Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İngiliz biçimci sinemasının 90’larda çıkan kuşağının en önemli isimlerinden Guy Ritchie, stüdyolara girince biraz ehlileştirildi. “Kod Adı: U.N.C.L.E.”, “Sherlock Holmes: Gölge Oyunları” ile birlikte onun Warner Bros.’taki durgunluğunu unutturan iki eserden biri… Tabiri caizse 60’lı, 70’li yılların stilize yönetmenlerine selam çakan, klas, şık, retro ve fiyakalı bir ajan filmi.

        1960’lar Soğuk Savaş zamanlarıydı. ABD-Sovyetler Birliği çatışması bitmek bilmeyen bir siyasi mücadele getiriyordu. Aynı zamanda James Bond, Harry Palmer, Görevimiz Tehlike gibi ajanların, ajan ekiplerinin de günyüzüne çıktığı devirdi. Aslında ‘The Man from U.N.C.L.E.’ da aynı özelliği taşıyor. Ama geride bırakıldı.

        NOSTALJİK BİR BİÇİM ŞOVU

        Sam Wolfe’un yarattığı dizi 1964-68 arası NBC’de yayınlandı. Hedef KGB ile CIA’in el ele verip nükleer savaşı bitirmesiydi. ‘U.N.C.L.E.’ aslında birçok savunma birliğini bir araya getirmesiyle ünlüydü ve benzerlerinden ayrılıyordu. 2015’te Guy Ritchie kendini bu projenin başında buluyor. Aslında işin içine Bond aksiyonunun da, Bourne gerçekçiliğinin de dahil olmadığı fazlasıyla karizmatik, kelimenin tam anlamıyla klas bir ajan filmi canlanıyor.

        Dostane tavırlar, politik açıdan doğru bir söylem bunlara ekleniyor. Dünyayı kurtarma klişesini hiç umursamıyoruz bazen. İşin doğrusu Ritchie, tempoyu yükseltmemek için uğraşmış. Aksiyon sahnelerini ve mizahın öne çıktığı bölümleri asgariye indirgemiş. Onun amacı 60’lı 70’li yılların stilize yönetmenlerin tarzını tekrarlamak. Dönemin anlatı metotlarından şık, gösterişli ve retro bir biçim şovuna imza atmak.

        KLAS, KARİZMATİK OLANIN PEŞİNE DÜŞÜYOR

        Yönetmen, elbette “Ateşten Kalbe Akıldan Dumana” (“Lock, Stock and Two Smoking Barrels”, 1998), “Kapışma” (“Snatch.”, 2000) gibi sinemaya enerjik giriş filmlerini aratıyor. Dramatik bilinçaltı temsili “Tabanca” (“Revolver”, 2005) gibi başarılı bir işi de tekrarlayamıyor. Ama “RocknRolla” (2008), “Sherlock Holmes” (2009) ile Warner.’ın boyunduruğuna girip kendini kaybettiği bir memur da olmuyor.

        “Kod Adı: U.N.C.L.E.”, tempoyu düşürerek her şeyin klas olanının peşine düşen bir film. Klas arabalar, şık kıyafetler, gösterişli kamera açıları, zarif kadın vücutları, cazibeli adamlarla bir bütün oluşturuyor. Bunu yaparken de Argento, Leone, Bava gibi stilize yönetmenlerin içimizde kalan ilk devirlerine götürüyor bizleri.

        YÖNETMENLİKTE ÇOKTAN OLGUNLAŞMIŞ

        Ayna yakın planları, zoom objektifler, detay planlar bir ahenkle perdeye yansıyor. Her karesinde bir yönetmen eli değdiğini hissettiğimiz görsel yapı, John Mathieson’ın katkısıyla parlıyor. Kadrajların önünü arkasını dolduran, yeri geldiğinde araya detay plan atmaktan gocunmayan bir biçim özeni var. Karakterler ise açı-karşı açı tekniğine çok fazla malzeme olmuyor. Aksine aynaya bakarak yön bulmak ve sabit duran kamerayı umursamamak gibi stil arayışı hamleleri devreye giriyor. Daniel Pemberton’ın bestelerini de dahil ettiği dönemin şarkılarından oluşan nostaljik soundtrack enfes! Adeta sinemaya aşık olmamızı sağlayan kareler bütünü işitsel yapıyla da teşvik edici duruyor.

