Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Devlet kadını koruyamıyor mu?

        Tecavüz, kadına şiddet, kadın cinayetleri... Maalesef her gün yeni Ayşe Paşalı haberleri gelmeye devam ediyor. Önceki gün iki kadın eski eşi tarafından öldürüldü, biri ise ikinci kattan atlayarak kurtuldu.

        Bartınlı 4 çocuk annesi Remziye Mersinli savcılıkça korunma kararına rağmen bir yıl önce boşanma davası açarak terk ettiği kocası tarafından çocuklarının gözü önünde tabancayla öldürüldü. Ankara’da yaşayan Rahime Aşıklar’ın da kaderi aynı oldu, eşi tarafından sokak ortasında bıçaklandı, geriye bir yaşındaki bebekleri kaldı...

        Balıkesir’de yaşayan Nurgül Ö. ise iki gün boyunca işkenceye uğrayıp vücudu delik deşik edilmiş olsa da, ikinci kattan atlayıp canını kurtarabildiği için diğer hemcinslerinden daha şanslı... Polis işkenceci babayı ve kaçırdığı 3 çocuğu özel ekiple buldu.

        Ardı arkası kesilmeyen bu olaylar akıllara elbette şu soruyu getiriyor; devlet kadını koruyamıyor mu? Eşiyle polis nezaretinde görüşen ve hatta sığınma evine yerleşen kadınlar bile öldürülmekten, yaralanmaktan kurtulamazken ne yapılmalı? Yasal düzenlemelerle alınan bu tedbirler kadını korumakta yetersiz mi? Çare ne?

        Farklı görüşlerle, bugünün polemiğinde...

        Gülin YILDIRIMKAYA

        gulinyildirimkaya@haberturk.com

        ‘Bu cinayetlerin faili devlettir’

        Türk Kadınlar Birliği Genel Başkanı Avukat SEMA KENDİRCİ:

        Bu kadın cinayetlerinden tümüyle devlet sorumludur. Bugüne kadar bütün gayretlerimizi biliyorsunuz. Yapılabilecekler için desteğimizi biliyorsunuz. Yasa tasarıları hazırladığımızı biliyorsunuz. Alanda çalışan tüm kadınlar olarak şunlar şunlar olması gerektiği konusunda başvurularımızı biliyorsunuz. Ne oldu? Yasalar çıkmadı. Kurum ve kuruluşlar hiçbir şekilde ilgilenmedi. Yerel yönetimler, yasalarda olmasına rağmen sığınma evlerini açmadılar. Daha da ileri gidip, devlet, Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı’nı Aile Bakanlığı haline getirip kadını ancak ailenin içinde değerlendirebileceğini gündeme getirdi. Şimdi sizce günde 5’e, 10’a çıkan kadın cinayetlerinden kim sorumlu? Bizim artık söyleyecek sözümüz kalmadı. Bence cinayeti işleyen kimsede kusur aramamalı. Onu, kadını öldürmesi için devlet destekliyor ve özendiriyor. Bu cinayetlerin asıl faili devlettir.

        Elektrikli kelepçe vs. tartışılıyor, bunlar fantezi şeyler. Zaten yasada da böyle bir şey yok, önerilmiyor. Vaziyeti düzeltmek için bu kadar tedbir varken fantezileri mi konuşacağız? Caydırıcı bu kadar önlem mümkünken, devlet bu konuda kılını bile kıpırdatmıyorken bunu mu konuşacağız? Son yapılan bakanlık düzenlemesi, devletin kadını korumayacağının ilanıydı.

        ‘Her kadının başına polis koyamayız haksızlık ediliyor’

        Eski TBMM Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Üyesi Canan KALSIN:

        Kadına şiddet konusunda devlet tarafından yapılanları göz ardı etmemek lazım. Büyük aşama kaydedildi, aile içi tecavüzden en yakın akrabalara kadar kişinin şikâyetine bağlı olmaksızın şiddetin önlenmesi konusunda.

        Bence asıl mesele, Türk hukuk sisteminin önleyici olmaktan çok olay gerçekleştikten sonra müdahale etmeye dayalı olması. Tehdit var, savcılık koruma alıyor ama kadınlar hâlâ ölüyorsa demek ki uygulamadaki sorunları konuşmak lazım. Bu sadece Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın sorunu olarak algılanıyor halbuki İçişleri Bakanlığı Adalet Bakanlığı da dahil olmalı. Bu bir asayiş sorunu. ABD’de 500 metreden fazla yaklaşamıyor bu adamlar. Teknoloji o kadar ilerledi ki belki biz de kocanın cep telefonu sinyallerinden evin etrafında olup olmadığını kontrol edebiliriz. Evet kadınlar öldürülüyor ve biz de her kişinin başına bir polis koyamıyoruz. Bu konuda başarıya ulaşmış ülkelerin tecrübelerinden faydalanmak lazım.

        ‘Önce bakanlığın adında ‘kadın’ kelimesi olsun!’

        İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu ve İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Başkanı Avukat NAZAN MOROĞLU:

        Devlet isterse kadını korur ama olaylar gösteriyor ki devlet kadını koruma duyarlılığını ne yazık ki gösteremiyor. Tüm bu sorunlar aslında kadın sorunu değil, kadının sorunu değil toplumun sorunu. Bu toplumsal bir sorun olarak dikkate alınmadıkça da kadınlar bu acıları çekmeye devam edecek. Bu nedenle yeni kurulacak bakanlığın özellikle “kadın ve aileden sorumlu” olarak adlandırılması kaçınılmazdır. İsim konusunda her zaman geri dönüş yapılabilir. Siyaset kadına kör bakıyor. Siyasetçilerin ve ülkeyi yönetenlerin en önemli görevlerinden biri, nüfusun yarısı olan kadınların, özellikle şiddet ve kadın cinayetleri konusundaki sorununu öncelikle ele alıp, çözüm yollarını bulmalarıdır. Çözüm için her yol denenebilir. Elektrikli kelepçe de o yollardan biridir. Bu çözüm denenebilir çünkü bir insan yaşamından önemli olan başka hiçbir şey yok.

        ‘Bireyin bilinçli olması gerekiyor!’

        AK Parti İstanbul Milletvekili ALEV DEDEGİL:

        Genel anlamda bireyin bilinçli olması gerekiyor. Devlet, hukuki altyapısını tamamladı. Çalışmalar devam ediyor. Kadına şiddete karşı duruş devlet politikası haline geldi. Hâkim, savcı, sağlık personeli, polis, er ve erbaşlar eğitildi. Eskiden bu vakalar çok yansımıyordu. Bugün görünür olma sebebi, sağlanan yasal, sosyolojik ortam. Mücadeleye devam edeceğiz, mağdur tek bir kadın kalmayana dek. Şiddete toleransımız sıfır, Sayın Başbakan da söylüyor, “Irkçılıktan beterdir, insanlık suçudur”.

        ‘Devlet koruyamıyor elektronik kelepçe belki işe yarayabilir’

        Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı Kurucusu, İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi Kurucu Üyesi, Avukat Canan ARIN:

        Devlet kadını koruyamıyor ve bunun sistematik olduğu kanaatindeyim. Ataerkillik ve muhafazakârlığı korumak adına her şey yapılıyor. Bakanlık isminden “kadın” sözcüğünün çıkarılması da bunlardan biri.

        Faşistlerin Yahudileri doğradıkları gibi, kadın katliamına dönüyor bu iş. Kadın bedeni tamamen bir mal olarak kabul ediliyor ve boşansa da erkek “Sen benim malımsın” diyor. Öyle Bir Geçer Zaman ki isimli dizideki olaylar Türkiye’de çok yaygın. “Ben seni seviyorum, başkasının olamazsın, o zaman seni öldüreyim” mantığı.

        Erkek “Ben seni dilinden, kemerinden vs kıskanırım” deyince kadınlar da bunu bir şey zannediyor, bunun hastalık değil de marifet olduğunu sanıyorlar. Devletin, sistematik olarak bu kadınları koruyamadığı kanaatindeyim. Kanunların da düzgün uygulanmadığı kanaatindeyim. Adam karısını doğramış, mahkemede el pençe divan duruyor diye iyi halden ceza indirimi yapılıyor. Bir kere boşandığı karısını öldüren adamın davasına “ağır tahrik” denmişti, neyse ki Yargıtay vazgeçti.

        Devletin tutumu ve yasaların uygulanmaması bir araya gelince kadın katliamı devam ediyor. Elektronik kelepçe belki bir işe yarayabilir, 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun’un uygulanması daha etkili olabilir.

        Her olayda Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı'nın üzerine gidiliyor, "Devlet koruyamadı" deniyor ama çabalar ortada. Oturup aksaklıkları hep beraber konuşmak lazım, tek başına bir bakanlığın sorumluluğu olamaz.

        Kadın kuruluşlarının da haklı olduklarını düşündükleri noktaları gelip söylemeleri gerekiyor.

        Diğer Yazılar