Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Gençliğimizin mavi yolculuklarında İngiliz Limanı denilen yer en sevdiğimiz noktalardan biriydi.

        Mektepten ağabeyimiz, Sadun Boro’dan öğrenmiştik buranın güzelliğini.

        Rivayete göre 2. Dünya Savaşı sırasında Almanlardan kaçan İngiliz gemileri buraya saklanmıştı ve adı bu yüzden İngiliz Limanı idi.

        Bugün artık kayık sayılabilecek teknelerle çıktığımız yolculuklarda mutlaka uğrar, çamların denize eğildiği noktada kıçtan kara yapardık.

        Sonra Cumhurbaşkanı Turgut Özal buraya, daha doğrusu biraz daha içerde kalan Okluk Koyu’na Cumhurbaşkanlığı'na ait bir yazlık yaptırdı. Galiba danışmanı Can Pulak’ın önerisiydi buraya bir yazlık yaptırmak.

        Barakadan hallice, basit bir yazlıktı.

        200-250 metrakarelik bir şey.

        Denizden görünmezdi bile.

        Yazın arada burada çalışırdı Özal. Konuk bile ağırlardı o küçük yazlıkta.

        Önünde küçük tahta bir iskelesi vardı.

        Turgut Bey buradan denize girer, yüzerek çevrede demirlemiş teknelere gider, teknedekilerle sohbet ederdi.

        Özal’dan sonra buradaki minik yazlık pek kullanılmadı.

        Ta ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan burayı kullanmaya karar verinceye kadar.

        Ancak Özal’ın yaptırdığı küçük yazlık Erdoğan için fazla küçüktü.

        Burada hummalı bir faaliyet başladı.

        Tabii dedikodular da.

        300 odalı saray yapılıyor diyordu herkes.

        REKLAM

        Bir yandan Okluk’taki inşaat sürüyor, bir yandan da buraya gelen yol genişletiliyordu.

        Ormanın içindeki tek şeritli yolun yerine, geniş bir yol yapıldığını görüyorduk.

        Bu arada sahipleri tarafından yıllardır işletilen birkaç lokanta ve bir iki günübirlik yelken tesisi acilen kamulaştırıldı ve sonunda iki yıl kadar önce Özal’ın 200 metrekarelik evi yazlık saraya dönüşmüş olarak hizmete girdi, İngiliz Limanı’nın girişi de sahil güvenlik tarafından kapatıldı.

        Saray’ı ancak uydu fotoğraflarından, Google Earth’ten görebiliyorduk.

        Ta ki, düne kadar.

        Ahlat’taki Cumhurbaşkanlığı Sarayı hariç Cumhurbaşkanı tarafından yaptırılan neredeyse tüm yapıları çizen bu dönemin Baş Mimarı Şefik Birkiye yine kendi çizimi olan ve 700 milyon TL’yi aşan bir maliyetle inşa edilen yazlık sarayı kendi internet sitesinde halka açana kadar.

        Özal’ın 200 metrekarelik yazlığının yerine, 2 ayrı blok ve çalışanlar için de ayrı bir köy olmak üzere 92 bin metrekarelik alana yayılmış bir “yazlık külliye”.

        3 büyük yüzme havuzu, taşıma kumlarla oluşturulmuş bir geniş plaj ve plajı korumak üzere yapılmış bir mendirek.

        Binalar Şefik Birkiye’nin Erdoğan için yaptığı tüm binalardaki üsluba uygun ama Okluk’a özel bir tasarım değil.

        Ankara’nın göbeğine de, Kastamonu’ya da yapılabilecek binalar.

        Oysa mimarlık dediğin ezberden bina çizmek değil. O binayı ortama uydurmak.

        Bana göre Birkiye sınıfta kalmış.

        Bölgenin ruhuna uygun, Gökova’nın cennet doğası içinde kaybolacak ve ortam zenginleştirecek bir mimari üslup yerine, ezberden yapılmış bir yazlık saray olmuş bana göre.

        Sanki Okluk’u görmeden, yaşamadan, bilmeden yapılmış hissi veren bir Saray.

        REKLAM

        Belli ki, Birkiye bir başka büyük Baş Mimar’dan, Sinan’dan hiç etkilenmemiş, onun konumu ile barışık bina inşa anlayışını anlayamamış.

        Yine de kendisine teşekkür etmek lazım.

        O açıkça yayınlamasa hiç kimse bu sarayın neye benzediğini uzun süre, en azından 2023’e kadar öğrenemeyecekti.

        Şimdi en azından neye benzediğini biliyoruz yapılan işin.

        Ve eğer bu görüntüler izinsiz yayınlandı ise muhtemelen Birkiye’nin son işi olacaktır.

        Belki de iyi olacaktır.

        Orada böyle bir Saray’a ihtiyaç var mıydı tartışması ise zaten başlı başına bir başka tartışma.

        Yurt dışına gideceklere 2 doz lazım

        Yurt dışına gideceklere 2 doz lazım
        0:00 / 0:00

        Otogar girişinde “Biontech Biontech” diye bağırarak aşıya davet eden genç sağlıkçılara soruşturma açılmamasını doğru buldum.

        Böyle küçük zararsız eğlenceleri insanlara çok görmemek lazım.

        Gaza gelip “Hesap soracağız” demeyen Sağlık Bakanlığı bana göre doğrusunu yaptı.

        Ancak Bakanlığın doğru yapmadığı bir iş var ve birkaç gündür bunu düzeltirler belki diye bekliyorum fakat hatadan dönülmüyor.