        AKSİYON VE KOMEDİ PLANSIZ DURUYOR

        İtiraf edelim ki Ritchie’nin “Sherlock Holmes: Gölge Oyunları”nda (“Sherlock Holmes: A Game of Shadows”, 2011) sahne sahne kasıp serbestliği ve ustalığıyla hayran bırakan rejisi, buraya da yansıyor. Böylece “Kod Adı: U.N.C.L.E.” onun olgunluk devrine yerleşen bir iş gibi gözüküyor.

        Alicia Vikander, karizması ve seksiliğiyle çok uyumlu… Cavill, yapaylığını döneme uyarak unuttururken, Hammer da karakterine yakışıyor. Karşımızdaki yapıt, seri üretime başlayan ajan filmleri arasında stiliyle kucaklanası dursa da kalıcı değil. Bir “Kingsman: Gizli Servis” (“Kingsman: The Secret Service”, 2015) olamıyor örneğin. Ama son üç ‘Görevimiz Tehlike’ filminin üzerine çıkıyor.

        Yönetmenin “Swept Away” (2002), “RocknRolla” ve “Sherlock Holmes” ile birlikte kariyerinin alt kısmına yerleşecektir. Zira film dingin ilerlerken araya aksiyon ve komedi sokma hamlelerinin fazlasıyla yapay gözüktüğünü unutmamak lazım. Özellikle Hugh Grant ve o devirde aksiyon yokken araya bir kovalamaca sokulması sanki bir ‘küçük çocuk hevesi’ gibi duruyor. Ritchie’nin en düşük tempolu filmi bu sayede karizmasından da ödün veriyor.

        FİLMİN NOTU: 5.5

        Künye:

        Kod Adı: U.N.C.L.E. (The Man from U.N.C.L.E.)

        Yönetmen: Guy Ritchie

        Oyuncular: Henry Cavill, Armie Hammer, Alicia Vikander, Hugh Grant

        Süre: 116 Dk.

        Yapım Yılı: 2015

        RİTME EŞLİK ET!

        Bir DJ, arkadaşları ve sevgilisi… Video klip estetiğiyle çekilmiş ve bunun hakkını veren “Aşkın Ritmi”, biçimci yönetmen Max Joseph’in doğuşunu müjdeliyor. Enfes ritim duygusuyla müzikle yaşayanları mest edecek eserin en büyük yıldızı kurgucu Terel Gibson.

        Okulda parti organizasyonları yapan bir grup gencin dinamik öyküsü… “Aşkın Ritmi” (“We Are Your Friends”, 2015) idealist DJ Cole Carter’ın peşine takılıyor. Gençlik filmlerinin klişelerini ‘müzik-sinema’ birlikteliğiyle allak bullak ediyor. 2014 tarihli Paul Vallée biyografisi “Cennet” ile akrabalık kuruyor böylece.

        RİTİM, MÜZİK VE AŞK

        Yönetmen ve senarist Max Joseph, video klip rejisörü olsa da sinemacılık konusunda aşağı kalmıyor. Efron’un içsesiyle parti ruhunu devreye sokarken araya büyük puntolarla giren ara yazıları dinamik bir kurgunun malzemesi haline getirebiliyor. Filmin yıldızı bu öznel dünyayı yansıtırken bizi müziğe doyuran kurgucu Terel Gibson. Ritme eşlik etmemizi salık verirken soundtrack’i de hissetmemizi sağlayan bir dil var.

        Brett Pawlak’ın siyah ile beyazı kullanan, el kamerasına düşen gerçekçi sinematografisi bu enerjiye eşlik ediyor. Hiçbir şekilde kurgu tekniklerinin coşkusunu baltalamıyor. Adeta DJ’lik ile Emily Ratajkowski’yle aşk arasındaki gidip gelme sahici bir kimyayla yansıtılıyor. “Aşkın Ritmi”, becerikli bir video klip estetiği temsilcisinin doğmasına olanak tanıyor.

