Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Depremin ardından en çok konuşulan konulardan biri de seçimler.

        Daha doğrusu seçimlerin ertelenme olasılığı.

        “İktidar bu şartlarda seçime gitmek istemez. Seçim ertelenir” diye konuşuluyor çeşitli mahfillerde. (Mahfil ne diye soracak olanlar bir zahmet sözlüğe baksın.)

        “Ertelenebilir mi, yasal mı?” diye soranlar da oluyor haliyle.

        Genelde verilen yanıt şu: “Savaş hali dışında seçimlerin ertelenmesi Anayasal olarak mümkün değil.”

        Gerçekten de Anayasa’nın 78. maddesine bağlı olarak 6271 sayılı Cumhurbaşkanı Seçim Kanunu'nun 5. Maddesi Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sadece savaş hali nedeniyle ve ancak bu nedenden kaynaklanan TBMM kararı ile 1 yıl ertelenebileceğini söylüyor.

        Savaş yoksa seçim ertelenmez diyenlerin dayanağı bu.

        Ancak seçimleri ertelemek isteyen iktidarın elinde bir başka manivela var.

        O da Anayasa Mahkemesi’nin 2012/30 sayılı esas ve 96 sayılı karar metninde “Savaş ve benzeri zaruret sebepleriyle seçimlerin yapılmasının fiilen imkansız kalması” halinde ertelenmesinin önünü açıyor.

        Bu karar Anayasa’ya açıkça aykırı.

        Ama alınmış.

        İktidar eğer seçimleri 1 yıl erteleme kararını TBMM’de alırsa, muhalefet bunu Anayasa Mahkemesi’ne götürür.

        Anayasa Mahkemesi’nin bu eski karara uyup uymayacağını ise sadece Anayasa Mahkemesi yargıçları bilebilir.

        Enkaz altındaki sizin kavganızı dinlemek istemiyor

        Enkaz altındaki sizin kavganızı dinlemek istemiyor
        0:00 / 0:00

        Depremin ilk anından beri gönüllü, kamu, resmi, gayrı resmi, yerli yabancı pek çok kuruluş, kişi deprem bölgesine koştu.

        Herkes elinden gelen en büyük hızla ve gayretle işe koyuldu.

        Başlangıçta geç kalanlar, çuvallayanlar oldu mu!

        Oldu elbet.

        Liyakatsiz görevlendirmeler burada kendini gösterip, işi berbat etti mi!

        Etti elbet.

        Ama herkes birbirinin açığını kapatmak için çalıştı.

        Herkes gayret etti.

        Bir milletin, bir ulusun ortak derdine, ortak felaketine ortak bir çaba ile derman olma, onarma faaliyetine şahit olduk.

        Ama bir şeye daha ne yazık ki, şahit oluyoruz: Acıyı ve o acıya dermanı siyasallaştırma çabasına.

        Bundan daha çirkin, bundan daha utanç verici bir gayret olamaz.

        O yetişemedi ben yetiştim, o yapamadı ben yaptım kavgası.

        Enkaz altında kurtarılmayı bekleyeni de, enkaz yanında altında yatan yakınının nöbetini tutanı da bunlar hiç ama hiç ilgilendirmiyor.

        O an dert kurtarılmak, kimin tarafından kurtarıldığı önemli değil

        Betonu kaldıran vinç Ankara Belediyesi’nin, Afyon Belediyesi’nin mi bakmıyor kimse.

        İki hafta önce hırsızlıkla suçladığımız müteahhidin bile olabilir önemli değil.

        Betonun altında ilerleyerek depremzedeye ulaşan AFAD görevlisi mi, gönüllü mü, Türk mü, yabancı mı, Müslüman mı, Yahudi, mi Hristiyan mı o da önemli değil.

        Deprem sahasında, enkaz alanında çalışan binlerce kişi de bu bilinçte zaten.

        AFAD ile AHBAP beraber her an. Ya da bir başkası.

        En güzel örnek Hatay Havalimanı.

        Yanlış yere yaptınız, buraya bu havalimanı olmaz diye uyardı işi bilenler.

        Yapıldı.

        İlk depremde hasar gördü.

        Şimdi onarılıyor.

        Bir iki güne çalışır hale gelecek.

        Molozu kırıp kaldıran Ankara Büyükşehir Belediyesi ile AFAD el ele.

        Pisti onaracak olan normalde rakip olan TAV ile İGA birlikte.

        Herkes bir ucundan tutuyor, hızla olsun, o pistten derman gelsin, deva gelsin diye.

        Bu iyi niyetli çabayı bile siyasallaştırmak, “Belediyenin orada ne işi var” demek niye!

        Ya da tam tersini söylemek.

        Yapmayın Allah aşkına.

        Birkaç haftalığına da olsa kesin şu kavgayı.

        Silin yüzünüzdeki nefret, öfke izlerini.

        Kim bilir belki de o enkaz altında kurtarılmayı bekleyen karı koca depremden birkaç saat önce kavga ediyordu kıyasıya.

        Şimdi yan yana belki de ele ele kurtarılmayı bekliyor.

        O yüzden bırakın herkes elinden geleni yapsın.

        Bırakın herkes bir ucundan tutsun.

        Ucundan tutanları, iş yapanları, eksiği kapatanları, gediği dolduranları da karalamayın.

        Biliyoruz kindarlığı seviyorsunuz.

        Anladık ama biraz erteleyin.

        Çılgın proje depreme hazırlık olmalıydı

        Çılgın proje depreme hazırlık olmalıydı
        0:00 / 0:00

        Ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu AFAD’ın bir raporunu göstererek iktidarın işini iyi yapmadığını anlatmaya çalışıyor.

        Bence yanlış raporu gösteriyor.

        Ondan çok ama çok daha önemli bir raporu daha var AFAD’ın.

        AFAD’da işini iyi yapan uzman bürokratların TC Kahramanmaraş Valiliği ile birlikte hazırladığı 2020 yılı raporu.

        Adı “Kaharamanmaraş İl Afet Risk Azaltma Planı”

        Rapor 3 yıl önce bugün olacakları neredeyse bire bir görmüş yaşamış gibi.

        Nasıl olacağı, hangi faylardan kaynaklanacağı, nasıl bir etki yapacağı.

        Hepsi satır satır yazılmış.

        Ne olmuş rapor.

        Yazılmış ve muhtemelen kimse tarafından okunmadan kaldırılmış rafa.

        Ve şimdi enkaz altında yatan on binler.

        Ve takdiri ilahi lafları.

        Deprem takdiri ilahi ise eğer o rapor da takdiri ilahi.

        Peki o takdiri yapan İlah, hangisini doğru bulur acaba?

        Bu ve benzeri uyarılara bakıp deprem önlemi almanızı mı, yoksa onun eseri doğayı beğenmeyip Kanal İstanbul diye kazmanızı mı!

        Ya da hiç işin içine ilahi güçleri katmadan basitçesoralım. Yıllardır hangisinden bahsetmek, hangisini millete önermek lazımdı acaba?

        Bu ülkeye lazım olan Çılgın Proje Kanal İstanbul’u açmak mı yoksa bilimin, bilginin ya da takdiri ilahinin uyarılarına kulak verip depreme karşı ülkeyi hazırlamak mı!

        Maliyetleri hemen hemen aynı.

        Karar sizin.

        Hadi yapın bakalım şimdi Kanal İstanbul’u.

        10 ilin enkazının molozları üstüne.

        Esad Akit'e yanıt verseydi

        Esad Akit'e yanıt verseydi
        0:00 / 0:00

        Bir paçavranın yazarı depremi Suriyeli göçmenlere karşı yeterince sevgi dolu olmamamıza bağlamış.

        Suriyeli göçmenlere karşı ırkçı tavır gösterenlere karşı gerekeni yapsaymışız o zaman deprem olmazmış.

        Kafa bu kafa işte.

        Bu kafanın farklı bir modeli, 1999 depreminde arkadaşlarımız, sevdiklerimiz enkaz altında yatarken “7.4 yetmedi mi?” diyordu.

        Değişen bir şey yok.

        Ama biliyoruz ki, bu deprem Türkiye’de Suriyelilerin de yoğun olarak göç ettiği bölgede ve Suriye’de de etkili oldu.

        Özellikle ülkenin Türkiye’ye yakın bölgelerinde.

        Orada da çok kayıp, çok ölü, çok yıkım var.

        Enkaz altında her iki tarafta da çokça Suriyeli var.

        Şimdi Beşar Esad da çıkıp “Bana muhalif oldunuz, ülkenin bir bölümünü benim elimden almaya kalkıştınız. Ülkenize ihanet edip Türkiye’yi kaçtınız. Bu deprem o yüzden başınıza geldi. Ülkesine ihanet edenlerin başına bu gelir” dese o satırları yazan paçavra yazarı ne der acaba.

        Acaba o zaman bunun sadece bir doğa olayı olduğunu, fay hatlarının üzerlerinde yaşayanların fikrine, dinine, ırkına bakmadığını, buna hazırlıklı olmayanları din dil ırk ayrımı olmadan ezip geçtiğini kabul eder mi!

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Depremin altında kalan troll kafası onları kurtarmaya çalışanları karalamadığı zaman.

        Diğer Yazılar