        Bakanlık, Covid-19 geçiren yurttaşların iki doz değil sadece tek doz Biontech aşısı ile aşılanacağını duyurdu.

        Bunu da iki doz için randevu almış vatandaşlara mesajla bildirdi.

        Bu mesaj kimilerine ulaşmış, kimilerine ulaşmamış.

        Bazıları durumu aşı için gittikleri merkezlerde öğreniyorlar ve şaşkınlık yaşıyorlar.

        Mesele bu değil. Covid geçirenlerde tek doz yeterli görünüyor, ona da şüphe yok ama mesele şu.

        Pek çok ülke, ülkeye giriş izni için o ülke tarafından kabul görmüş bir aşıdan iki doz olunduğuna dair aşı karnesi istiyor.

        Eğer Covid-19 geçiren vatandaşlara iki doz aşı yapılmaz ise bu vatandaşlarımız yurt dışına çıkamayacak, Avrupa ülkelerine muhtemelen gidemeyecekler.

        Bu durumda talep etmeleri halinde yurt dışı seyahat olasılığı olan Covid atlatmış kişilere 2. doz aşıyı da yapmalı.

        Hiç değilse bedeli mukabilinde bile olsa yapmalı.

        Hop dedik, o kadar da değil

        Hop dedik, o kadar da değil
        0:00 / 0:00

        Aşı demişken şunu da eklemem lazım.

        Aşı karşıtları gemi azıya aldılar ve aşı yaptıranlara ve aşıdan yana tavır koyanlara hakarete başladılar.

        Bakın hanımlar beyler, aşıyı reddetmeniz zaten toplum için yeterince tehlike yaratıyor.

        Siz aşı olmayı reddettiğiniz için virüsün mutasyon geçirme ve aşı olanları da tehdit edecek hale gelme olasılığı artıyor.

        Siz aşı olmadığınız için 4. dalga ihtimali giderek yükseliyor.

        Siz aşı olmadığınız için yeniden bir kapanmanın gündeme gelmesi ve insanların bir kez daha işsiz ve aşsız kalması ihtimali beliriyor.

        Siz aşı olmadığınız için aşının etkili olmadığı yüzde 5-6’lık kitlenin canı tehlikeye giriyor.

        Tüm bunlar kabak gibi ortadayken sizin kalkıp aşı olun diyenlere hakarete varan söylemleriniz en hafif tabiriyle terbiyesizliktir.

        Kendinize gelin.

        Ekonomide bir Teoman şarkısı

        Ekonomide bir Teoman şarkısı
        0:00 / 0:00

        Herkes TÜFE’deki (tüketici fiyat endeksi) yüzde 17,5’luk enflasyonu konuşuyor ve bundan dert yanıp bunu eleştiriyor.

        Mutfak harcamalarındaki enflasyonun yaz aylarında olmamıza rağmen bundan çok daha yüksek olduğunu herkes biliyor ve TÜİK’in sayılarla oynadığını iddia ediyor ama benim için asıl gösterge o değil.

        Ben yine aynı TÜİK tarafından hesaplanıp açıklanan ÜFE’ye bakıyorum.

        Oradaki enflasyon yüzde 43.

        Yani TÜFE’nin hemen hemen 2,5 katı.

        Yani gerçek üretimdeki enflasyon.

        Dönem gereği hizmet sektörünün arttıramadığı fiyatlara göre değil hammadde ve reel üretimdeki fiyat artışına göre hesaplanmış enflasyon.

        Bunun ne anlama geldiğini Teoman “Serseri” adlı şarkısında “Bunlar güzel günleriniz...” diye başlayarak anlatıyor zaten.

        Çakır'ı kim geri yolladı

        Çakır'ı kim geri yolladı
        0:00 / 0:00

        Cüneyt Çakır yarı final maçı beklerken UEFA tarafından Türkiye’ye geri yollandı.

        Oysa performansı ile oldukça beğenilmişti.

        Peki niye yollandı?

        Giderek futbolun en zayıf halkası haline gelen hakemlik kurumu, Türkiye’de olduğu gibi UEFA’da da siyasi bir kimliğe büründü.

        Ne kadar iyi hakem olduğunuz değil, kimin hakemi olduğunuz, hangi lobilerin hakemi olduğunuz önemli hale geldi.

        UEFA’nin patronu Ceferin, Cüneyt Çakır’dan pek de hazzetmediği için turnuvanın en iyi performans gösteren hakemleri arasında olduğu halde UEFA Başkanı’nın isteği ile geri yollandı.

        Türk Futbol Federasyonu’nun hiçbir saygınlığı olmadığı için de bu kararı çok rahat biçimde alıp uyguladılar.

        Bu aslında Türk Futbol Federasyonu’na UEFA tarafından verilen diğer sözlerin de tutulmayacağının da göstergesi gibi.

        Yanlış paylaşım

        Yanlış paylaşım
        0:00 / 0:00

        AK Partili bir milletvekili, akli dengesi yerinde olmayan bir yurttaşın sokaklarda “Recep Tayyip Erdoğan” şarkısı söyleyerek dolaşmasını Kemal Kılıçdaroğlu’nu etiketleyerek sosyal medyada paylaşmış.

        Zihinsel engelli bir vatandaşın siyasi propaganda malzemesi yapılması eleştirileri üzerine de paylaşımını silmiş.

        İşin ahlaki yönü bir yana böylesine zeka yoksunu bir paylaşım yapılır mı hiç?

        Ya Kemal Kılıçdaroğlu çıkıp “Bundan böyle sizi ancak zihinsel engelliler destekler” dese ne yapacaktınız!

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Liyakatin de adamlık olduğunu anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar