Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        12-22 Şubat 2015 tarihleri arasında düzenlenen 14. !f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali kapsamında Türkiye prömiyeri yapan üç filmi değerlendirdim. Bunların tamamı da isyankar ruhlarıyla, cinsel içerikleriyle veya fark yaratma arzularıyla etkinliğin ruhuna uygun sinema deneyimleri sundular.

        "Bizdeki Koku": Larry Clark geri döndü!

        "Kids" (1995), "Bully" (2001) ve "Ken Park" (2003) gibi ergenleri ele alan cesaretli filmleriyle kimsenin tahmin edemeyeceği kadar uç noktalara giden iddialı bir yönetmen... Fotoğrafçı Larry Clark, Harmony Korine'le ortaklık kursun veya kurmasın genelde gençlerin seks hayatına odaklandı. Elini korkak alıştırmamasıyla sürekli kendini tartışmaların ortasında buldu. Üçlü ilişki sahnesi, mastürbasyon sahnesi, ağız işi sahnesi derken NC-17 alan filmler, yapımcılarla başının belaya girmesini sağladı.

        Yönetmen, genelde 'gençlik istismar filmi' alanına dahil edilip küçümsendi. Cinsel özgürlük konusunda yol açtığı devrim görmezden gelindi. Ucuz işler yapmakla suçlandı. Ortada tabu falan bırakmayan "Ken Park" (2002) cinsel iletişim ve birleşme adına bu konudaki doruk noktasıydı. Elbette 'softcore porno mu, sanat mı?' tartışmalarına yol açtı. Ama zirveyi görmek düşüşün de başlangıcıydı. Dijitalle çekilmiş "Wassup Rockers" (2005), hem görsel açıdan zayıf hem de cinsel açıdan korkak bir işti. Uluslararası arenada adı sanı duyulmayan 2012 tarihli "Marfa Girl", onun 'kaykaycı alt kültürü'ne odaklanma eğilimini sürdürdü.

        "Bizdeki Koku" ("The Smell of Us", 2014), yönetmenin gerçeklik ile cinsellik arasındaki çizgideki yorumlarına bir yenisini ekliyor. Bu sefer Fransa'dan bir grup kaykaycı gencin arasına, kısıtlı bir zaman diliminde giriliyor. Ama bu gözlemcilik Linklater'da olduğu gibi 'sadece diyalog yoğunluğu' ile donatılmıyor. Aksine fazlasıyla cüretkar anlar karşımıza çıkıyor.

        Heteroseksüel ve eşcinsel seks sahnelerinin gürle gittiği "Bizdeki Koku", farklı cinsel eğilimleri olabilen gençlerin tensel uyumuna ve uyumsuzluğuna bakış atıyor. Buna mukabil eşcinsellere jigololuk hizmeti veren 15-20 yaşlarındaki bir bireyin yaşadığı varoluş sorunlarına da odaklanıyor. Onun eline aldığı kamera, başka bir katmanda da ayrı görüntüler akmasını sağlıyor. Patlamayla gelen finalin ise belirgin bir 'sarsılma' yarattığı muhakkak...

        "Bizdeki Korku", bir "Kids", bir "Bully", bir "Ken Park" değil. Ama Clark'ın, 12 yaşındaki bir kızın cinsel ilişkisini, azgın gençlerin suç eylemini ve yaş farkını, tek eşliliği umursamadan olabilecek en uç cinsel deneyimleri yansıttıktan sonraki hedefi farklı. Fransa'da prodüksiyon bulmak, 'eşcinsellik'i devreye sokmuş. Çıplaklığı anlamlandırıp ten kullanımına anlam yükleyen bir Larry Clark filmi bu sayede canlanıyor.

        Gerçekçilik-cinsellik arasındaki çizgiden açılan yol yine çekici. Fransız şirketten gelen sermaye, 12 senedir ilk kez yönetmenin rahat çalışmasını sağlamış. Zinde günlerine geri dönmesine alan açmış. Böylece ABD'deki 'porno' tartışmalarından uzak bir iş canlanmış. Filmin Christophe Honoré'nin "Banyodaki Adam"ının ("L'Homme Au Bain", 2010) kardeşi izlenimi bıraktığını da ekleyelim.

