Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        11 Eylül saldırısının 10. yıldönümünde, ABD’de başlayan ve Avrupa’ya da süratle yayılan İslam korkusunun hiç azalmadığını, Batı dünyasında İslam’a ilişkin son derece yanlış bir algının hâkim olduğunu görmek mümkün... Geçen 10 yılda İslam ülkelerinde de elbette çok şey değişti. Ancak o günden bugüne değişmeyen ve Batı dünyasında da sürekli vurgulanan Türkiye’nin stratejik önemi... Radikal İslam’a karşı formül olarak gösterilen Türkiye’nin İslam ülkeleri ile Batı dünyası arasında empatiyi sağlayacak yegâne köprü olduğu yazılıp-çizilmeye devam ediliyor. Peki Türkiye kendisini bu pozisyonda görüyor mu, böyle bir misyon üstleniyor mu? İslam korkusuna ve radikal İslam’a karşı formüller ve Türkiye’nin nerede durması gerektiğine dair öneriler, uzman isimlerle bugünün polemiğinde...

        ‘Batı kaşınıyor ve korkuyor, Türkiye köprü olamaz’

        Global Political Trends Centen (GPOT) Direktörü, İstanbul Kültür Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Böl. Bşk. DR. MENSUR AKGÜN

        Türkiye, Batı’nın İslam korkusuna bir şey yapamaz, o algıyı ancak kendileri değiştirebilirler. 11 Eylül büyük darbeydi, 10. yıldönümünde Türkiye de dahil olmak üzere tüm dünyada olay tekrar kaşınıyor. Obama’nın “İslamdan korkmayın” vurgulu konuşmaları da dahil olmak üzere, kaşınıyor. Türkiye’nin bu kaşıntı ve korkuya karşı köprü olmasından ziyade, Arap ülkeleri için model olduğu daha doğru bir tespit. Bizim TESEV bünyesinde her yıl yenilediğimiz bir araştırma var, 7 ülkede yapılan bu araştırmada da Türkiye’nin Arap ülkeleri için gerçekten rol model olduğu sonucu çıkıyor. Bu rol model olmak zaman zaman İsrail karşısında dik durmayı da beraberinde getiriyor. Sadece Batı’da değil aslında, Arap dünyasında da insanlar İslami partilerin iktidara gelmesinin -örneğin Mısır’damevcut konumlarını değiştireceğinden korkuyorlar. Bu yüzden AK Parti modeli onlar için çok önemli. Erdoğan’ın yapacağı Mısır ziyareti de bu model meselesinde oldukça zihin açıcı olacak.

        Türkiye’nin Batı ve İslam dünyası arasında köprü kurması meselesi çok eski bir metafor. 90’lı yılların sonunda ortaya atılmıştı. Türkiye köprü rolü oynama niyetinde değil. Böyle bir köprü olmaya ihtiyacı da yok. Düşünsel anlamda belki bir köprü olabilir, empati kurulmasını tetikleyebilir. Türkiye’nin imparatorluktan bugüne demorkatikleşme tecrübesi var, Batı’yla olan ilişkileri var. Türkiye’nin asıl konumu bu ülkelere modelliktir. Artık sadece Batı’nın çıkarlarına hizmet eden, beklentilerini karşılamak üzere varolan bir Türkiye yok. Böyle bir misyonu yok, böyle bir isteği de yok. Bu konuda dönüm noktası da “One minute” çıkışı değil, ta 2003 yılında 1 Mart Tezkeresi’nin reddedilmesidir.

        ‘Türkiye Batı’nın İslam fobisini yenebilir’

        Türk-Amerikan İşadamları Derneği (TABA) Genel Başkanı UĞUR TERZİOĞLU

        “Bir Müslüman terörist olamaz, eğer teröristse Müslüman değildir”. Bu sözü bana Amerikalı bir hoca 11 Eylül’ün ertesi günü söyledi. O günden bu yana ben de aynı şeyi tekrar ediyorum. 11 Eylül dünya genelinde bir İslamofobia oluşturdu ama yaşanılanların İslam’la ilgisi yoktu. Obama da verdiği son beyanatta “Biz terörün hakkından Müslümanlarla beraber geleceğiz” dedi. Türkiye’nin Ortadoğu’da, Avrupa ve Asya arasındaki önemini artık dünya görmeye başladı. Türkiye İslam âleminin de lideri oluyor, bugün doğusundaki ülkelerle nasıl işbirliği yapıyorsa, batısındaki ülkelerle de bu böyle. Özellikle yatırımcı ilişkileriyle beraber bu güçlü konumu daha da netleşti. Başbakan ile son Bulgaristan ziyareti sırasında, “Lütfen kapılara dayanmayın” şeklinde Türkçe uyarılar gördük. Türkiye artık önemini ispatlamış, köprü vazifesi gören bir ülke. Tüm dünyada, Batı ve Arap dünyası arasında özellikle bir açıklama liderliği yapabiliriz. İslamın doğru yüzünü anlatabilir, onları korkulardan arındırabiliriz.