        İKİ GENÇ OYUNCUNUN ZOR SINAVI

        Seks sahnelerinde bir Harmony Korine eksikliği, izi, etkisi hissediliyor. Efron-Ratajkowski arasında bu konudaki etkileşim net durmuyor. Ama daha çok müzik-sinema ilişkisinin üzerine gitme tercihi filmin 80’ler ruhuyla sarılmış bir gençlik temsilini hakkıyla yapmasını sağlıyor. Film, sinema tarihinde Cole Porter’ın yanına Cole Carter’ı yerleştiriyor.

        “Kayıp Kız”ın (“Gone Girl”, 2014) güzeli Emily Ratajkowski o noktada kalıp dekoltesi ve vücut ölçüleriyle sadece belli bir yaş grubuna hitap ediyor. Efron ciddi durunca aslında çok göze batmıyor. “Ailem İçin”den (“At Any Price”, 2012) ve “Gazeteci Çocuk”tan (“Paperboy”, 2012) sonra burada da sırıtmıyor.

        FİLMİN NOTU: 5.4

        Künye:

        Aşkın Ritmi (We Are Your Friends)

        Yönetmen: Max Joseph

        Oyuncular: Zac Efron, Emily Ratajkowski, Wes Bentley, Shiloh Fernandez, Alicia Cooper

        Süre: 99 Dk.

        Yapım Yılı: 2015

        ‘GERÇEK YALANLAR’A KUZEN GELDİ

        “The Andromeda Strain”, “Katil Doğanlar”, “Up in Smoke” gibi birçok farklı filmi hatırlatan seyir süreciyle iddialı… Ama “American Ultra”, melez yapı kurmak ile her telden çalmayı birbirine karıştırmış. Genç yönetmenin enerjisi ise birkaç dahice kurgu hamlesi dışında bize geçemiyor.

        İçinden uzaylı istilası, katil aşıklar, salgın, gizli ajanlık ve uyuşturucu bağımlılığı geçen tuhaf bir komedi… Yönetmen imzasını görmeseniz ‘Edgar Wright yapmış olabilir’ denebilecek enstantaneleri var. Özellikle başlangıçtaki başa sarma sekansı kurgu harikası… Ama iş hikayeyi ilerletmek, çarpıcı anları senaryoya dönüştürmek olunca fena halde tökezliyor. James Cameron’ın “Gerçek Yalanlar”ının (“True Lies”, 1994) uzaylı ve keş görmüş kuzeni, melez polisiye komedi “Afili Aynasızlar”ın (“Hot Fuzz”, 2007) tırnağı bile olamıyor…

        MELEZ BİLİMKURGU-KOMEDİ TUTMUYOR

        “American Ultra” (2015), ana karakteri sebebiyle aslında bir ‘stoner comedy’ye (keş komedisi) yelken açıyor. 1978’de “Up in Smoke” ile bir seri başlatan ‘Cheech & Chong’un çiftlere uygun versiyonu diyemeyiz. Ondan uzaklaşınca da “Katil Doğanlar” (“Natural Born Killers”, 1994) göndermeleriyle örülü market sahneleri ve kıyafetler bu ikiliyi besliyor. Ama araya bir uzaylı istilası senaryosu da giriyor.

        Bu konuda ‘stoner bilimkurgu komedisi’ “The Andromeda Strain” (1971) ile de ilişki kuruluyor görünürde. Ama “Siyah Giyen Adamlar” (“Men in Black”, 1997), “Pixels” (2015) gibi zeki bir iş canlanmıyor. Aksine “Paul” (2011) gibi tutmamış denemeler akla geliyor.

        GENÇ YÖNETMENLER İÇİN DERSLİK

        Bol içmeli, sevişmeli parti buluntu filmi “Project X” (2012) ile bilinen Nima Nourizadeh, sinematografiyi daha çok TV’de çalışan Michel Bonvillain’e emanet edince adeta kendi kendini baltalamış. DV görüntüsü veren ilk filmin zihniyeti aksiyonla sarılınca, grenlenme acemi duruyor. Bu sayede de ‘gizli ajan aksiyon-bilimkurgu-komedisi’ baltalanıyor.

