kalın bez, kösele, vaketa, çarık, potin, nal, mıh, yem torbasının yüzde 40’ına bedeli sonradan ödenmek üzere komisyonlara teslim edilecektir.

        4. Buğday, saman, un, arpa, fasulye, bulgur, nohut, mercimek, pirinç, kasaplık hayvan, şeker, gaz, sabun, yağ ve tuzun yüzde 40’ı bedeli sonradan ödenmek üzere komisyonlara teslim edilecektir

        5. Halkın elinde kalan taşıt araçları ile ayda bir kez yüz km’den daha uzak olmayan mesafelere asker sevkiyatı yapılacaktır.

        6. Ordunun giyimini ve beslenmesini sağlayacak mallara gerekli hallerde el koyulabilecektir.

        7. Halkın elinde bulunan cephane üç gün içinde teslim edilecektir.

        8. Benzin, vakum, gres, makina, don, saat ve taban yağları vazilinler, otomobil ve kamyon lastikleri, buji, soğuk tutkal, Fransız tutkalı, telefon aparatları, kablo, pil, çıplak tel asit sülfürik stoklarına el koyulacaktır ve bedeli daha sonra ödenecektir.

        9. Demirci, marangoz, dökümcü tesfiyeci, saraç, arabacı esnafları ve atölyeleri ile burada iş çıkarabilecek esnaf, usta ve çırakları ad, sayı ve durum olarak tespit edilecektir.

        10. Yük hayvanları, 4 tekerlekli yaylı arabalar, at, öküz ve kağnı arabaları. Top çeker hayvanlar ve yük hayvanları, deve ve eşek sayısının yüzde 20’si alınacaktır.

        Görüldüğü üzere maksat büyük bir yokluk içinde orduyu savaşabilir, savaş alanında kalabilir halde tutmaktır.

        Bugün hayal bile edemeyeceğimiz bir yokluğun çaresi olarak uygulanmıştır.

        Bugün devletin durumunun bu olmadığını umuyorum.

        *

        Cenaze

        Bu corona günlerinde en üzücü bulduğum olaylardan biri de cenazelerin kaldırılması.

        2 belediye görevlisi ve aileden üç dört kişi ile kaldırılıp, toplu mezarlara gömülen insanlar.

        Cenaze töreni yapılmamasını anlıyoruz elbette.

        Kalabalıkların bir araya gelmemesi lazım.

        Ama o toplu mezar işi gerçekten ağırıma gidiyor.

        Çünkü gereksiz.

        Sağlık Bakanlığı Corona Bilim Kurulu’na bizzat sordum bunun gerekli olup olmadığını.

        Sevgili Ateş Kara Hocam çok açık söyledi:

        Ayrı gömmeye gerek yok. Bizim bu yönde bir tavsiyemiz, bir önerimiz yok. Kişi öldükten sonra gömüldüğü yerde virüsü yayması söz konusu değil. Biz kalabalık cenaze törenleri olmasın diyoruz. Yoksa herkes cenazesini, yakınını kendi mezarına gömebilir.

        Hal böyle iken niye herkesi toplu mezarlara gömüyoruz.

        Biri bana anlatsın.

        *

        Bir yerde değil çok yerde

        Her gün bir haber “Plazma tedavisi uygulayan yegane hastane, yegane bilmem ne?”

        İnanmayın.

        Bugün corona salgınının, Covid 19 ile mücadele eden tıp fakültelerinin, hastanelerin ve özel hastanelerin büyük bölümünde hastalığı atlatmış kişilerin kanından üretilen ve Cov2 virüsüne karşı iyileşmiş hastanın oluşturduğu antikorları taşıyan plazma üretimi ve bunun hastalara verilerek iyileştirmeyi amaçlayan yöntem uygulanıyor.

        Yani kimse “Aaa bak sadece bu hastanede varmış” diyerek bu PR faaliyetinin kurbanı olan hastane kapılarına yığılmasın.

        Neredeyse her yerde yapılıyor.

        *

        Ben mi çok hassasım acaba

        Bir yanda dayanışma, yardımlaşma, yükü paylaşma diyoruz, diğer yandan bakın neler yapıyoruz.

        Aşağıda aktaracağım satırlar, dünyanın en önemli otel zincirlerinden birinin Türkiye’deki çalışanlarına gönderdiği yazı.

        Hani sadece bir otel olsa diyeceğim ki, “Ne yapsın adam. Haklı.” Ama durum bu değil. Otel yatırımı aslında tüm varlığı içinde çok da önemli yer tutmayan bir grup.

        Sanki biraz aceleci, sanki bir erken bir tavır.

        Bakın ne diyor:

        Çalışanlarımızın sağlığı, güvenliği ve huzuru her zaman bizler için en önemli önceliktir ve böyle olmaya da devam edecektir. İlerleyen COVID-19 salgını sebebiyle, oldukça zor ve belirsiz şartlar altında, aksiyonlarımızı ve taktiklerimizi güncellemek durumunda kaldık. COVID-19'un neden olduğu, sağlığımızı tehdit eden bu son duruma karşı, yerel otoritelerin belirlediği kısıtlı şartlar, kesinlikle bizleri koruma amaçlıdır.

        Mart ayının büyük bir bölümünde yıllık izinlerimizi kullanarak, bu ayı mümkün olduğunca evlerimizde geçirmeye çalıştık. Nisan ayı için, dünyadaki ve ülkemizdeki salgının boyutlarını düşünüp, her iki oteldeki doluluk ve iş hacmini de değerlendirerek, tüm çalışanlarımız için İŞKUR'un sağladığı Kısa Dönemli Çalışma Ödeneği'ne başvurduk. Bu ödeneğin, Nisan ayı içerisinde kullanacağımız 2 haftalık ücretsiz izin sürecinde herkes için bir destek sağlayacağını umuyoruz ve süreci yakından takip ediyoruz. Kalan 2 haftalık süreçte, departman müdürlerinizin verdiği yönlendirmeler ışığında, planlamanızı yapabilirsiniz. Sonraki aylarla ilgili süreci, zaman ilerledikçe sizlerle paylaşıyor olacağız.

        Ücretsiz ve ücretli izin formlarınızın onayı için, otelde bulunan kişilerin İnsan Kaynakları ofisine gelerek formlarını doldurmalarını; gelemeyecek kişiler içinse, kendilerine yönlendirilen e-mail ve SMS mesajlarına geri dönmelerini, otele geri geldiklerinde ise formlarını imzalamalarını rica ediyoruz.

        Sağlıkla birbirimize kavuşacağımız, tekrar misafirlerimizi karşılayacağımız, şehrin en güzel projelerini yine birlikte hayata geçireceğimiz güzel günlerin en kısa zamanda gelmesi dileğiyle!”

        Bilemedim.

        Belki ben çok hassasım bugünlerde.

        Ama açıkçası hoşuma gitmedi.

        Bana sorarsanız devlete bağış vermektense bu çalışanlarımızı kendi gücümüzle korumaya çalışmak çok daha yararlı bir iş olacaktır.

        *

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Bu sorunun yanıtını düşünürken ah ah demediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar