Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        'EN LEZZETLİSİ TÜRK EKMEĞİ'

        Murakami Türkiye'de nerelere gidiyor ve neler görüyor?

        Ülkeye Trakya bölgesinden giriş yapıyor, İstanbul'u geçerek Karadeniz sahil şeridinde Rusya sınırına kadar ilerliyor, ardından güneye dönüp Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini ziyaret ediyor. 21 günlük seyahatinde birçok yer görüyor, birçok kişiyle tanışıyor. Olumlu, olumsuz izlenimlerini de okurla paylaşıyor. Van kedisinden tutun Ege'nin inci denizine kadar... En etkilendikleriyse ekmek ve çay. "Şimdiye kadar gezdiğim ülkelerin ekmekleri arasında Türk ekmeği en lezzetli olandı" diyor mesela. "Özellikle köylerde, öğle zamanı gözümüze çarpan bir fırının önünde arabayı durdurarak ekmeğin pişmesini beklemek çok keyifliydi. Yeni pişmiş ekmeği aldığımızda hemen bir yerlere oturarak paylaşıyorduk." Gün içinde defalarca "çayhanelere" girdiklerini, bir süre sonra vücutlarının bu doğal sıvıyı ister hale geldiğini de anlatıyor... "Hangi ülkeye giderseniz gidin seyahat biraz uzayınca zevklerin değişme eğilimi vardır. Ama Türkiye'deki çay bize İtalya'da bir barda espresso içmekten ya da Yunanistan'da Yunan kahvesi içmekten daha çekici gelmişti. Çayın sihri miydi acaba bu?..."

        'BU KADAR ASKERİ OLAN ÜLKE YOKTUR'

        Eleştirmeyi de ihmal etmiyor. Neleri eleştiriyor?

        Mesela resmi işlemlerde bir turist olarak yaşadıklarını anlatıyor. Prosedürleri, ekonomik dengesizlikleri, eğitim açıklarını eleştiriyor. Yemeklerin muazzam lezzette olmasına rağmen yağlı ve aromalı olduklarını, bu yüzden damak zevkine uymadıklarını söylüyor. Turistik sahil şeridimizde Türk'ten çok Alman turistin varlığı da dikkatini çekmiş. Bir ülkenin en güzel yerlerinde o ülke insanlarının yaşaması gerektiğine dair düşüncelerini, yazdığı romanlardan da yakalayabiliyoruz zaten.

        Murakami, terörün tırmandığı bir dönemde Türkiye'ye gelmiş. Yağmur ve Cehennem Sıcağı'nın Türkiye kısmı da "Askerler" bölümüyle başlıyor: "Savaştakiler dışında bu kadar fazla askeri olan başka bir ülke herhalde yoktur. Sadece askerler değil polisin sayısı da çok. Sürekli üniformalı insanlarla karşılaşıyorsunuz." Tabii Murakami için askerin anlamına da bakmak lazım. Japonya 2. Dünya Savaşı sonrasında askerden arındırılmış bir ülke haline gelmiş. Öyle bir ortamda yetiştiği için yazarın Türkiye'de hiç alışkın olmadığı bir manzarayla karşılaştığını söyleyebiliriz. Buna rağmen Türk askerini olumlu anlatıyor: "Türk askeri dendiğinde biz Japonların aklına Arabistanlı Lawrence filmindeki gibi kaba ve gaddar Türk askerleri gelir. Benim kanaatim, bu düşüncenin tamamen Avrupalıların yarattığı bir Türk imajı olduğudur. Oysa bir Japon gözüyle baktığımda, hiç de gaddar ve kaba olmadıkları kanısındayım. Her şeyleriyle sıradan, her yerde karşımıza çıkabilecek türden köylü çocukları işte. Bir zamanlar eski Japon ordusunu oluşturan askerlerle aynı toplumsal sınıftan gençler. Az eğitimli ama saf ve içten... Ne kaba ne de zalimler, yalnızca biraz gelişkin çocuklar..." Öte yandan, hatıratında Türkiye'nin AB'ye katılım süreci ve Kıbrıs sorununa dair düşüncelerini de görebiliyoruz. Şu cümlesi manidar: "Coğrafi ve tarihi açıdan bakınca, Türkiye nadir rastlanan türden yapayalnız bir ülkedir."

        Başka olumlu görüşü yok mu Türkiye'ye dair?

        Arabistanlı Lawrence ve Geceyarısı Ekspresi filmlerinde yansıtılan kötü Türk imajının yalan olduğunu, bu imajı Japon zihniyetinden bir nebze olsun silmek istediğini belirtiyor. Şahsen Murakami'nin bu konuda gayet olumlu etkileri olduğunu düşünüyorum. Bir kere onun kaleminden dökülenler ister istemez bir merak uyandırıyor. Mesela internet üzerindeki forumlara göz attığımızda Türkiye'ye gelmeden önce halen bu kitabı okuyanlar olduğunu görüyorum. Üstelik gördükleri karşısında olumlu yönde etkilenenlerin sayısı da bir hayli fazla.

        Murakami: 'Türkiye'nin cazibesini anlatmak için kelimeler kifayetsiz'

        "Oranın havası her yerden farklıydı. Özel bir şeylerin varolduğuna inanmıştım. Tenimi okşayışıyla, kokusuyla, rengiyle kısacası her şeyiyle şimdiye kadar soluduğum havadan çok çok farklıydı. Garip bir havaydı işte... Böyle bir havayı ilk kez hakikaten orada solumuştum. Belki vardı da böyle bir hava, ben unutmuştum. Kartpostallar solmuştu ama o hava hâlâ duruyordu. Az da olsa zihnimin bir köşesinde kalmış, uzun süre orada saklanmıştı. O havada her uyanışımı, hem de her defasını, mıh gibi aklımda tutuyordum. Türkiye'den sonra birçok ülkeye gittim, çok çeşitli havalar soludum. Ama hiç biri Türkiye'deki gibi değildi. Oranın havasının beni neden böyle cezbettiğini açıklamak için kelimeler kifayetsiz kalıyordu. Belki sadece önsezi gibi bir şey. Önsezi somutlaştırmadan anlatılamaz ama hayat da bazen bu önsezilerle ifade edilir. Tabii sadece bazen..."

        Murakami: 'Türk subayları entelektüel insanlardır'

        Diğer Yazılar