        Max Landis’in senaryosu yan karakterleri içeri sokamıyor. Eisenberg az konuşup, Stewart Kate Winslet’ın “Sil Baştan”ındaki (“Eternal Sunshine of the Spotless Mind”, 2003) turuncu saçla ‘karakter’ olamayınca sonuç belli. Sanki “American Ultra”, hybrid yapı kurmaya çalışırken her telden çalmaya kaymış. Böylece genç yönetmenler için derslik bir işe dönüşüyor. Kuzeni ya da yeğeni olduğu “Gerçek Yalanlar”ı (“True Lies”, 1994) tekrar izleme arzusu yaratıyor.

        FİLMİN NOTU: 3.8

        Künye:

        American Ultra

        Yönetmen: Nima Nourizadeh

        Oyuncular: Jesse Eisenberg, Kristen Stewart, Topher Grace, Connie Britton, Bill Pullman, John Leguizamo

        Süre: 95 Dk.

        Yapım Yılı: 2015

        ‘TAKEN’IN YÜZÜNDEN OLUYOR BUNLAR

        Hollywood’da ‘Takip’ten (‘Taken’) aksiyon filmi serisi, Liam Neeson’dan aksiyon kahramanı yaratıldığı yıllarda “Kaçış Yok”a da şaşırmıyoruz. Ailesini kurtaran fedakar baba bu kez Owen Wilson… Evet yanlış duymadınız! Üstelik komedi oyuncusu, egzotik Uzakdoğu portresinden fışkıran ırkçı, şovenist ve karton bir aksiyon filmine malzeme ediliyor.

        Amerikan ana akım sineması dönüp dolaşıp bizi aynı soruları sormaya mecbur bırakıyor: ‘Korku filmi yönetmeni aksiyon filmi çekebilir mi?’, ‘Animasyon yönetmeni iyi ajan filmi çekebilir mi?’ vs… Aslında sonuç hep hüsran oluyor. Cevabımız da genelde ‘hayır’…

        AİLESİNİ KURTARAN YENİLMEZ BABA!

        “Kaçış Yok” (“No Escape”, 2015) için de aynı şeyi tekrarlayabiliriz. “The Poughkeepsie Tapes” (2007), “Karantina” (“Quarantine”, 2008), “Şeytan” (“Devil”, 2010) gibi kalburüstü korku filmleriyle dikkat çeken John Erick Dowdle, yamama bir aksiyon formülüne geliyor. ‘Ailesini kurtaran masum ve yenilmez baba’ prototipinden beslenen bir ‘gerilla aksiyonu’ bu…

        Filmin arka planında Tayland’da yaşanan bir ayaklanmanın, protesto yürüyüşünün olması bizim coğrafyamızla akrabalıklar içeriyor. Ama Dowdle, senaryoyu öylesine yalapşap yazmış ki Owen Wilson’ın kurtarma arzusuna inanmadığımız gibi klişe dramatik dönüşlere de iştirak edemiyoruz. Bolca patlama, çatışma, koşuşturmaca sözü veren, tek gecede geçen aksiyon tutmuyor. Wilson’ın neredeyse ustalaştığı komediden bu türe gelmesi ‘trajikomik’ anlar yaratıyor.

        UZAKDOĞU’YA EGZOTİK VE IRKÇI BAKIŞ

        “Derin Kabus” (“As Above, So Below”, 2014) ile ucuz üretime kayan John Erick Dowdle, çöp (trash) seviyesinde bir korku filmi, buluntu film çekmiyor bu kez. Ama aksiyonu karanlığa sıkıştırırken anne karakteri Lake Bell’i de erkekleştiren bir eylem planı var. “Panama Terzisi”ndeki (“The Tailor of Panama”, 2001) alaycılığı yarı yolda kalan 62 yaşındaki Pierce Brosnan’ın şaşkınlığına hiç girmiyoruz.

