Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş artık her yerde.

        Zannedersin AK Parti Genel Başkan Yardımcısı oldu, sürekli siyasi mesajlar vererek, AK Parti Genel Başkanı ile herkesten fazla görüşerek, herkesten fazla açılışlara katılarak siyasi mesajlar vermekte.

        Son olarak New York’taki Türkevi’nin yenilenmesi münasebetiyle yapılan açılışta idi.

        Ben de Teke Tek’e katılan ve iktidarı her zaman savunan Prof. Mehmet Şahin’e “Ne işi var orada” diye sordum.

        “Kamu diplomasisi yapıyor” dedi.

        Ali Erbaş’ın son zamanlarda sürekli ortada olmasının özellikle Ortadoğu’da sokağın kalbini kazanma amaçlı olduğunu, sokağı etkilemek, sokağa mesaj vermek için kullanıldığını söyledi.

        Ben de bunun üzerine “Ortadoğu sokağının kalbini Erdoğan kazanmıştı. Artık o kazanamadığı için mi Ali Erbaş’a ihtiyaç duyuluyor” diye sordum.

        AK Parti’ye yönelik her türlü eleştiriye bir yanıt bulmakta asla zorlanmayan Mehmet Şahin, “O da artı oluyor” dedi.

        Bunların bahane olduğunu hepimiz biliyoruz.

        Mesele şu ki, Ali Erbaş ne Ortadoğu ne de bir başka yabancı ülke sokağını etkilemek için piyasaya sürüldü.

        Ali Erbaş’tan umulan Türkiye sokağına seslenmesi.

        Market raflarından, kira ilanlarından daha çok ses çıkarması.

        New York’taki Türkevi açılışına gelirsek.

        REKLAM

        Bununla ilgili en doğru eleştiriyi İzzet Çapa’nın sosyal medya hesabında okudum.

        Sevgili Çapa şöyle demiş:

        “O açılışta Cumhurbaşkanı’nın yanında Nobelli bilim insanımız Prof. Aziz Sancar, Nobelli yazarımız Orhan Pamuk, Biontech aşısını dünyaya hediye eden iki Türk Uğur Şahin ve Özlem Türeci, dünyanın tanıdığı Türk sanatçılar Pekinel kardeşler, Fazıl Say, Ferzan Özpetek, Fatih Akın gibi isimler, Mehmet Öz, Rifat Özbek, Muhtar Kent, Atıl Kutoğlu, Hüseyin Çağlayan, Hidayet Türkoğlu, hatta Arda Turan medeniyete insanlığa katkı sağlayan bilinen veya dünya çapında soydaşlarımız olsa daha iyi olmaz mıydı?”

        O kadar haklı ve o kadar güzel söylemiş ki.

        Hatta Mesut Özil de olsa, İlkay Gündoğan ve Burak Yılmaz da olsa.

        Ama özellikle ve kesinlikle Aziz Sancar ve Orhan Pamuk kesin olsa dünyaya çok daha iyi bir Türkiye mesajı verilmiş olmaz mıydı!

        Mesaj dünyaya verilecek olsa zaten bu isimler olurdu orada.

        Ama mesajın adresi dünya değildi ki!

        Neresi olduğunu hepimiz biliyoruz.

        Tek bir İslam

        Tek bir İslam
        0:00 / 0:00

        Hilmi Demir’in tespiti beni çok güldürdü, çok eğlendirdi.

        Demir, Taliban’ın çıktığı varsayılan Diyobendi Medreseleri hakkında Pakistanlı bir araştırmacının tanımını aktarmış.

        Pakistanlının Diyobendi Medreseleri ile ilgili tanımlaması aynen şöyle:

        Diyobendi Medreselerinde hocalar daha çok hadis ve fıkıh ilimlerinde ihtisas sahibi olup buradan mezun olan talebeler Hindistan başta olmak üzere muhtelif İslam ülkelerinde bu ilimlerin yayılmasında öncülük etmişlerdir.

        Görüşleri itibariyle Diyobendiler ehl-i sünnete bağlı olup, Mezhep olarak “Hanefi”, meşrep itibariyle “Sufi”, akidede “Eş’ari”, tarikat olarak “Çeşti”, fikren “Veliyullahi”, usulen “Kasımi”, meselelerde (furuen) “Reşidi” ve aidiyet itibariyle de “Diyobendi” şeklinde tanımlanmaktadır.

        Ben bunu okuyunca İslam dünyasının geleceği ile ilgili ciddi bir karamsarlığa kapıldım.