        ‘11 Eylül Türkiye’yi pozitif etkiledi’

        New York’taki Ground Zero Camii’nin Amerikalı İmamı FAYSAL ABDÜL RAUF

        11 Eylül Fransa’yı negatif, Türkiye’yi pozitif etkiledi. 11 Eylül’den sonra köprü inşa etmek istediler, Türkiye’yi buldular. Demokrasi inşa etmek istiyorsanız, bunun halkların kültürlerinden geleceğini biliyorlar. Türkiye diğer ülkelerden daha çok başardı. En önde olduğunu kuvvetli bir şekilde kesinlikle savunabiliriz. O yüzden de sadece Amerika’daki liderler değil, Müslüman dünyası da Türkiye’ye bakıyor. Arap Baharı’nda Amerika Türkiye’ye bakıyor. Türkiye demokratik İslami bir devlet örneği. Ya da seküler İslami bir devlet. Ya da modern İslami bir devlet. Bu fikirler Amerikalıların kafasında net değil. O yüzden bir model arıyorlar. Demokrasi inşa etmek istiyorsanız, bunun halkların kültürlerinden geleceğini biliyorlar. Türkiye diğer ülkelerden daha çok başardı. En önde olduğunu kuvvetli bir şekilde kesinlikle savunabiliriz. O yüzden de sadece Amerika’daki liderler değil, Müslüman dünyası da Türkiye’ye bakıyor.

        ‘Türkiye Batı’nın güç dengesinin içine dahil oldu, köprü kuramaz’

        Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Devletler Hukuku Uzmanı PROF. DR. HASAN KÖNİ

        Türkiye’nin Arap dünyası ve Batı arasında bir köprü, özellikle 11 Eylül’den sonra bir aracı olma gibi bir derdi vardı. Bu anlamda “komşularla sıfır sorun” politikası ortaya atıldı, bu önemliydi. Kürt sorununu çözebilmek için Irak, Suriye ve İran’la dost olmak lazım dedi. Ama son gelişmelerle hem İran’ı karşısına aldı, hem Suriye’yi. Şimdi Mısır’a bir ziyaret olacak, acaba yanımızda mı onu göreceğiz. Tunus, Libya pazarı tamamen Batılıların eline geçti zaten. Batı, Türkiye’nin bu arabulucu rolü oynamasını, köprü vazifesi görmesini istedi, bir önem yükledi ama oynamasına da izin vermedi. Türkiye Arap ülkelerine askeri güç kullanmaktan kaçındı ama sonra bir baktı ki Katar, Suudi Arabistan askeri uçakları askerleri dizdi. Türkiye’nin köprü kurmayı bırakın artık bizim kültüre kendisini yakın hisseden ülkeler için de bir rol model olamayacağını düşünüyorum. Türkiye, Batı’nın politikalarını izleyeyim derken kendi çıkarına olan politikaları izleyemedi. Batı’nın güç dengesinin içine dahil olmuşken de köprü kuramaz.

        Türkiye hem Doğulu hem de Batılı düşünebilen bir köprü’

        Terörizm ve Güvenlik Araştırmaları Uzmanı PROF. Dr. İHSAN BAL

        Türkiye, Müslüman bir coğrafyada demokrasinin ve özgüvenin hayata geçirilebileceğini uygulamalarıyla kanıtlamış bir ülke. Varlığını ne Batı karşıtlığı üzerine, ne de kendi kültürel varlıklarının üstüne oturtmuyor. Özgüvenli bir sentez ülkesi. Medeniyetler arası çatışma, ötekileştirmeyi, “Ya biz, ya onlar” tavrını reddediyor, hiç zorlanmadan hem Batılı hem de Doğulu gibi düşünebilen bir ülke. Onun için Kahire’de de, Paris’te de, Afganistan’da da heyecan yaratabiliyor. Coğrafyayı karşıtlıklar üzerine değil, ortaklıklar üzerine inşa edebileceğimiz doğal bir vurgumuz var. Türkiye’nin bu dalgaları tsunami etkisi yapmıyor, tam tersi kucaklanıyor ve inandırıcı bulunuyor.

        'Dünya Türkiye'yi gözü gibi korumalı'

        Gazete Haberturk haftasonu Ekleri Yayın Yönetmeni SELÇUK TEPELİ

        Bu soruya yanıtım, kesinlikle evet. Türkiye özgün bir model sunarak dünyanın daha güzel bir yer olmasını sağlayabilir. Dahası bunu yapmalıdır ve kendiliğinden yapıyor da. Bunu yapabilecek başka ciddi ülke yok dünyada ve Türkiye'nin tabiatında dünyaya böyle bir çare sunmasını sağlayacak tecrübe, birikim ve terbiye var. Bunun için de bu ülkede yaşayan insanlar olarak kendimize teşekkür etmeliyiz. Pek çok sıkıntıyla yorulmuş, zaman zaman haksızlığa uğramış bir halk için tabiatın hazırlamakta olduğu bir hediye bu. Ama bu, aynı zamanda daha fazla sorumluluk, böbürlenmektense daha fazla çalışmak demek.

        Türkiye çok daha fazla büyüme potansiyeline sahip bir ülke. Bu gelişme ve zenginleşmenin keyfi, demokratikleşme ve dünyada önemli bir toplum olmanın tadını içeride insanlar ne kadar paylaşabilirse, bugünün parlak Türkiye'si de o kadar sürdürülebilir hale gelecek. Türkiye'nin iç huzuru ve uyumu, bölgesindeki diğer ülkelerin insanlarını ve politikalarını daha da fazla etkileyecek, dönüştürecek.

        İspanyol El Pais gazetesinin cumartesi günkü nüshasında bir yorum vardı. Konu 11 Eylül'dü. Ve Jose Ignacio Torreblanco adlı stratejist "Türkiye'nin İslamı radikalleştirmeden büyük bir sosyal ve siyasi güce dönüştürmeyi başardığını" yazıyordu. El Kaide'nin tükenişinde ve Arap baharının başlamasında AK Parti ile birlikte belirginleşen Türkiye modelinin önemli etkileri olduğunu savunan bunun gibi pek çok analiz dünya basınında yer alıyor.

        Araplar Türkiye'nin İslam ve demokrasi kombinasyonuna imrenerek bakıyor. Zira Türkiye biraz sancılı da olsa samimiyetle kendi demokratik modelini ararken çok ilgi çekiyor. İslam ve demokrasi, laiklik, etnik sorunlar, başörtüsü, Avrupa ile rekabet ve işbirliği, zenginleşme ve kurumsallaşma, pozitif hukukun yerleşmesi gibi Türkiye'nin kendi içindeki tartışmalar; nedenleri çok gerçek olduğundan ve civardaki hatta Batı'daki ülkelerde de benzer meseleler bulunduğundan dolayı dışarıdan ilgiyle izleniyor.

        Sonuçları merak ediliyor. Türkiye'nin bu manada çevresine ve dünyaya kültürel etkileri de oluyor ve örneğin televizyon dizileri pek çok toplumsal çelişkiyi ve onlara çare bulunması süreçlerini sergilediği için bölgedeki ülkelerde çok seyrediliyor. Civar ülkelerde değişim süreçleri genelde kanlı olurken Türkiye daha radikal ddeğişimleri sulh ile tartışabilecek kadar olgun bir ülke olarak ortaya çıkıyor.

        Genç Araplar, onlara Batılılar gibi demokratik görünmeye devam ettiği sürece kendilerine inanç ve gelenekleri bakımından o camiada en çok benzeyen ülke olarak Türkiye'ye imrenerek bakacaklar. Ve Türkiye zaten Batılı bir ülke olduğundan oranın ülkeleri de İslam dünyasındaki en anlaşılır ve iletişim kurulabilir ülke olarak Türkiye'den feyz alacaklar.

        Evet, Türkiye'nin işi kolay değil. Evet, gerilimli bir ülke burası. Ama bu durum yalnız Türkiye için değil hem bölge hatta hem de dünya için güzel günler vaat ediyor. Ayrıca petrolü ve gazı olmayan, ama ekonomisiyle küresel piyasada yerini alması beklenen pek çok görece fakir ülkenin de dünya ile dövüşmeden zenginleşmesi, bu zenginliği de ülke içinde ve dışında makul bir biçimde paylaşması bekleniyor artık. Onun modeli de Türkiye.

        İşte Türkiye, sokakta pek farkında olunmasa da böyle küresel meselelerle de uğraşıyor. Dahası Batılı siyasi ve ekonomik değerlerle kendini kıyaslayarak yapıyor tüm bunları. Bu bakımdan da çok saygıdeğer ve nazik bir noktada duruyor. Sonuç olarak dünya, bu ülkeyi gözü gibi korumalı. Zira şu sıra Türkiye dünyanın "siyaset ve ekonomi laboratuarı" gibi görünüyor.

        Diğer Yazılar