        FİLMİN NOTU: 6.5

        "Şahane Alice Cooper": Böyle sahte belgesele can kurban!

        Şiddet ve seks içerikli bir 'shockumentary'e doğru yolculuktan bahsedilerek açılır celse... Önce grubun ardından bu lafı eden haylaz Vincent Furnier'nin ismine dönüşen 'Alice Cooper', bir trans birey adını andırıyor. Bu durum, glam metal ve hard rock ile bağ kurarken, melezliği, isyankarlığı, olağandışılığı, çok eşliliği ve özgürlükçülüğü öne çıkarıyor.

        "Şahane Alice Cooper" ("Super Duper Alice Cooper", 2014), "Metal: A Headbanger's Journey" (2006) ile dikkat çeken Sam Dunn-Scott MacFadyen ikilisine Reginald Harkema'nın eklenmesiyle ortaya çıkmış. Arka planda siyah-beyaz ve sessiz çekilmiş ara yazılarla yürüyen eskitilmiş bir 'Dr. Jekyll ve Bay Hyde' öyküsü canlanıyor. Robert Louis Stevenson'ın kısa romanı, sanki "Hedwig ve Kızgın Çıkıntısı"nın ("Hedwig and the Angry Inch", 2001) 'kızgın çıkıntı' meselesinin paralelinde bir şekle sokuluyor. Kimlik bunalımı ve sahne hayatı ile özel hayatın farklarıyla cinsel tercihler eşleştiriliyor. Bu eylem çoğu zaman güldürüyor. Uçarı iç benlik filmi canlandırıyor.

        Sahte belgesel 1975'e kadar grubun aktif yıllarını perdeye yansıtıyor. Şok Rock'ın babası olarak anılan Alice Cooper, çocukken kiliseye gitmesinden itibaren manidar bir portre sunuyor. Aslında her şeyin ortada kalması, kısıtlı bir sürece odaklanılması, karakterin biyografisinden öte değerlenen ana mesele burada. Alice Cooper adıyla bilinen grup, o yıllardaki hippi kültüründen Woodstock meselesine uzanırken, Iggy Pop ve daha fazlasıyla bir müzik sahnesi temsili sunuyor. Arşiv görüntüleri bir kimlik bunalımının ortasına sokuluyor.

        Yönetmenler karakterlerin kartonlarını kullanıp bir bakıma el işi bir canlandırma metoduyla ilerlerken ironik anlatıcı sesinden de dinamizm katkısı alıyor. Araya girip siyah-beyaz-renkli ve sessiz-sesli ayrımına malzeme olan 'Jekyll ve Hyde' meselesinin altı dolduruluyor. !f'te keşfetmeye alışık olduğumuz "Tarnation" (2003) gibi belgesel kalıplarıyla oynayıp ters köşe yapan şaşırtıcı belgesel tanımlarından bir yenisi daha canlanıyor. Arada kalmış bir bireyin biyografik temsili her anında merak uyandırıyor. Metal ve rock kültürü yıllarca hatırlanacak bir miras kazanıyor.

        FİLMİN NOTU: 7.6

        "Sevgili Beyaz Irk": 'Okul Yılları', 'Günaydın Vietnam'la buluşuyor

        Ivy League'de okuyan siyahi öğrencilerin arasına sızan "Sevgili Beyaz Irk" ("Dear White People"), Justin Simiens önderliğinde diyaloglu bir komedi geleneğine doğru ilerliyor. Filmin bu temelden beslenirken 'politik açıdan doğru' durma çabası takdire şayan. Siyahi arkadaş sayısının ikiye çıkarıldığı söyleyerek açılışı yapan, sözünü sakınmayan radyo programcısı Sam'in izini sürüyor Simiens. Onun sesiyle başlayıp, grupların isimlerini de söyleyen çoktan seçmeli bir yapı kuruyor. Epizodik ayrıştırma, sinematografi-kurgu birlikteliğiyle bir sinema dilinin sözünü veriyor.

