Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Biz evliliğin ne olduğunu iyi bilen insanlarız. İnancımız, örf adetlerimiz bizi evli olma zorunda tutuyor. Evlilik önemli bir kurumu, aile toplumun temeli. Maalesef son yıllarda sadece ülkemizde değil, bütün dünyada aile olmaktan bir kaçış var. Nikâhsız birliktelikler teşvik ediliyor. Birtakımbasın-yayın organlarında, birtakımprogramlarda gençlere nikâhtan uzak kalması tavsiye ediliyor ve hatta kötü yakıştırmalarla genç nesillerin, kafalarını, zihinlerini bulandırıyorlar. Halbuki doğrusu budur; günü geldiğinde, zamanı geldiğinde evlenecekler, yuva kuracaklar, ailenin mutluluğunu ve sorumluluğunu taşıyacaklar. Bizler ailelerimizi böyle olmaya teşvik ediyoruz.”

        MemleketiManisa’da bir düğüne nikâh şahidi olarak katılan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç aile kurumunun önemine işaret ederken, evlilik dışı ilişkilerin tümdünyada özelliklemedya aracılığıyla teşvik edildiğini bu sözlerle anlattı. Nikâhsız birliktelikler teşvikmi ediliyor, eğer öyleyse neden? Konuyu bugünkü polemik sayfamıza taşıdık, işte farklı görüşler...

        'Aile yapımızı hükümetler elleriyle bozdu'

        Ali Bulaç / Zaman Gazetesi yazarı, sosyolog

        Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de aile kavramı ciddi sarsıntı geçiriyor. Bu sarsıntı, sadece Batılı hayat tarzını sürdüren ailelerde değil,muhafazakâr- dindar kesimlerde de gözlemleniyor. Sebebi diziler,medya, pop ve top sanatçıları değil; bunlar etkenlerden birkaç tanesi. Bana göre en önemli sebep kadın ve erkeğin birbirlerine karşı olan bağımlılıklarını kaybetmeleri. Bunu büyük ölçüde kadın erkek eşitliğini temel alan feminist söylem,modern paradigma sağlıyor. Kadın ve erkek birbirlerine karşı özerkleşince bir arada yaşamalarını gerekli kılan unsurlar ikinci plana düşüyor. Bir erkeğin artık cinsel yönden kadına bağımlı olmasına gerek yok. İş hayatı, sosyal çevre, teknoloji derken bu anlamda erişebilirliği kolaylaşmıştır. Erkek kadına çamaşıryemek gibi günlük ihtiyaçlar yüzünden bağımlıysa, artık onun için de çamaşırhaneler ve lokantalar vardır. Kadının da erkeğe karşı olan iktisadi bağımlılığı ortadan kalkmıştır, kadın da çalışır, para kazanır, erkeğin kahrını çekmek zorunda olmadığını düşünür. İkinci önemli unsur, bu gelişmelerin devlet eliyle yapılmasıdır. Hükümetler, en başta da T.C. hükümeti kadını evin dışına çıkarmak için özel politikalar uygulamaktadır. 12 Eylül referandumu ile kadına karşı pozitif ayrımcılığı Anayasa maddesi haline getirdik. Kadını evin dışına çıkarmak eve bağımlı olmaktan kurtarmak için politikalar uygulanıyor. Bu da kadını kendi başına hareket edebilen özne haline getirdiği için geleneksel aile yapısı bozuluyor. Bu hükümetlerin kendi elleriyle hazırladığı bir durum.

        Erkek de kadının özgürleşmesini savunuyor, çünkü kadının sorumluluğunu üstlenmek istemiyor. Kadından elde etmesi gereken her şey, nikâh olmadan, sorumluluk almadan elde edebiliyor. Kadın da sahip olduğu güçle artık erkek kahrı çekmek zorunda değil. Kadın erkekleşiyor, erkek de erkeklikmisyonunu terk edip pasifleşiyor. Bu, yeni bir kültürel döneme girdiğimizin önemli işaretlerinden birisidir. Kadın artık doğurma isteğini kaybetmiştir. Beslenme düzeniyle,magazin kültürüyle kadın ve erkek “3. cins”e doğru gidiyor. Bu, insanlık için üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir konu.

        'Devlet nikahsız birliktelikleri de aile kabul etmeli'

        Prof. Dr. Nilüfer Narlı / FEF Sosyoloji Bölümü Başkanı

        Aile karşıtı söylemlerden ziyade aile yaşamını zorlayan doğal süreçler var karşımızda. 20. yüzyılın son dönemiyle başlayan ciddi değişimler var toplumda: İlki bireyin öne çıkması. İkincisi, insanların coğrafi açıdan hareketlilik kazanması. 20.yüzyılın ilk döneminde bir şehirde doğup, evlenip yine orada ölüyordu insanlar. Fakat yer değiştirmeler inanılmaz bir ivme kazandı. Tüm dünyada kadın işgücünde artış gerçekleşti, kadın - erkek rolleri değişti ve bu değişime özellikle erkekler ayak uyduramadı.