        “Kaçış Yok”, Hollywood’un ‘Otel’ (‘Hostel’), “Geceyarısı Ekspresi” (“Midnight Express”, 1978), “Turistas” (2006) gibi eserlerdeki yabancı ülkelere ayrımcı bakışını yansıtıyor. “Kızıl Köşe”yle (“Red Corner”, 1997) akrabalık kuruyor. ‘Barbarların ülkesi’ Tayland’ı da kara listeye yerleştiriyor. İyi-kötü çatışması Yeşilçam’dan hallice. Bu duruma yol açan ise ‘baba figürü’nden ‘motivasyonları’na kadar çöp ‘Taken’ serisinin yanıltıcılığı… Film, daha ziyade ‘eski düşman yeni dost Vietnam’ yorumuyla hatırlanacaktır.

        FİLMİN NOTU: 2.5

        Künye:

        Kaçış Yok (No Escape)

        Yönetmen: John Erick Dowdle

        Oyuncular: Owen Wilson, Lake Bell, Pierce Brosnan

        Süre: 101 Dk.

        Yapım Yılı: 2015

        ÇOK ŞEY BİLMEYEN BİR CRONENBERG KABUSU GİBİ

        Bir starletin kabuslarını korku-gerilim metotlarıyla gözden geçiren, seyirciyi salondan korkmadan uğurlamayacak bir yapıt… “Şeytanın Gözleri”, Cronenberg, Lynch, Argento gibi isimlere sevgisini gizlemezken, “Mad Love” ve “Gözü Tamamen Kapalı”dan görsel referanslar da kullanıyor. Bu harmanı farklı alt türlerden beslenen bir kabusa dönüştürüyor.

        Kevin Kolsch-Dennis Widmyer ikilisi Absence’ın (2009) ardından ikinci korku-gerilim denemeleriyle karşımızdalar... Açıkçası pratik yapmak onları ne kadar geliştirmiş kestirmek zor. Ama “Şeytanın Gözleri”nin (“Starry Eyes”, 2014) tuhaf bir çekiciliği var. Yer yer tamamlanmamış, uğraşılmamış, ayarı tutmamış sahnelerle sarsıldığı söylenebilir. Bir bütüne dönüşemiyor bu film. Fakat genel çerçeveden bakarsak fikirle doyurmak da bir beceridir.

        BAVA, KUBRICK VE ÖTESİ

        Sürekli kabuslarından terli uyanan Alex Essoe’nun Sarah’sını görüyoruz öncelikle. Arap oyuncu fazlasıyla cesur... Bu durum bizi Mario Bava’nın “The Girl Who Knew Too Much”ına (“La Ragazza Che Sapeva Troppo”, 1963) kadar götürüyor. Gotik korku filmlerine atıfta bulunan bu öncü giallo klasiği aslında buraya da malzeme oluyor. Yer Kabul edelim ki, “Rosemary’nin Bebeği” (“Rosemary’s Baby”, 1968) ile “Ölüm Provası”nı (“Ôdishon”, 1999) anımsatan kareler var.

        Ama zamanla meselenin korku-oyunculuk ilişkisinde bir yere oturacağını, filmin Grand Guignol’la bağ kurabileceğini anlıyoruz. “Mad Love”ın (1935) takma elleriyle öldüren Peter Lorre’unu (Doktor Gogol) hatırlatan Hollywood yapımcısı/baronu çok tekinsiz. “Gözü Tamamen Kapalı”nın (“Eyes Wide Shut”, 1998) ayin/grup seks sahnesini hatırlatan pelerinli ve gizemli insanlara onun önderlik etmesi ise manidar. Kolsch-Widmyer ikilisi, bizi şan-şöhret dünyasında ilk kez önemli teklif alan bir kadının başına gelebilecekleri yansıtmaya çalışıyor.

        FARKLI ALT TÜRLERLE HOLLYWOOD DÜNYASINA BAKIŞ

        Jonathan Snipes’ın Goblins’i hatırlatan besteleri bir Argento kafası getiriyor. Filmin jeneriğinin 70’ler 80’ler nostaljisi bırakması bu eylemi besliyor. Açıkçası buradan daha ziyade Cronenberg’in ilk döneminin body-horror (bedensel korku) anlayışına kaykılıyoruz. Ama bu yolda “Mulholland Çıkmazı”nın (“Mulholland Dr.”, 2001) oyunculuk sisteminde lezbiyen olmaya gizemli yaklaşımı da karşımıza çıkıyor. Rita Hayworth ve daha fazlası posterlerden devreye girebiliyor.

