Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İstanbul’un göbeğinde, ‘balta girmiş’ bir ormanın dolambaçlı yollarında arabayla ilerlerken karşımıza çıkan beyaz tavşanın Donnie Darko’nun ‘dostu’ ‘tavşan Frank’in akrabası olduğu düşüncesini kafamdan atamıyorum.

        Zifiri karanlığın orta yerinde, beyaz bir hayalet gibi, yol kenarında durmuş, uzun kulaklarını oynatarak bize bakan tavşan dakikalardır kulağıma Frank’in Donnie’ye söylediklerini fısıldıyor: “28 gün... 6 saat... 42 dakika... 12 saniye... dünyanın sonuna kalan süre bu...”

        Çok değil 10 ay önce varlığından bile haberdar olmadığım bir virüs yüzünden her gece aynı korkunç rüyaya kapatıyorum gözlerimi, “Gördüğüm en güzel rüya içinde öldüğüm rüyaydı...” diye mırıldanarak.

        Ben Alice değilim, burası da harikalar diyarı değil!

        Beyaz tavşan da gerçek, zifiri karanlıkta kıvrıla kıvrıla ilerleyen, sonunda neyle karşılaşacağımı bilmediğim orman yolu da...

        “İÇİMDEKİ TİYATRO BAĞIMLILIĞINI BESLEYEMİYORUM”

        New York Times’ın baş tiyatro eleştirmeni Ben Brantley’in, geçen ay mesleğine veda ettiğini açıklarken, “Bırakmak için en doğru zaman bu diye düşündüm” diyordu. 27 yılda 2500’den fazla oyun için eleştiriler yazan, son yıllarda ABD’de tiyatronun kalbinin attığı Broadway’in gittikçe ‘Las Vegaslaştığından’ dert yanan Brantley, yazmaktan yorulmadığını belirtip ekliyordu: “Ancak bu karantina döneminde içimdeki tiyatro bağımlılığını yeterince besleyemediğimi gördüm...”

        Brantley gibi haftada birkaç oyun izleyen, tiyatro bağımlısı biri değilim ben. Ancak, hayatımın iyice insansızlaştığı, bu pandemi döneminde, bir ‘oyunun içinde kaybolmayı’ çok özlediğimi fark ettim.

        İşte tam da bu yüzden, bir süreliğine de olsa “zamanda geri gidip, bütün o karanlık, acı dolu anları çıkararak yerlerine güzel bir şeyler koymak...” ve ‘bir oyunun parçası olmak’ için, aylar aylar sonra İstanbul’da bir tiyatro oyun izleme şansı karşıma çıktığında hiç düşünmeden beni oraya çağıran tavşanın peşine takıldım!

        REKLAM

        ‘DOTORMANDA’ GECEMİZİ AYDINLATTI

        Tüm dünyanın evlere kapanmayı konuştuğu bir dönemde doğaya, Kemerburgaz Kent Ormanı’na kaçan DOT’un yeni mekanına doğru yol alırken, beyaz tavşanlar, kirpiler hatta bazen yaban domuzları eşlik ediyordu arabaya... Her dönemeçte “Herhalde yanlış geldik, burada tiyatro ne alaka” diye düşünürken simsiyah kadife gibi bir gökyüzünün altında, çam ağaçlarının perdelediği ve binlerce yıldızın aydınlattığı DOTOrmanda sahnesini ilk gördüğümde içimdeki Shakespeare kendi kendine mırıldanıyordu:

        “Yarayla alay eder yaralanmamış olan

        Bak nasıl da sararıp solmuş tanrıça kederlerden

        Sen çok daha parlaksın çünkü

        Sen tüm göklerdeki yıldızların ilki

        Sen aydınlatırsın geceyi...”

        Özlem-Murat Daltaban çifti ve tüm DOT ekibi Kemerburgaz Kent Ormanı’nın içinde Peter Pan’larını bekleyen bir ‘Neverland’ yaratmış... Ormanın orta yerinde, tiyatronun insanın içini ısıtan ışığıyla, geceyi aydınlatıyorlar...

        “TİYATRO İYİDİR, İYİLEŞTİRİR”

        Çok değil yarım saat önce trafiğin, gürültünün ortasında debelenip, dakika başı dezenfektanla duş alırken şimdi karanlık bir ormanın bilinmez bir yerinde, büyülü bir sahnenin etrafına toplanmış İskoçya sınır baladlarını araştıran akademisyen Prudencia Hart’la birlikte tuhaf bir rüyanın içine yuvarlanıyoruz.