        Ve tabii mektepte bize öğretilen “Değişmeyen tek kutsal kitap Kuran’dır ve doğrudan Allah kelamıdır” cümlesinden “Tek bir İslam” çıkmasını beklerken tüm bunların nereden çıktığını düşündüm.

        Laiklik karşıtlarına sormak isterim.

        Bu sadece bir medresenin durumu.

        Her biri birbirinden farklı binlerce medresede kim bilir daha aklımızın almayacağı ne farklar, ne ayrımlar var.

        Siz hangisi olmak istiyorsunuz?

        Seçim arifesi ekrana kim çıkar

        Seçim arifesi ekrana kim çıkar
        0:00 / 0:00

        Apoteoisteler şimdi durumu toparlamaya çalışıyorlar.

        Sezai Temelli’nin ”Kürt sorununda muhatap TBMM çatısı altındaki siyasi parti değil, İmralı’daki kişidir” demesi, benim de bu durumu “Apoyu tanrılaştırma” olarak eleştirmemden sonra HDP’nin farklı isimlerinden ve Demirtaş’tan bu rezaleti toparlama çabası geldi.

        “Tabii ki asıl çözüm yeri TBMM’dir” falan demeye başladılar.

        Ama Sezai Temelli’nin mesajı yerine ulaştı ve önemli olan da o mesajdı.

        Temelli’nin kimi nereye yönlendirmeyi amaçladığı açık.

        Muhalefetin veya Cumhur İttifakı’nın İmralı’ya ulaşma, İmralı’daki ile görüşme imkanı olmadığına göre, Temelli çok net bir biçimde iktidara mesaj yolladı ve “Abdullah Öcalan’la görüşmeye başlayın, kendisine sözler verin. Biz de seçimlerde sizinle olup olmayacağımıza ona göre karar verelim.”

        Mesaj çok açık, çok net.

        Bunun doğal sonucu ne olur!

        Şimdiden söylemek güç.

        Ancak seçim sisteminde yapılacak değişiklikleri de izlemek lazım.

        Eğer MHP’ye rağmen bazı değişiklikler yapılır ise bu kez seçimlerden önce televizyonda yine bir Öcalan’ın açıklamalarını izleyebiliriz.

        Ancak bu kez kardeş Öcalan’ı değil, doğrudan doğruya Abdullah Öcalan’ı görürüz TRT ekranlarında muhtemelen.

        Spor Saati'nde yokum

        Spor Saati'nde yokum
        0:00 / 0:00

        Sevgili izleyiciler.

        Uzunca bir süredir Bloomberg HT ekranlarında Spor Saati adlı bir program yapıyordum.

        Bir süre Fatih Kuşçu ile son yıllarda da Emin Çağlar ile.

        Spor izleyicileri yoğun bir biçimde soruyorlar “Bu yıl Spor Saati’ni yapmayacak mısın?” diye.

        Hayır arkadaşlar.

        Spor Saati programında bu yıl yer almayacağım.

        Bunun birkaç nedeni var.

        Ama asıl nedeni söyleyeyim.

        Spor medyası diye anılan ama giderek bir pislik havuzuna dönüşen yerde olmak istemiyorum.

        Her biri birinin adamı olmuş, çeşitli parasal ilişkilere göre tavır ve görüş değiştirilen, doğrudan çok algıya yönelik hareket edilen, akçeli işlerin döndüğü bir ortamda, bir şeyler söyleyerek bu gibi tiplerle muhatap olmak, aynı ortamdaymış gibi görünmek istemiyorum.

        O seviyeye inmek istemiyorum.

        Sakın yanlış anlamayın, müthiş spor yazarları, pırıl pırıl tanıdıklarım da var spor yazarları, yorumcuları içinde.

        Ama onların sesi çıkmıyor.

        Ön planda olanlar, konuşulanlar, tartışılanlar, her dakika ekranlarda olanlar onlar değil.

        Benim kastım sesi çok çıkan ama beş para etmediği halde satılık olanlar.

        Futbol dışındaki sporlardan haberi dahi olmayanlar.

        Onlarla aynı ortamı paylaşmak istemiyorum.

        Nedeni budur.

        Ama Bloomberg HT’de çok eğlenceli bir başka program yapıyorum çarşamba akşamları, adı “Bire Bir”.

        Arzu ederseniz izleyebilirsiniz

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Üzüm üzüme bakarak kararmadığı zaman.

        Diğer Yazılar