Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İsmi ve projelendirilme şekliyle David W. Griffith’in 1915 tarihli ırkçı tarihi epik klasiği “The Birth of a Nation”a Afro-Amerikan cevabı gibi duran bir film… 2016 model “Bir Ulusun Doğuşu”, yeteneksiz yönetmeni ve başrol oyuncusuyla tek tarafı tatmin edecek romantik bir propaganda filmine, ucuz bir siyahi istismar filmine, siyahi bir peygamber temsiline ve sadece tarihsel değeri olan bir intikam öyküsüne dönüşüyor. Ocak’ta Sundance’de Büyük Ödül kazanıp sükse yaparak yılın en çok şişirilen eserlerinden birine dönüşen “Bir Ulusun Doğuşu”, 7-16 Ekim arasında düzenlenen 15. Filmekimi’nde izlenebilir.

        Oyuncu kimlikli Nate Parker, oynadığı filmlerin en zayıf halkası olarak dikkat çekmişti (“Beyond the Lights”, “Entrika”, “Dirty” vs.). Ama 2009’dan bu yana Nat Turner ile ilgili bir projede çalıştığı biliniyordu. “Bir Ulusun Doğuşu”nda (“The Birth of a Nation”, 2016)) aslında 1831’de o tarihsel değeri olan kişinin kölelik yıllarında yaşattığı kilit ayaklanmayı merceğine alıyor. Süresi 120 dakikayı geçen film, Edward Zwick imzalı gibi…

        SOLOMON NORTHUP’TAN DEĞERLİ Mİ?

        Nat Turner, belki de Solomon Northup’tan da daha önemli bir siyahi kahraman. Bu sebeple de filmin bu ‘romantik’ bakışla ‘süper kahraman filmi’ne kaydığı söylenebilir. Baştan itibaren Nat Turner’ın belleğinden ‘aşırı tutucu’, ‘kökten dinci’ ya da ‘peygamber gibi’ bir kişilikle tanışıyoruz. Film boyunca kutsal kitapları okuyarak dua ediyor, zamanla da kendini bir intikama hazırlıyor.

        Onu satın alan beyaz Samuel Turner, aslında bariz bir ‘kin’ ile yüzünden dökülenleri yansıtıyor. Armie Hammer’ın yapay ve pis sakallarla inandırıcı kılamadığı mimikleri neye yarar bilinmez. Ama onun katkısıyla biz ağlatma hedefli işkence sahneleriyle kan oranının yükseldiğini görüyoruz.

        YAPIM TASARIMI TİYATRO DEKORUNA DÖNÜŞÜRSE…

        Deneyimli görüntü yönetmeni Elliot Davis, kariyerinde başarılı işlere imza atsa da 2015’te “Gücün Bedeli” (“The Runner”), “Mutlu Yıllar” (“Love the Coopers”) ve “Seni Şimdiden Özledim”de (“Miss You Already”) HD’ye geçince tökezlemişti. Burada da kamerayı yakın plana yerleştirip, belki de ‘sömürü’ oranını arttırma adına zaman zaman çok yakın planlara da kayıyor. Bu sayede de ‘el-omuz kamerası’nın gözlemciliğini kaybetmediği, arka plandaki ‘sanat yönetimi’nin ‘tiyatro dekoru’na dönüştüğü bir dönem tablosu görüyoruz.

        Nate Parker, yapım tasarımına dair çaba sarf etmemiş, kendini 10 milyon doların boşluğuna bırakmış. Potansiyelini gizleyerek dar ölçeği idare eden ama gülünç duran yerli filmleri hatırlatıyor. Zaman zaman kameranın tarladaki beyaz çiçeklerin arasından kaydırılması ‘umut’ ya da ‘kutsal güç’ü ayyuka çıkarma kaygısını gözler önüne seriyor.

        KENDİ ÇALMIŞ KENDİ OYNAMIŞ

        19. yüzyılda Macar sinemasının ustalarından Miklós Jancso’nun uzun kaydırmalarını arıyoruz ama nafile… “Bir Ulusun Doğuşu”nda senaryoyu da yazan Nate Parker adeta kendi çalmış kendi oynamış. Böyle olunca da onun boş ticari filmlerden bildiğimiz suratı gözümüzün önünde canlanıp bir ‘karabasan’a dönüşüyor. Tane tane konuşup basit kelimelere, gaza getirme cümlelerine yüklenmesi hesaplanmış bir numara gibi…

        Yönetmen Afro-Amerikalıları tatmin edecek bir ‘siyahi istismar filmi’ne imza atmak için çok kasmış. Çocukken Turner’ın gözünden yansıtılan hayallerin ‘büyülü gerçekçilik’ olarak canlanma şansı ise bir hayli düşük. Hayalciliğe bizim “Yitik Kuşlar”ın (2015) bile altında bir duygusallıkla yaklaşıyor film.

        AFRO-AMERİKALILAR İÇİN ‘ARINMA’ FİLMİ

        Parker’ın yapıtının, 1915’te David W. Griffith’in çektiği meşhur milliyetçi ve ırkçı tarihi epik klasiği ile isim benzerliği taşıması ise tesadüf değil. Orada Amerikan İç Savaşı’ndaki Ku Klux Klan tehdidine bakışta siyahiler ‘boyayla siyaha boyanan beyazlar’ olarak temsil edilmişti. Düşmancıl bir tavır vardı. Burada da ‘karikatür’ duran beyazlar, Jackie Earle Haley ve Armie Hammer’ın müdahalesiyle bile ayaklanamıyor. Penelope Ann Miller, “The Relic”ten (1997) kalmış korku-gerilime yatkın tedirgin edici yüz ifadesiyle gözyaşı döküyor gibi…

        Bu gibi oyuncularla liberale kayma arzusu filmin son 40 dakikasında Steven Rosenblum’un montajıyla yükselen, ama ideolojik açıdan riskli hale gelen dönüşünü de inandırıcı kılmıyor. 45-50 kişinin ölümüyle sonlanan, başlangıcında ise kilise haçlarının buzlu camdaki simgesiyle başlayan sekans çok sembolik. Öldürülen beyaz adamın bir ‘savaş sekansı’na sebebiyet vermesi, aslında bestecinin aşırı formül ve klişe duran ezgilerine sanki güncel video klip şarkılarının eklemesiyle de bir ‘boşalma’nın ya da ‘arınma’nın tanımını yapıyor.

        SON 40 DAKİKADA YÜKSELİYOR

        Finaldeki idam edilme anından bir umut ve gözyaşı çıkartma hedefi de melodramın adını koyuyor. Belki “Başkanların Hizmetkarı”nın (“Lee Daniels’ The Butler”, 2013) üretildiği çağda “Bir Ulusun Doğuşu”na yüklenmek tuhaf. En azından hapse girilen sahnedeki arka ışıkla alınan siyahi doku nefes kesebiliyor. Devamlılık kurgusu ya da montaj sekansın uyum kesmeleriyle buluştuğu son 40 dakika önceki bölümün müsamere havasını yıkabiliyor.

        Ama Nate Parker’ın poz yapması ve kendini öne çıkarması, şarkılara gelince aynı ezgilerin ağlatmak için defalarca kez tekrarlanması; “12 Yıllık Esaret” (“12 Years a Slave”, 2013), “Mor Yıllar” (“The Color Purple”, 1985), “Amistad” (1997) gibi kölelikle ilgili filmleri yeniden deneyimleme arzusu yaratıyor. Parker bir daha film çeker mi bilinmez, ama burada kökten dinci siyahi kahraman, adeta bir süper kahraman gibi ‘vigilante film’ (‘intikam filmi’) karakterine de dönüşüyor. İş bitiriyor!

        Son bölümde bıçaklı ve silahlı düello sahnesinde kameranın omuzda durarak aralara girmesi ise aslında beyazın tonlarıyla bir dar alana sıkışmayı ‘video klip’ dokusuna kaydırıyor. Genelde doğal ışıkla hesaplı bir işçilik var, sabit kamera ve tempoyu ağırlaştırma arzusu hissediliyor. Ama sinemasal açıdan bir “12 Yıllık Esaret”in özeni yok. Hatta 1915’te Griffith, siyasi boyutsuzluk sebebiyle eleştirilse de “Bir Ulusun Doğuşu”nda sinema tarihine sayısız dil numarası armağan etmiş, öncülük yapmıştı. Parker için böylesi şeyler söylemek mümkün değil. Davis ve Rosenblum’un varlığı yeterli olmamış.

        FİLMİN NOTU: 3.9

        Künye:

        Bir Ulusun Doğuşu (The Birth of a Nation)

        Yönetmen: Nate Parker

        Oyuncular: Nate Parker, Armie Hammer, Aja Naomi King, Peneope Ann Miller, Mark Boone Junior, Gabrielle Union

        Süre: 120 dk.

        Yapım yılı: 2016

        KEREM AKÇA’NIN 15. FİLMEKİMİ FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU

        Ağ (Geu-Mul): 5.5

        Albüm: 7.7

        Alt Tarafı Dünyanın Sonu (Juste La Fin du Monde): 4.5

        American Honey: 6.8

        Arrival: 7

        Aşk Mektupları (Mal de Pierres): 2.2

        Ben, Daniel Blake (I, Daniel Blake): 2.9

        Ben Katil Değilim (I’m Not a Serial Killer): 6.5

        Canavarın Çağrısı (A Monster Calls): 5.3

        Çakı Gibi (Swiss Army Man): 5

        Çatışma (Eshtebak): 5.3

        Dimdik Ayakta (Rester Vertical): 2

        Frantz: 3

        Hizmetçi (Ah-Ga-Ssi): 4.5

        İki Eli Kanda (Hell or High Water): 4.5

        Julieta: 5.9

        Komün (Kollektivet): 4.2

        Korkunun Gölgesi (Under the Shadow): 3

        Köpekler (Caini): 5.1

        Meçhul Kız (La Fille Inconnue): 6.6

        Mezuniyet (Bacalauréat): 5.3

        Nocturama: 5.9

        O (Elle): 6.5

        Olli Maki’nin En Mutlu Günü (Hymyileva Mies): 3.1

        Öğrenci (Muchenik): 5.4

        Pastoral Amerika (American Pastoral): 4

        Paterson: 7.5

        Psycho Raman (Raman Raghav 2.0): 6.5

        Satıcı (Forushande): 6.3

        Sieranevada: 4.5

        Slack Bay (Ma Loute): 5.5

        Tatlı Rüyalar (Fai Bei Sogni): 6

        Three Generations: 3

        Toni Erdmann: 3.1

        Zamanın Yolculuğu (Voyage of Time): 3.5

        Zombi Ekspresi (Bu-San-Haeng): 6.1

        Not: Filmler, yurtdışı festivallerde izlenmiştir.

        Diğer Yazılar