Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Monogami insan icadı mı?

        İTÜ emekli öğretim Üyesi Prof.Dr. Doğan Kuban, Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji Dergisi’ne yazdığı yazıda “Monogami (tekeşlilik) insan icadıdır. Tarih boyunca monogami olmamıştır” diyerek tekeşliliğin doğaya aykırı olduğunu savundu.

        “Çağdaş toplum tek erkek, tek kadın diye bir düzen icat etmiş. Monogami de insan icadıdır. Günlük yaşamda tarih boyunca monogami hiç olmamıştır. Kadın ya da erkeğin evlilik dışında seksüel davranışlarına ilişkin bir şey içermiyor. Amerika’da yapılan araştırmalarda, herkesin tahmin edebileceği sonuçlar var. Erkeklerin yüzde 70’i, kadınların yüzde 40’ı evlilikleri dışında kaçamak yapıyorlarmış. Doğada hayvanlar âleminin yüzde 98’inde monogami yokmuş. Erkeklerin doğal poligamik eğilimleri nedeniyle kadınlardan farklı oldukları savı da çürütülmüş. Böyle istatistikleri kafalarına takan erkeklerin ne kadar cinayet işleyebileceğini hiç düşünmeyin. Kısaca ne tarihte ne de doğada, ne erkek ne de kadın için tek eşlilik yok” diyen Kuban’ın sözlerini tartışmaya açtık.

        İşte farklı görüşler...

        Gülin YILDIRIMKAYA

        gulinyildirimkaya@haberturk.com

        Tek eşlilik doğaya aykırı değil, doğamıza en uygun yaşam tarzı!

        CİSED - Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği İstanbul Şubesi Kurucu Başkanı Cenk KİPER:

        Hayvanlarla insanları karıştırmamak gerekiyor. Hayvanlar iç güdülerine göre yaşarlar. İnsanlar ise beyin dediğimiz yapılarını, yer-zaman-olay-sebep-kişi-sonuç ilişkilerini dengeleyerek yaşarlar. Sosyal normların olmadığı ya da ahlak normların daha gevşek olduğu yerlerde bile tek eşlilik değerli bir olgudur.

        İnsan, doğasına uygun yaşam tarzı geliştirir. Bugünkü koşullarda insan için en gerekli şeylerden biri de tek eşliliktir. Miras hukukuna kadar giden bir sistem var. Toplumsal yaşamın düzenini korumak için, evlilik kurumu altında hem kadın hem erkek hem de çocukların sağlıklı büyümeleri için gerekli bir düzendir. İcat edilmemiştir. İhtiyaç var ki geliştirmiştir. Hayvanlar birbirleriyle çiftleşir, sakatlık da olmaz. İnsan türünde böyle şeyler olabilir. O halde tek eşliliği gerekli kılan sadece toplumsal normlar değil, birtakım fizikli gerekliliklerdir de.

        Toplumsal norm dediğiniz şeyi 5 kişi bir araya gelip bulmaz, bu bir gereklilik olarak oturmuş, sağlıklı bir sistematiktir. Aidiyet duygusu, insan için en önemli şeyelrden biri. Birçok anlamda gerekli, maddi, manevi, sosyal, psikolojik, seksüel vb. Klan tarzı yaşamlar denendi, olmadı. Komün yaşamlar denendi olmadı. Çünkü insan aidiyet duygusuyla yaşayan bir canlı. Daha sağlıklı kalabilmesi için de cinsel hiyerarşinin, tek eşliliğin olması daha sağlıklıdır. Ünsan doğasına uygundur, aykırı değildir.