        Renk ayrımı yapmadan birbiriyle ilişkiye girebilen öğrencilerin samimiyeti bir yana siyahları eşcinsel olarak ayrıştırırken, geveze beyazları da barındıran çok yönlü, kişiye göre değişiklik gösteren bir gençlik düzeni ortaya çıkıyor. "Günaydın Vietnam"da ("Good Morning, Vietnam", 1987) Robin Williams'ın askerleri Vietnam Savaşı'nda rahatlatırken dikkat çeken ağzı bozuk tiplemesi, burada kadın benliğinde Obama sonrası dönemdeki ırkçılığa dikkat çekiyor. Ayakları üzerinde duran melez ve siyahi karakterler galerisi sunuyor.

        Bunun devamında kameranın yukarıda boşluk bırakarak veya öne bir obje koyarak diyalogları aldığı, simetrik bir görsel yapı kuruluyor. Bazı grupların durmasından imalı bölüm adlarının işlevine uzanan bir özen var. Rejinin görüntü yönetmeninden aldıkları iyi sonuçlar veriyor. Ama 108 dakikaya kayıp konuşmaları daha da fazlalaştırmak meselenin değerini azaltıyor. Spike Lee'den Oprah Winfrey'ye kayan diyaloglar iğneleyici duruyor. Afro-Amerikalıların popüler kültürle ilişkisine eleştirel bakış bir 'doğruculuk' getiriyor. Böylece siyasi dönem taşlaması radyo programcılığı mesleğinin gözlemiyle yansıyor perdeye. Kafası çalışan üniversite öğrencilerinin üzerine siyah ile beyazı birleştiren kahverengi bir renk paletiyle giden film, 1.85:1'de ayakta duruyor. Seks sahnelerindeki sömürüye kaymayan kareler bile bu detaycılığı anlatmaya yetiyor.

        Sanki 1965'te Vietnam'da geçen radyo filmi "Günaydın Vietnam" ile Spike Lee imzalı siyahi gençlik filmi "Okul Yılları" ("School Daze", 1988) arasında köprü kurarak felsefi ve politik katmanlar açılıyor. Dalga geçtiği Tyler Perry popülizmine yaklaşmıyor "Sevgili Beyaz Irk". Irk ayrımının halen devreye girdiği bir üniversite portresi eşliğinde Obama sonrası dönemden diyaloglarla bezeli bir temsil çıkarıyor. Irkçılık üzerine metinsel açıdan iyi planlanmış benzersiz bir Obama sonrası taşlamasına dönüşüyor.

        FİLMİN NOTU: 6.5

        KEREM AKÇA'NIN 14. !F FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU:

        99 Yuva (99 Homes): 4.5

        1001 Gram (1001 Grams): 4

        Ağustos Esintisi (August Winds): 4

        Aleluya (Allelluia): 5.9

        Aşk Başkadır (Love is Strange): 3

        At Parası (Cavalho Dinheiro): 3

        Aylak Vampirler (What We Do in the Shadows): 5.6

        Birdman: 5.9

        Cennet (Eden): 6.5

        Çekmeceler: 6

        Fransa Prensesi (La Princesa de Francia): 6.5

        Gece Yarısı Dalışı (The Midnight Swim): 5.5

        God Hep the Girl: 6

        Gül Suyu (Rosewater): 2.3

        Hayatın Kendisi (Life Itself): 6.5

        Kayıp Şampiyon (The Dark Horse): 3.4

        Kum Parası (Dolares De Arena): 6.4

        Luna: 5.3

        Mardan: 2.9

        Mors Dişi (Tusk): 6.5

        Nicole, Uyumuşun (Tu Dors Nicole): 4.5

        Oflu Hoca'yı Aramak: 5.5

        Rüzgarların Arasında (Risttuules): 9.6

        Son Beş Yıl (The Last Five Years): 5.5

        Şahane Alice Cooper (Super Duper Alice Cooper): 7.6

        Tek Aşkım (The One I Love): 8.5

        Toz Ruhu: 5.5

        Yalnız Cennet Bilir (Heaven Knows What): 6.3

        Yasaklı Oda (The Forbidden Room): 4

        Yine Noel (Christmas, Again): 5.3

        X+Y: 4

        Not: Yıldızlar 10 üzerinden verilmektedir. Festival süresince güncellenecektir. Filmler etkinlik kapsamında veya yurtdışı festivallerde izlenmiştir.

        Diğer Yazılar