        Bugün tüm devletler aile istikrarı istiyor. Avrupa’da çoğu hükümet, belirli bir süredir birlikte yaşayan çiftlere “Artık sizi aile olarak görüyorum, birbirinizin sosyal güvencelerinden yararlanacaksınız, çocuklarınız zarar görmeyecek” diyor ve gerekiyorsa bu çiftlerin çocuklarını koruma altına alıyor. Nikâhsız birliktelikler de aile kavramı içinde değerlendirilmeye başlandı çünkü doğan hukuksal sorunlar çocukların da hayatını tehlikeye atıyor. Devlet sahip çıkıyor.

        Bu, nikâhsız birliktelikleri teşvik etmek değil ama madem böyle bir durum var, bizim sizi korumamız gerekiyor bakış açısı. Aile olmayanlara da “Seni aile olarak görüyorumve hak veriyorum” diyebiliyor devlet. Türkiye’de de yakın zaman kadar mükemmel aile teziyle hareket ediliyordu ama bu bakış açısının sorunları çözemeyeceği anlaşıldı. Şimdi her aileyi bir sosyal hizmet uzmanının izlemesi isteniyor, Fatma Şahin’in önerisi bu. Çift nikâhsız ise devlet bu birliktelik içindeki başta çocukları sonra çifti korumakla yükümlü. Birçok Asya ülkesinde bu sisteme geçiliyor. Ne basın-yayın organlarında ne de sosyal ortamlarda aile karşıtı, bir anti aileci propaganda yapıldığını düşünmüyorum. Aile kurumuna karşımesafeli bir duruş varsa, nedeni suni olarak yaratılan bir propaganda değil, yukarıda saydığımız doğal toplumsal dönüşümsüreçleridir.

        'Medya aileyi tehdit ediyor, evlilik programları evlilikten soğutuyor'

        Prof. Dr. Mazhar Bağlı / FEF Sosyoloji Böl. Öğrt. Üyesi

        Biz, aile sürekli bildiğimiz şekilde olagelmiştir sanıyoruz. Geçmişte de böyleydi, yarın da böyle olacak sanıyoruz. Halbuki değil. Aile, en kadim sosyolojik kurumlardan biridir, toplumun meşru olarak kabul ettiği doğru bir yapılanmadır fakat o da kendi içinde değişim geçirir. Değişim normaldir ama Türkiye örneğinden bakarsanız handikap şu: Aile değişiyor ama ne geleneksel aileye dönüyor, ne modern aileye ne de dini olana dönüyor. Değersiz, bağlamsız bir değişim söz konusu.

        Türkiye’de hâkim olan bu genel değersizleştirme hareketinden en fazla etkilenen kurumsal yapının aile olduğuna dair bir kuşku yok. Aile bugün, ortada kalmış, bağlamı olmayan bir kavrama dönüştü. İnsan gözünün tutunduğu bazı ikonlar vardır, onları kaybederse midesi bulanır ve ayakta duramaz. Aile için de bu durum söz konusu. Medyanın, dizilerle, şov programlarıyla aileyi tehdit eden bir güç olduğuna hiç kuşku yok. Hatta evlilik programları bile, güya evliliği teşvik eder görünmekle birlikte, tersten okumayı başarırsanız aile kavramından ciddi şekilde uzaklaştırıyor, içini boşaltıyor.

        'Evlilik mutlak doğru değil insanlara dayatılmamalı'

        Dr. Alper Hasanoğlu / Psikiyatr, Radikal gazetesi yazarı

        Varolan evlilik kurumu için doğru ya da yanlış demek pratik olarak bir anlam ifade etmez. Klasik evlilik kurumu içinde mutlu olan insanlar olduğu gibi, evlilik kurumunun klasik yapısına uygun olmayan çiftler de olduğunu kabul etmek zorundayız. Yanlış olan mutlak doğru olarak, belli yaşam biçimlerinin insanlara dayatılmasıdır. Özellikle büyük şehirlerde evliliklerin önemli bir yüzdesinin boşanmayla sonuçlanıyor olması bize ahlaki açıdan bir şeylerin bozulduğunu değil, insanoğlu/kızının başka türlü birliktelik biçimlerine ihtiyaç duyduğunu gösterir.

        Medya, insanları belli yaşam biçimlerine teşvik etmiyor kanımca, yalnızca insanların alternatif yaşam biçimi arayışlarını anlamaya ve bu arayışa sözcülük etmeye çalışıyor. Sonuçta medyayı da insanlar oluşturuyor ve onlar da bu toplum içindeki değişimlerden etkilenip kendisi ve toplum huzuru için iyi olanı anlamaya çalışıyor.

        'Nikahsız birlikteliklerin sebebi internet'

        Esra Erol / Televizyoncu

        Dünyada ve Türkiye’de tekeşlilik kavramının azaldığını, çokeşliliğin meşrulaştırıldığını düşünüyorum. Teknolojinin ve internetin yaygınlaşması ile insanlar birbirine çok daha yakın olmaya başladılar ve bu yakınlık ile çiftlerin birbirlerine karşı sadakatsizliği başladı. Sadakatsizlik, güvensizlik ve çokeşliliğe karşı gelişen isteğin de evlilikleri bitirdiğini, evliliğe ve aile kavramına karşı oluşan güveni zedelediğini düşünüyorum.

        Diğer Yazılar