        Tek eşlilik doğaya aykırı olsaydı "aile" kavramı çoktan yok olurdu

        Yaşam Koçu ve Evlilik Danışmanı Yeşim Varol ŞEN:

        Tek eşliliğin her şeyden önce toplumsal bir gereklilik olduğunu unutmamak gerek. Aile olmak ve aile değerlerinin olması, hem çocuklarımızın sağlıklı yetişmesi hem de rol model alacağı ilk insanların ebeveynleri olması sebebiyle, gelecek kuşaklar için de bir gereklilik. Bugün etik değerleri dejenere olmuş, çok eşli yaşamların olağan karşılandığı bir çok ülkede bile, yaşadıkları toplumsal dejenerasyon karşısında bir toparlanma ve aile kurmayı destekleme eğilimi olduğunu görüyoruz.

        Tek eşlilik doğaya bu kadar aykırı bir kavram olsaydı, aile kavramı bunca zamandır ayakta kalan bir kavram olamazdı zaten. İnsan soyunu doğada yaşayan diğer canlılarla bir tutmak zaten mantıklı bir çıkarım olamaz. Konuşan, düşünen, çalışan ve üreten insanlar olarak bu konuda mı doğadan örneklerle yaşamımızı şekillendireceğiz?

        Çok eşli yaşamı tercih eden çok insan olduğu muhakkak. Ama bu da bireylerin kendi durumlarına özel ve kendi tercihleri olan davranış biçimidir ve genelleme yapmak doğru olmaz. Bireyler, eşleri olduğu halde başka bireylere ilgi duyuyor olabilir. Sonuçta evlilik duyguları köreltmiyor. Güzeli yine görüyor, yine beğenebiliyoruz. Ancak düşünmekle eyleme geçmek arasında ciddi bir fark vardır ve sınırların olmadığı bir dünya hem hakların ihlalini, hem de dejenerasyonu getirir.

        Çok eşlilik potansiyeli genlerimizde var, yapamayan "ahlak" diyor

        Seksolog Haydar DÜMEN:

        İnsanlar iki kutup arasında sıkışmış durumda; birincisi kadını erkeği bütün insanların genlerinde var, bu genetik yapı bu kodlamayı yapmış, bundan kurtulmak olası değil, o zaman aseksüel oluruz. Ama öteki taraftan da sosyal yapı dediğimiz toplumsal birlikteliğin getirdiği zorunluluklar var. Tüm bunları ekonomik şartlar belirliyor ve siz o kurallara uymadığınız zaman topluma uymamış oluyorsun. Bu kurallara uyulduğu zaman bunun adı töre olsun, bunun adı inanç olsun ya da toprağa bağımlılık olsun veya diğer bütün sosyal kurumlar adalet, çocuğun yetişmesi, gelecek kaygısı vs. bunlar insanları tek eşli olmaya zorluyor. Tüm bunların sonucunda aile kurumu çıkıyor. Genetik zorlama ile sosyal kurumların kuraları arasına sıkışan insanoğlu kişisine göre farklı psikolojik davranışlar gösteriyor. Tamamen sosyale uyarsa gözünü karısında açıp karısında kapatıp gidiyor. Bunu neden yapıyorsun diye zorlayamayız. Ama bu doğaya aykırı çünkü doğada ahlak anlayışı yoktur. Öbür taraftan daha çok sosyal yetiyi dengeleyip de kendi genetik yapısına biraz daha bağlı olan-onun etkisinden kurtulamayan insanlar da bunu eyleme dönüştürüyor.

        Doğa bizi buna mahkum etmiş ve hepimizde o potansiyel var. Biz bunu kontrol edebildiğimiz kadarıyla ediyoruz. Kontrol edemeyenler, içlerinde bunu ya bir takım iç güçlere bağlayarak ahlak-erdem diye yutuyorlar ya da fena halde düşman oluyorlar.

        Kadınların genetiğinde de en az erkekler kadar bu potansiyel var. Bu çelişkiler insanlık tarihi boyunca yaşanmış ve gelecekte de yaşanacaktır. Ve yüzyıl sonra evlilik denen olay baştan sona değişecektir. Biz şu anda kendi sosyal kurallarımıza gözümüzü kapatarak uyuyoruz.

