Uçak yapma seferbeligi
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Brezilya'ya gitti. Dünyanın 3 numaralı uçak üreticisinin fabrikasını gezdi. Ardından Brezilya ile ortak uçak üreteceğiz haberleri yayıldı. O günlerde, 'Kanadalı Bombardier'le de ortak uçak üretimi için görüşülüyor' şeklinde yazdığımda, bazıları Embraer yerine Bombardier yazdığımı sandı.
Hatta o günlerde Bombardier'in Türkiye temsilcisi Yıldırım Demir bile arayarak, 'Bu doğru mu? Ben duymadım' şeklinde şaşkınlığı belirtmişti. (Daha sonra Yıldırım Demir'in şirketi Kontinental'de büyük hissenin sahibi Mustafa Koç oldu.) Şu sıralarda ise Demir, Kanada'da ortak uçak üretme görüşmelerine katılıyor. Fakat henüz kat edilen bir yol yok. Ayrıca, bence Türkiye'nin ortak uçak üretimi yapabileceği en ciddi aday da henüz kamuoyunun gündemine gelmiş değil. Demir, bu yazımı okuyunca yine şaşıracak.
Brezilyalı Embraer, zaten uçak üretiyor. Bölgesel uçak pazarı ve iş jeti sınıfında bir aile oluşturmuş. Ortak üretim için kimseye ihtiyacı yok. Kanadalı Bombardier için de durum aynı. Bu iki şirketin Türkiye'de yolcu uçağı pazarında payları ise sıfır noktasında. Bunlar için ortak üretim değil, ama pazar olarak Türkiye cazip. Özellikle Türkiye'ye özgün bir milli tasarım, 2023'te uçabilecek Türk yapımı bir uçak onları hiç heyecanlandırmıyor. Açıkçası bana da dev bir üreticiyle, ortak üretilen bir model anlamlı gelmiyor.
Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. (TAI) Genel Müdürü Muharrem Dörtkaşlı, ortaklık yapmak için Kanadalı firmalarla görüşmeler yapmış, ama aynı TAI, kaç yıldır 'İnsansız hava aracı yapacak'diye de bizleri bekletiyor.
Hollanda ile sürpriz işbirliğine doğru
Devlet Bakanı Zafer Çağlayan'ın heyeti Kanada'da ilginç görüşmelere imza atarken, uçak üretimi konusunda Avrupa'dan bir ülkeden daha dikkate şayan bir teklifin masada olduğunu öğrendim. Ülke Hollanda, şirket ise şu an gökyüzünde yaklaşık 600 adet bölgesel uçağı olan Fokker. Ayrıca Fokker'ın doksanlı yıllarda geçirdiği sıkıntılı günler geride kaldı. Şu sıralar yeni jenerasyon modelle ayağa kalkma çabası, elinde bir aile oluşturacak kadar modeli olmaması sebebiyle rahatlıkla mevcut üretim hattını Türkiye'ye kaydırabilecek konumu bir avantaj.
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın, Fokker'la yakından ilgilendiğini biliyorum. Avrupa Parlamentosu eski Raportörü, şimdinin Hollanda Ulaştırma Bakanı ile Binali Bey yakın görüşüyor.
Fokker'dan Türkiye'nin hisse alması durumunda, üretim hattı ülkemize getirilir ve buradan dünyaya pazarlanabilir. Yeni nesil Fokker'ların gövde sertifikasyonu sorunu yok. Kuyrukta yapılan bazı değişiklikler ve özellikle yeni motorlarla bu uçağın, koltuk başına maliyetinin de ciddi aşağılara çekileceğine işaret ediliyor.
Ayrıca Hollandalı Fokker'ın içinde bulunduğu durum ile Türkiye'nin uçak yapma arzusu da fazlasıyla örtüşüyor.
Cübbeli Ahmet Hoca ile Cübbeli Fadıl...
Yaklaşık bir yıl önce kamuoyunda Jet Fadıl olarak bilinen Fadıl Akgündüz hakkında, onu çok yakından tanıyan, bilen birisi öyle şeyler anlattı ki, çizdiği görüntüyle yan yana koymak dahi mümkün değil. (Son görüntüleri de o halkanın, devam eden bir parçası olabilir.) Hatta geçen yıl iki satır yazmaktan bile hayâ ettim. Ama tekrar aramıza döndüğüne göre en azından aklımıza takılanları tarihe not düşebiliriz.
Akgündüz, Caprice Gold markasıyla sponsor olduğu Uluslararası İnsanlığa Hizmet Sempozyumu vesilesiyle İstanbul'da yaptığı rezidansını pazarlama cinliği göstermek istemiş olabilir. Sempozyumu düzenleyenlerin hassasiyetine ve Akgündüz'ün insafına kalmış bir iş.
Fakat yıllarca önce de bu ve bunun gibi adamlardan reklam ve yardım alıp susan cemaatler, gruplar, gazeteler, televizyonlar vardı. Hatta yalan yanlış reklamlarını, tanıtımlarını yaparak muhafazakâr kesimin bu tipler kanalıyla soyulmasına vesile olmuşlardı. Daha sonra tabela holdinglerin nasıl sıkıntılara sebep olduğunu beraber gördük. Halen daha da birçok insanın sıkıntısı devam ediyor.
Şimdi, Marifet Derneği'nin düzenlediği törene cübbe ve sarıkla katılan Fadıl Akgündüz'ü
görünce bütün bunları, yani Jetpa'yı, Kombassan'ı, Yimpaş ve diğerlerini hatırladım. Hatta 'İmza' markasıyla otomobil yapacağım iddiasıyla yola çıkan Akgündüz hakkında yazdığım yazıları, yazılarım sebebiyle çalıştığım kuruma verdiği reklamları 3 ay boyunca kesme hikâyesini, radyolarda beni 'Koç'un adamı' şeklinde lanse etmesini hatırladım. Neyse geçmişi geride bırakıp, önümüzdeki gizemli geleceğe bakalım.
Dünyanın dört bir yanından, önde gelen âlimleri toplayan ve din adına yola çıkanların biraz hassasiyeti olması gerekmez miydi? Ya göstermemişler ya da hassasiyet algıları farklı. Organizasyonu yapanlar, hangi kaynaklardan, ne tür paralar topladıklarını ve bununla ne yaptıklarını pek ölçmemiş olabilirler mi? Bu durum açıkçası benim kuşkularımı artırdı. Cübbeli Ahmet Hoca ile cübbeli, sarıklı Fadıl Akgündüz'ün aynı kisve altında buluşması bana pek bir anlamlı geldi...
Ulemadan izin alarak sempozyumda Türkçe konuşan " Yüzsüzler, utanmazlar, Allah hayâ versin dersin..." mealinde sözler sarf eden Cübbeli Ahmet Hoca, sponsorluklar için de ulemanın görüşüne başvurdu mu, acaba...