Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Sinovac aşısının etkinlik süresinin birkaç ay ile sınırlı olduğunun ortaya çıktığı günlerde Biontech’in kurucuları Özlem Türeci ve Uğur Şahin’ın açıklamaları vardı.

        “Merak etmeyin. Biz Sinovac gibi değiliz. Bizim etkinliğimiz birkaç yıl sürecek” açıklamaları.

        Hatta İsrail’de yapılan ve aşının etkinliğinin 7 ay sonra azaldığını gösteren çalışmalardan sonra bile “3. doza gerek yok” demeyi sürdürdü.

        Şimdi ise büyük bir dönüş yaparak “3. doz yapılmalı” diyor.

        Bir bilim insanının böylesine taban tabana zıt açıklamalar yapması sadece ve sadece aşı karşıtlarının işine yarıyor.

        Aşıyı üretenlerin güvenilir insanlar olmadığının kanıtı haline getiriliyor.

        Oysa bilimde özellikle de sağlık bilimlerinde böylesine kesin konuşmak zaten hatalı. Kesin konuşup kısa süre sonra bambaşka konuşmak ise bilim adamlığı ile bağdaşacak bir durum değil.

        Uğur Şahin böyle konuştukça birdenbire bilim adamlığından çıkıp malını daha fazla satmaya çalışan çığırtkan gibi algılanmaya başlıyor.

        Komplo teorisyenlerine malzeme veriyor.

        “Ama ben mutantlardan ötürü 3. doz demeye başladım” diyebilir.

        Ama mutantların olacağı zaten baştan belli.

        Mutasyon geçirmeyen virüs mü var.

        Bunu hepimizden daha iyi onun bilmesi gerekmez mi!

        3. doz meselesine gelince.

        Bu konularda çok okuyan ve çok araştıran biri olarak şunu söyleyebilirim.

        İki Biontech olanlar ikinci dozun üzerinden en az 6 ay geçtikten sonra bir doz daha olabilirler.

        Sağlık Bakanlığı’nın buna bir an önce karar vermesi lazım.

        Bu yazımı “Altaylı da aşı karşıtı oldu” diye yorumlayacak olan aptallar için de söyleyeyim.

        Sonuna kadar aşıdan yanayım.

        Çünkü aşı hayat kurtarıyor.

        Kesin.

        İmamoğlu değil Güneştekin

        İmamoğlu değil Güneştekin
        0:00 / 0:00

        Diyarbakır’da çekilen bir halay dünün önemli gündemlerinden biri idi.

        Yakası bağrı açık, terli gömlekli İsmail Saymaz ile slim fit kesim, tüm düğmeleri ilikli kruvaze takım elbiseli ve sımsıkı bağlı kravatı ile Ertuğrul Özkök’ün damga vurduğu ve necip Türk matbuatının kalabalık kadrosuna, İstanbul sosyetesinin bir bölümünün kollar omuzda halay çektiği görüntüler.

        Görüntüleri yayına veren ise bir başka İsmail, İsmail Küçükkaya oldu.

        Ve bu görüntüler Küçükkaya’ın “Adam kazandı” paylaşımı kadar gürültü koparmasa da iktidar kanadında epey bir tepkiye neden oldu.

        Özellikle de iktidar yanlılarında.

        Fatura hemen Ekrem İmamoğlu’na kesildi ve geziyi tertipleyenin Ekrem İmamoğlu olması üzerinden yorumlar yapıldı.

        Oysa bu gezinin İmamoğlu ile falan alakası yok. Geziyi İmamoğlu düzenlemiş olsa, Özkök orada bu kadar rahat halay çekebilir miydi sizce!

        Böylesine beş benzemez ya da belki de beş benzer kadroyu toplayıp Diyarbakır’a götürme başarısı da, kendini beyaz zanneden Türkler ile kendini beyazlaştırmaya çalışan Türkleri bir halay ekibinde bir araya getirme onuru da sanatçı Ahmet Güneştekin’e ait.

        Güneştekin bunu sıklıkla ve çok iyi biçimde yapıyor.

        Başlangıçta İstanbul sosyetesinin burun kıvırdığı Güneştekin, yıllar içinde bu kadroyu kendine bağlamayı başardı.