        Tek eşlilik erkeğin bünyesini bozuyor, genetik kodlarımızda yok

        Yazar Sinan AKYÜZ:

        Tek eşlilik insanoğlunun yapısına çok uyan bir şey değil. "ters"ten öte "sıkıcı" bir durum. Özellikle erkekler için. Çünkü erkekler, kadın peşinde koşmayı seven yaratıklar. Kadınları erkeklerden ayıran en temel duygu da annelik. Kadın anne olduktan sonra erkekten uzaklaşıyor ve kendi bedeninden çıkardığı canlıya daha çok ilgi gösteriyor.

        Erkekler de kadının hem bu dönemiyle beraber hem de genetik kodları tek eşliliğe uymadığı için arayışta oluyor. Fransa'da, Türkiye'de hemen hemen her kadının bir "öteki kadın"ı var. Afrika'da zaten tek eşlilik diye bir şey yok. Bence tek eşlilik özellikle erkeklerde bünyeyi bozan bir şey. Ama kadın çok eşli olabilir mi? Bence olamaz. Bu da onun genetik kodlarına aykırı. Kadın, sarılıp uyuyacağı, uyanacağı bir erkek istiyor. Kadınlar yalnızlıktan korkuyor ama erkekler çok fazla korkmuyor. Kadınlar çapkınlık yapıyorsa da bunu heyecanlı bir faaliyet olarak gördükleri içindir, yoksa hiçbir kadının çok eşliliği savunacağını sanmam. Yapılarına ters. Tek eşlilik daha çok kadının yapısına uygun bir şey. Kadın peşinde koşmak

        erkeğe her zaman cazip gelir, bizim genetik kodlarımız böyle. Çok eşliliği erkek bünyesine uygun görmüyorum.

        Tek eşlilik ne kadının ne de erkeğin doğasında yok

        İlişki Danışmanı, Yazar İlhan UÇKAN:

        Tek eşlilik hakkında yapılan bilimsel çalışmalar bunun doğal değil toplumsal bir durum olduğu yolundaki iddiaları güçlendiriyor. Bence bu durum erkekler için olduğu kadar kadınlar için de böyle. Doğal güdülerimiz bakımından pek de farklı değiliz aslında. Ama ben konuya bir başka açıdan bakacağım: Tek eşliliğin toplumsal bir norm olarak güvence altına alınması evlilik dediğimiz toplumsal kurum ile gerçekleştiriliyor ve bu sadece ahlaki veya soyun sürdürülmesi ile ilgili bir durum değil. Evlilik ve aile kurumunun temelinde doğal veya ahlaki değil ekonomik bir yapı var. Evlilik öncelikle ekonomik bir düzen yaratıyor. Evliliğin kökeni, bunun, iki aile arasında ekonomik anlaşmaların hukuki bir düzen içerisinde yapılandırılması amacıyla gerçekleştirilen bir sözleşmeden doğduğunu gösteriyor. Yani, evliliğe atfettiğimiz bütün o kutsal, duygusal, aşki durumlar, bu kurumsallığı meşrulaştırmak için sonradan eklenen bir toplumsal mitten ibaret. Yani toplum, tek eşliliği ekonomik kaygılarla güvence altına alıyor. Erkeğin ya da kadının eşini aldatmasının hukuk dışı olmasının nedeni de sözleşmeye aykırı hareket edip oluşan ekonomik birliği tehlikeye düşürdüğü için. Böyle bakıldığında, tek eşliliği seçmek gayet akılcı bir seçim olabilir. İnsanların birbirine sadık olması için işe duyguların da karıştırılması gerekir elbette. Ne de olsa ekonomik ortaklıklarda bile karşılıklı güven esasına dayalı duygusal bir birliktelik de vardır. Sonuçta, tek eşlilik, ailenin sağlığı, çocukların yetişmesi, ortaklığın verimliliği gibi nedenlerle, en uygun toplumsal yapı olarak ortaya çıkıyor.

        Diğer Yazılar