Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GAZETE HABERTÜRK/ POLEMİK

        GÜLİN YILDIRIMKAYA

        gulinyildirimkaya@haberturk.com

        Deprem değil bina öldürüyor

        ÜLKECE yaşadığımız her depremde aynı şeyi söylüyoruz: “Deprem öldürmez bina öldürür...” Geçtiğimiz pazar günü yaşadığımız Van depreminde de görüntüler bu sözü doğrular nitelikteydi. Aynı sokakta olan binalardan birkaçının depremde yerle bir olup diğerlerinin sadece hasar alması yine “bina” dedirtti ve ne yazık ki konuyla ilgili hâlâ yol alamadığımızı da acı biçimde öğretti. Neden 1999 yılından beri hâlâ “Deprem değil...” diyoruz? Sorunu fark edip çözme aşamasına çoktan gelmiş olmamız gerekirken neden başa sarıyoruz? Gerçek tek olsa da konuyla ilgili görüşler farklı farklıydı...

        ‘İstanbul’un nüfusu azalmadıkça bu acılar devam eder’

        AKUT Kurucu Üyesi Nasuh MAHRUKİ

        DEPREM sorununu ve depremlerin nasıl travmalara yol açacağını Türkiye 1999 yılındaki Marmara depremiyle yaşadı. Şu an da ne ler yap ma mız gerektiğini biliyoruz ama onları yapması biraz zor. Çünkü bu konu da 50 yıl lık bir gecikme var. Türkiye’nin asıl sorunu mevcut yapı stokları nın dep re me da ya nık lı ol ma ma sı. Bunun bir tek çözümü var, binaları yıkıp yerine yenilerini yapacaksınız ya da mevcut binalar güçlendirilebiliyorsa güçlendirerek kurtaracaksınız. Ama bu da uzun soluklu bir yatırım ve planlama gerektiriyor ve biliyorsunuz Türkiye uzun soluklu plan yapmakta çok aciz bir ülke. Bu mesele 25-30 yıllık bir eylem planı içerisinde çözülür. Özellikle büyük şehirlerdeki yapı stoklarının yeniden ele alınmasıyla. Bunun tabii ki bir maliyeti olacaktır, tabii ki zaman alacaktır. Ama çözümün başka bir formülü yok. Sahip olunan bakış açısı değiştirilmediği sürece Türkiye daha bu acıları maalesef çok çeker. Eğer devlet yeniden inşayı bir cazibe haline dönüştürürse ve bunu imarda değişiklikler yaparak, mahalle mahalle bölgeler satın alarak ya pa bi lir se, sorun çözülür. Artık milyar dolarlık yatırımcılar var ve bu inşaat şirketleri İstanbul’da zar zor boş kalmış yerlere binalar dikiyorlar. Onun yerine eski binaların olduğu yerleri komple mahalle olarak satın almalı; bunu, altyapısı, üstyapısı, otoparkı olan yapılar haline getirmeli. Ya da dört kata kadar imar izni verilmiş bir bölgede, altı-yedi kata kadar izin verilmeli. Sağlam olduk tan son ra bir kaç kat yüksek yapılabilir. Orada yaratılan rant, yatırımcı ve mal sahibiyle paylaştırılarak vatandaşların yeniden inşa konusunda ce sa ret len di ril me si sağlanabilir.

        ‘5 YILDA ÇÖZÜLMEZ’

        Bu yeniden inşa, çok kollu bir çalışmayla yapılır ama tabii ki beş senede yapılamaz. Bir belediyenin sorumluluk zamanı içinde yapılamaz. Çünkü burada 50 yıllık bir birikim var. Türkiye’nin sorunu mevcut yapı stoklarının kötü olması. Ayrıca İstanbul’un nüfusu azaltılmadıkça bu sorun çözülemez. Esas konu İstanbul’un nüfusunu azaltmaktır.

        ‘En büyük suç şehir planlamacılarında’

        İstanbul Üni. Jeofizik Müh. Böl. Öğ. Üyesi Doç. Dr. Oğuz GÜNDOĞDU

        BEN “Deprem öldürmez bina öldürür” sözünün kullanımında bir deformasyon seziyorum. Bina öldürür ama bina deyince üstü kapalı geçiştiriliyor gibi oluyor. Binayı yapan kim? Temelini atan kim? Bizler. Bunlar suçlu değil de bina mı suçlu? “Ben ne yapayım deprem oldu, bina öldürdü” deyip kaçılmasın artık. Eskiden müteahhitler mücbir sebep diyerek olaydan kaçıyorlardı. Ama artık bu gerekçe sayılmıyor, yönetmeliklere uygun yapıldımı yapılmadı mı ona bakılıyor. O binanın yapılanmasında müteahhitler, mühendisler, mimarlar, yer bilimciler çalışıyor. Derenin yatağına binayı oturtuyorsa, en büyük suç şehir planlamacısında.

        ‘Bina planlarını denetlemek belediyelerin görevidir’

        İTÜ Mimarlık Böl. Öğr. Üy. Doç. Dr. Mustafa KARAGÜLER

        DEPREM konusunda sorumluluklar karşımıza hukuki ve manevi olarak iki türlü çıkıyor. Hukuki yönden baktığımızda iş, şehir ve bölge planlamasından başlıyor. Bu aşamada daha çok jeoloji ve jeofizik mühendislerinin ilgi alanına girecek konular var. Heyelan bölgelerinde bu yapıların yapılmaması lazım, hata buradan başlıyor. Bu planların denetlenmesi büyük oranda belediyelerin görevidir, sonraki aşamada bir bina oluşturduğumuzda o bölgenin depremselliğine uygun yapı sisteminin seçilmesi gerekiyor. Ve bunları denetleyen yapı denetim şirketleri işin içine giriyor. Yapı denetim şirketlerinin de bu aşamada görevlerini eksiksiz yapması gerekiyor. Bir de bunun manevi sorumluluğu var; mesela diyelim ki biz akademisyenler bu sözünü ettiğimiz elemanların yetişmesinden sorumluyuz. Demek ki bizim eğitimde de çok ciddi bir emek harcamamız gerekiyor. Eğitim hiçbir zaman bir günde biten bir olay değil, sürekli eğitim gerekiyor. Benim genel olarak bakış açım deprem konusunda herkesin sorumluluğu olduğu yönünde.

        Yıldız Teknik Üni. Doğa Bilimleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Şükrü ERSOY

        ‘Yasal düzenlemeler yeterli, çözüm belediyelerde’

        Bu konuda yasal düzenlemelerimiz fena değil. Benim çözüm anlayışıma göre, depremlerde yapıların yıkılmaması için, zarar görmemesi için, can kayıplarının daha az olması için tam çözüm belediyelerde. Çünkü belediyeler bu konudaki yasaları son noktada uygulayan denetleyen kurumlardır. Fakat bu belediyelerin görevlerini ihmal ettiği biçiminde anlaşılmamalı. Şöyle anlaşılmalıdır: Belediyeler bu tür denetimleri yapacak teknik donanıma ve uzman donanımına sahip değil. Bu anlamda hükümetlerin belediyeleri daha iyi denetleyebilmeleri için onları daha donanımlı hale getirmesi gerekir. Çünkü belediyeler bir inşaatın kalitesini, demir eksiklerini denetleyemezse, iş kişilerin inisiyatifine kalır. Bu da yanlış durumlar doğmasına sebep olur. Bu tür konularda insana güvenemeyiz; denetleme mekanizmasının çalışıyor olması çok önemlidir ve esas olandır. Ve ben bu konuyu çok önemsiyorum ve özellikle denetlemenin altını çiziyorum.

        Diğer Yazılar