        REKLAM

        Artık Güneştekin nereye gitse yanında bu ekibi de götürmeyi başarıyor.

        Bazen Bakü’ye, bazen İstanbul’da bir sergiye, bazen Diyarbakır’a.

        Tanımayanlar için söyleyeyim.

        Ahmet Güneştekin çok da iyi bir kişilik.

        Dost canlısı, pozitif, hatırşinas, verici.

        Ve muhtemelen de bu nedenle, hiçbir sanatçıda görmediğim bir “Entourage” sahip.

        Bir ressamdan çok bir pop sanatçısı gibi.

        Çevresinde de eserleri kadar renkli bir kalabalık toplamayı başarıyor.

        İktidarın Kürt açılımı döneminde hayatını kaybedenleri simgeleyen rengarenk tabutların ortasında Louboutin ayakkabıları ve Hermes çantası ile poz vererek kendisini bir “Absürd sanat” eserine dönüştüren Feryal Gülman da bu kalabalığın bir parçası olabiliyor, dar kesim takım elbisesinin önü ilikli biçimde kanlı terli halay alayına katılan Ertuğrul Özkök ve İsmailler de bu kalabalığın bir parçası olabiliyor.

        Ahmet Güneştekin dostumu ise kutlamak istiyorum.

        Kamplara bölündüğü iddia edilen Türk toplumundaki bölünmenin çok da derin olmadığını kanıtlayan isim oldu.

        Saymaz ile Özkök’ü, Gülman ile Sancar’ı buluşturmanın ve kol kola sokmanın çok da zor olmadığını gösterdi.

        NOT: Absürd sanat eseri nitelendirmemi okuyunca bu ne acaba diye araştıracak ve absürdizm ile karşılaşacak olanlar için baştan söyleyeyim, Kierkegaard Danimarkalı bir moda markası değildir. Sisifos da ne Gümüşlük’te bir lokantanın adıdır ne de bu yaz yatınızla gittiğiniz bir Yunan adası.

        Özür mü inkar mı!

        Özür mü inkar mı!
        0:00 / 0:00

        İTÜ Rektörlüğü, emir ve talimatları doğrultusunda Prof. Gülsün Sağlamer’a yapılan “Terbiyesizlikle” ilgili bir açıklama yapmış.

        Açıklamayı okuyunca utandım.

        İnkar yolu ile özür dileme gibi bir şey.

        Gerekli hallerde özür dilemenin bir erdem olduğunu anlamaktan uzak bir kültür için inkar yolu ile bir tür özür dilemek sıradan bir davranış biçimi olsa gerek.

        Ortada bir kayıt olmasa, rezillik baştan sona cep telefonu ile görsel ve işitsel olarak kaydedilip önümüze gelmemiş olsa inkar müessesesi belki geçerli olacak ama burada her şey açık.

        Bu kadar açık, gözle görülür, kulakla duyulur bir gerçeği dahi inkar etmek için insanda yüz yerine başka bir şey olsa gerek.

        O şeyi de Türkiye’nin en eski ve Osmanlı’dan kalan tek üniversitesine rektör yapmak da bambaşka bir şey.

        Telefon çocuğu

        Telefon çocuğu
        0:00 / 0:00

        Okan Bayülgen kardeşimiz sosyal medyada şöhret olanlara hakaret edip, hepsine çöp ve maymun benzetmesi yapmış.

        Bence yanılıyor.

        Elbette sosyal medyada bayağı bir çöp var ve bugün ünlü olan bazıları yarın çöp olacaktır.

        Ama sosyal medyada bayağı bir cevherler de çıkıyor ve çıkacak.

        Ve şunu söyleyeyim.

        Eğer Okan Bayülgen 1990’larda değil de bugün çıkış yapan biri olsaydı muhtemelen 1 numaralı sosyal medya fenomeni olurdu.

        O gün televizyon çocuğu olarak çıkmıştı bugün telefon çocuğu diye tanırdık.

        Hiç kuşkum yok.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Bilim güçten yana değil doğrudan yana olduğu zaman.

        Diğer Yazılar