        ‘Cehennemin topografyası’ üzerine çalışan Prudencia’nın, ‘İskoç sınır baladları gerçekten balad mı ve İskoç sınırı bu bağlamda sınır mı?’ başlıklı konferans için karlı bir kış gecesi geldiği küçük kasabada yaşadığı ‘tuhaf dibe vurma öyküsü’nü seyrederken bir ara evden getirdiğimiz ve dizlerime örttüğüm battaniyeye baktım... Prudencia ve arkadaşları ‘I will always love you’yu söylüyorlardı. Ne olduğum yerin, ne bulunduğum zamanın önemi kalmıştı bir anlığına... ‘Zamanda geri gidip, bütün o karanlık, acı dolu anları çıkararak yerlerine güzel bir şeyler koymuştum...’ Tiyatro için Ferhat gibi dağları delebilecek, Mecnun gibi çöllere düşmeyi, Kerem gibi yanmayı göze alabilecek bir tiyatro aşığı olan gazeteci arkadaşım Ece Saruhan’ın sürekli tekrarladığı “Tiyatro iyidir, iyileştirir” sözü gökyüzündeki yıldızların arasında göz kırptı birden; iyileşmiştim.

        REKLAM

        YILDIZLARIN ALTINDA GÜZEL BİR RÜYAYA DALDIK

        Cenneti her zaman dev bir kitaplık olarak düşleyen Arjantinli ‘büyük düşçü’ Borges’in aksine şeytanın ‘cehennemin dibinde’ki dev kütüphanesinde binlerce yıl geçirmek zorunda kalan Prudencia’nın yeryüzüne dönmesi için açılan ışıklı pencere gibiydi o gece...

        DOTOrmanda sahnesinde bizi büyüleyen ‘Prudencia Hart ya da Bir Tuhaf Dibe Vurma Öyküsü’ oyunu, o gece, o ormanda, o yıldızların altında buluşan bir avuç insanı, yaklaşık 8 aydır yüzlerinde maskelerle oynadıkları ‘tuhaf’ oyundan uzaklaştırıp, bir saatliğine de olsa ‘içinde yaşadıkları’ güzel bir rüyaya daldırdı.

        Oyun bitiğinde ormanın enerjisini kendi enerjileriyle kaynaştırıp geceyi aydınlatan oyuncular Şirin Kılavuz Sevinç, Mert Öner, Gizem Güçlü, Esin Alpogan, Eylül Güntekin, Buse Şimşek, İdil Sezgin’i ayakta alkışlarken “Pandemi, doğayla gelen bir sınav; bu sınavı doğayla birlikte, doğayı anlayarak aşabiliriz...” diyen Özlem-Murat Daltaban çiftinin kalbimdeki kağıtlarına ‘yıldızlı pekiyi’ konduruyordum.

        HEPİMİZİN HAYALİ ‘IŞIKLI BİR PENCERE’

        ‘Yeryüzü ile cehennem arasında’ bir sınır kasabasında, kendisini ve ‘gıcık’ olduğu meslektaşı Colin Syme’ye ‘aşkını’ bulan Prudencia kadar şanslı mıyız diye düşünüyordum oyun bittiğinde. Aylardır evle dışarıdaki hayat arasındaki ince sınırda ‘tuhaf bir dibe vurma öyküsü’ yaşayıp giderken açılacak ışıklı bir pencerenin hayalini kuruyoruz...

        Daha ne kadar bu sınırda kapana kısılmış kalacağız hiçbirimiz bilmiyoruz. Zaman akıyor, Donnie’nin dostu Frank sürekli hatırlatıyor: “28 gün... 6 saat... 42 dakika... 12 saniye... dünyanın sonuna kalan süre bu...”

        Eve dönerken gecenin içinde o beyaz tavşanı aradı gözlerim! Bir yerlere ‘geç kalmış’ olmalıydı ki bizi karşıladığı yerde yoktu...

        Dedim ya ben Alice değilim, önümde kıvrılıp giden yolun sonu da harikalar diyarına çıkmıyor.

        Birazdan Allah’ın belası bir gerçekliğin içine düşeceğim yeniden...

        Ellerime dezenfektan dökerken ‘sonsuzluk kadar kısa’ bir sürede beni son zamanlarda gördüğüm en güzel düşün içinde ‘oyunlarına ortak’ eden DOTOrmanda ekibinin sesi ormanın derinliklerinden kulağıma fısıldıyordu: “Gün ışığında ve ay ışığında, bulutların ve yıldızların altında ormanda buluşalım...”

        *

        DOTOrmanda’nın Kasım ayı oyun takvimi

        7 – 14 - 15 Kasım 2020: ‘Prudencia Hart ya da Bir Tuhaf Dibe Vurma Öyküsü’

        12 Kasım 2020: ‘Limon Limon Limon Limon Limon’

        Diğer Yazılar