Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        7-16 Ekim tarihlerinde düzenlenen 15. Filmekimi’nde gösterilen üç filmi analiz ettim. Festival Bursa, Eskişehir ve İzmir’de sürecek.

        “WIENER-DOG”: İTİCİ BİR KÖPEĞİN ETKİSİ ALTINDA

        Amerikan bağımsız sinemasının son 20 yılına damgasını vuran yönetmenlerden Todd Solondz, daha ziyade “Mutluluk” (“Happiness”, 1998), “Bebekevine Hoşgeldiniz” (“Welcome to the Dollhouse”, 1995), “Öykü Anlatımı” (“Storytelling”, 2001) ve “Palindromes” (2004) ile zihinlere kazınmış bir isim. Yeni milenyumun bu devrelerinde ise tökezleme sancılarıyla boğuşuyor.

        Onun yedinci uzun metrajı “Wiener-Dog” (2016), ilk döneminin izlerini taşıyan bir film. Dört kısa filmden oluşuyor, ‘kesişen hayatlar filmi’ni eğip bükebilen yönetmenin kimliğine çok yakışan bir ‘antolojik film’ denemesi. Adeta “Mutluluk” ile “Palindromes”un çığır açıcı modellerini iç içe geçirmiş gibi. Olabilecek en itici köpek çeşidinin, ‘sosis köpek’in farkında olmadan bıraktığı izler, yol açtığı pislikler ve yarattığı tehlike üzerine kurulu bir yapıt. İşlevsiz aileyi temsil eden bir hayvan tanımı var.

        Buna odaklanırken ucu Max Öphüls’ün “Madame de…” (1953) ve Robert Bresson’un “Yankesici”sine (“Pickpocket”, 1959) uzanan bir model var temelde. Sahneleri bağlamak için, takip edilen bir objeyi/motifi kullanarak geleneksel anlatıyı yıkan eserlerden biri olma arzusu hissediliyor. Ama bunu ‘tempoyu arttıran bir imge’den koparıp ‘insan-köpek dostluğu filmi’ne götürme çabası var. Lewis Teague’in imzasını taşıyan antolojik film “Kedi Gözü”nde (“Cat’s Eye”, 1985) gördüğümüz ‘lanetli kedi’ etkisi, sanki “Beethoven”ın (1992) anti-tezi ile birleşiyor.

        Yönetmen, burada ağırlaştırmış her şeyi ve Ed Lachman’dan pembe diziye yatkın bir doku istemiş. Kahverengi ile mat renklerin iç içe geçtiği görsel yapının bu dinginliğe adapte olduğu net. Film, tipik bir işlevsiz aile öyküsü gibi başlıyor. Klasik aile filmlerini yıkan absürd anne-baba ile de arka plandaki çocuk-köpek ilişkisini ‘ishal’le bitiriyor.

        Ardından “Bebekevine Hoşgeldiniz”in kahramanı Heather Matarazzo’nun Dawn Wiener’ını Greta Gerwig olarak görüyoruz. Solondz’un 90’lardaki karakterlerini yeniden canlandırma tutkusunu kanıtlayan bu bölüm biraz zorlama. Ama buradan sonra sosis köpeğin ’10 dakikalık ara’, ‘popcorn’ gibi araya giren imgelerle birlikte kapitalizmi iğneler hali devreye giriyor. Üçüncü hikayede Danny De Vito’nun varlığı filme ayrı bir hava katarken, Ellen Burstyn ile onun bakıcısıyla ilişkisi de etkili bir finale alan açıyor.

        Solondz, ‘çocuk-hayvan ilişkisi’ omurgalı tutucu aile filmlerinin pabucunu dama atarken, aslında entelektüel bir egzersiz de yapıyor. “Palindromes”dan bu yana en özgün işine imza atsa da kimi öykülerde sarkmaya engel olamıyor (özellikle ikinci hikaye). Ama ‘Wiener-Dog’ tipini külliyatımıza kazandırıyor. Sanki “Kedi Gözü”nün Amerikan toplumuna iğneleyici bakış atan üvey kardeşini yaratıyor. Film, tema müziğiyle de zihinlere kazınacak.

        FİLMİN NOTU: 6.1

        “KÖPEKLER”: TOPRAK SAHİPLİĞİNE VURGU YAPAN POLİSİYE-WESTERN

        Kendisine ait bir arsayı sahiplenmek için bir kasabaya doğru yol alan Roman, büyükbabasının mirasını değerlendirme hedefindedir. Bu sayede de ‘kasabaya gelen yabancı western’i’ne uygun bir şablon izleriz. Bogdan Mirica’nın ilk uzun metrajı, aslında toprak sahipliği üzerine ince ince yürüyen bir ahlaki hesaplaşma planlıyor.

        Büyükbabanın suç kralı olmasıyla birlikte ise aslında zorlu bir sürece, çatışmaya giriyoruz. Sevgilisiyle bu bölgeye gelen Roman, başkasının ayağını yiyebilen tuhaf tiplerle yüzleşiyor. Bu şoku alt etmek için ise kendini feda etmek durumunda kalıyor. Polisi seferber etmek de buna dahil oluyor.

        Aslında 2012’de çekilen “Tepenin Ardı” gibi Anadolu’da geçen suç yüklü western denemeleri gördük. Emin Alper’in filminde toprak sahipliği meselesi ve yöreye girme çabası bir kabus, bir hiçlik olarak tasarlanmıştı, dil dahiyaneydi. Burada ise daha ziyade sabit kamera ile ağırlaştırılmış uzun planlar, kaydırılan kamerayla yükselen sahte aksiyon, doğal ışık ve entrikaya kendini kaptıran bir kurgu…

        “Köpekler” (“Caini”, 2016), “Bay Lazarescu’nun Ölümü” (“Moartea Domnului Lazarescu”, 2005) ve “Çocuk Pozu”nun (“Pozitia Copilului”, 2013) görüntü yönetmeni Andrei Butica’nın çok da aman aman olmayan kariyerinden besleniyor. Yönetmen ise zaman zaman görsel açıdan üslubu elinden kaçırıyor.

        Finalde gelinen noktada ‘polisiye-western’, Coenler’de çok gördüğümüz bir “Fargo” (1996), bir “Kansız” (“Blood Simple.”, 1984) olamıyor. Ed Gass-Donnelly’nin çıkış filmi “Cinayet Şarkıları”nı (“Small Town Murder Songs”, 2010) da aratıyor. Ama film, bir yönetmenin doğuşunu müjdeliyor. Mirica, mizahı da dramı da işin içine dahil etmesiyle zor bir işe kalkışıyor.

        Kimi sıra dışı karakterlerle, ölü vücut parçalarıyla gelen mizah, Porumboiu’daki kadar oturmuş değil. Dramatik yapıdaki eylemler mesaj kaygısını beslemeye yarıyor. Ama Mungiu, Porumboiu, Sitaru, Jude, Mitulescu gibi bir olgunluk çıkmıyor. Kurallara isyan yarı yolda kalıyor. Bir “Tepelerin Ardında” (“Dupa Dealuri”, 2012), bir “Tepenin Ardı” göremiyoruz.

        FİLMİN NOTU: 5

        “AĞ”: ‘AĞ’A DÜŞEN ACIMASIZ HAYAT

        “Bad Guy” (“Nabbeun Namja”, 2001), “İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış ve İlkbahar” (“Bom Yoerum Gaeul Gyeoul Guerigo Bom”, 2003), “Boş Ev” (“Bin-jip”, 2004) gibi filmleriyle sanat sinemasının aranan ismine dönüşen Kim Ki-Duk’un düşüşü çok ani oldu. Her yükselişin bir de inişi var. Kore Yeni Dalgası’nın en gözde ismi, “Rüya” (“Bi-Meng”, 2008) gibi reenkarnasyonla ilgilenen çöp bir filme imza atabildi. Ardından acı operası “Acı” (“Pieta”, 2012) geldi. Açıkçası ne kadar sınırları zorlasa da, Pasolini’nin cesaretine ulaşan “Kim Ki-Duk’tan Moebius”u (“Moebius”, 2013) takdir ederim. 2008-2016 arası kariyerinin en üst noktasına koyarım.

        Kim Ki-Duk, “Ağ”la (“Gou-Mul”, 2016) ciddi ve gerçekçi bir damar yakalayabileceğini gösteriyor. Onun değer yargılarına biraz daha ‘politik’ katmanlar katan inandırıcı bir işle dikiliyor karşımıza. Güney Kore’de yaşadığı eziyet, işkence ve bürokratik sorunlar sebebiyle Kuzey Kore’ye göç eden bir balıkçının çıkışsızlığı ana mesele. Buna odaklanırken Biket İlhan’ın “Kayıkçı”sı (1999) ile akrabalık kuruyor, ama modern bir yolla…

        Aslında yönetmenin bu karakteri ele alırken fazlasıyla tutarlı, duyarlı ve gerçekçi olduğu söylenebilir. Onun arıza kimliğini sömürmeden düzenlenen ve iğrendiren ‘açılış’ ve ‘kapanış’ sekansları cinsellikle oyalıyor, bir bıkkınlığı vurgulamaya yarıyor.

        Ama bunu ötesinde sinematografi o da kadar övülesi değil. Kamera, yer yer ‘nerede duruyor bu?’ dedirtiyor. ‘Amatörlük’, sallanan ve dar alana sıkışan kamerayla açığa çıkıyor. Bu sayede de aslında üretken Ki-Duk’un “Ağ”ı kısıtlı bir zaman dilimine sıkıştırdığı açığa çıkıyor. Kariyerinin son diliminde profesyonel görüntü yönetmenlerinden ayrılıp kendisinin kamera başına geçmesi sinemacı için ‘geri adım’ anlamına geliyor bir kez daha.

        FİLMİN NOTU: 5.5

        KEREM AKÇA’NIN 15. FİLMEKİMİ FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU

        Ağ (Geu-Mul): 5.5

        Albüm: 7.7

        Alt Tarafı Dünyanın Sonu (Juste La Fin du Monde): 4.5

        American Honey: 6.8

        Arrival: 7

        Aşk Mektupları (Mal de Pierres): 2.2

        Ben, Daniel Blake (I, Daniel Blake): 2.9

        Ben Katil Değilim (I’m Not a Serial Killer): 6.5

        Bir Ulusun Doğuşu (The Birth of a Nation): 3.9

        Canavarın Çağrısı (A Monster Calls): 5.3

        Çakı Gibi (Swiss Army Man): 5

        Çatışma (Eshtebak): 5.3

        Desierto: 5

        Dimdik Ayakta (Rester Vertical): 2

        Florence (Florence Foster Jenkins): 4.5

        Frantz: 3

        Hizmetçi (Ah-Ga-Ssi): 4.5

        İki Eli Kanda (Hell or High Water): 4.5

        Julieta: 5.9

        Kara Büyü (Goksung): 8.7

        Komün (Kollektivet): 4.2

        Korkunun Gölgesi (Under the Shadow): 3

        Köpekler (Caini): 5

        Masumlar (Les Innocentes): 2.5

        Meçhul Kız (La Fille Inconnue): 6.6

        Mezuniyet (Bacalauréat): 5.3

        Nocturama: 5.9

        O (Elle): 6.5

        Olli Maki’nin En Mutlu Günü (Hymyileva Mies): 3.3

        Öğrenci (Muchenik): 5.4

        Pastoral Amerika (American Pastoral): 4

        Paterson: 7.5

        Psycho Raman (Raman Raghav 2.0): 6.5

        Satıcı (Forushande): 6.3

        Sieranevada: 4.5

        Slack Bay (Ma Loute): 5.5

        Tatlı Rüyalar (Fai Bei Sogni): 6

        Three Generations: 3

        Toni Erdmann: 3.1

        Wiener-Dog: 6.1

        Zamanın Yolculuğu (Voyage of Time): 3.5

        Zombi Ekspresi (Bu-San-Haeng): 6.1

        Not: Filmler, yurtdışı festivallerde izlenmiştir.

        Diğer Yazılar