        Yönetmenler sürekli kabustan uyanan kızın yükselmeye çalışan genç bir yıldız adayı olarak çizmiş. “Sahne Korkusu” (“Stage Fright”, 1950), “Dead of Winter” (1987) gibi kadınların gözünden şan-şöhret dünyasına karamsar bakan eserlerle bağ kurmuş. Ama esasen gotik korku filmi, body-horror filmi, metafiziksel korku filmi gibi alanlara sapılmış.

        BİR ŞÖHRET KABUSU

        Oyunculuk hayatıyla kurulan ilişkinin, gerçek hayata yansıyış şekli de ilginç. Gizem Lynch kadar ileri gitmezken, referanslar çok belirgin olsa da bir kopyala-yapıştır hissine ulaşmıyor. Aksine film kendi özenli besteleriyle yol alırken, çıplaklıktan ve gore’dan (kan pıhtısı) besleniyor. 2.35:1’de kurgu ve sinematografinin de es vermemesinden güç alıyor.

        “Şeytanın Gözleri” net bir kadın oyuncu, starlet kabusu… Bunu ele alırken korku sinemasındaki kabus tanımlarını bir testten geçiriyor. Bize de doğaüstüyle de, okültle de, bedenlerle de oynamasını bilen bir bilinçaltı yolculuğu getiriyor. Star sisteminin ve Hollywood’un içine soktuğu dar boğaz bu kadar korkutucu anlatılmamış olabilir şüphesiz… Sahne kimliği ile gerçek hayatın arasındaki çizgiyi muğlaklaştıran film, sahne-hayat ilişkisi ve kabus-gerçeklik ilişkisiyle ilgili melankolik bir yol izliyor. “Evils of the Night” (1985) adlı filmin TV’den geçmesi bu eyleme katkıda bulunuyor.

        FİLMİN NOTU: 5.5

        Künye:

        Şeytanın Gözleri (Starry Eyes)

        Yönetmen: Kevin Kolsch, Dennis Widmyr

        Oyuncular: Alex Essoe, Amanda Fuller, Noah Segan, Fabienne Therese

        Süre: 97 dk.

        Yapım yılı: 2014

        ‘ÇIĞLIK’IN DUYULMUYOR

        “Testere 6” ve “Testere 3D”nin yönetmeninin zeki bir korku-komedi çıkartma şansı baştan hayal gibi… “Geçmişin Laneti”, bu konuda bizi şaşırtmak için hiçbir şey yapmıyor. Sesini Wes Craven’ın “Çığlık”ı kadar duyuramıyor. Feminist okumalara açık B-tipi bir kadın mücadelesine dönüşüyor.

        Korku filmlerinin klişelerini altüst etmeye çalışırken, bunlardan imgeleri üzerimize atan bir yapıt. “Geçmişin Laneti” (“Visions”), ‘Testere’ (‘Saw’) serisinin kurgucusu Kevin Greutert’in dördüncü yönetmenlik denemesi. Sadece işini yapma derdinde memur bir rejisörün ucuzlukla imtihanı denebilir.

        FORMÜLLERDE BİR KARGAŞA VAR

        “Rosemary’nin Bebeği” (“Rosemary’s Baby”, 1968), “Ruhlar Bölgesi” (“Insidious”, 2010) gibi klasikleşen filmlere yapılan göndermeler ise bir sürü şeyi akla getiriyor. Isla Fisher üzerinden akan korku omurgası, bir komedi oyuncusunun zihnine giriyor. Ama ‘perili ev’, ‘şeytan bebek’ gibi klişeleşen motiflere neresinden bakacağını bilemiyor. Aperatif niyetine sunulan bir takım görüntülerle sınırlı kalıyor.

        Ne işe yaradığı belli olmayan, ‘güreşçi’ görünümlü koca karakteri Anson Mount evde kendi çapında takılıyor. Donuk yüz ifadesinden taviz vermiyor. Gerisine hiç girmeyelim. Sanki Craven’ın “Çığlık”la (“Scream”, 1996) yaptığını kadınları başrole yerleştiren doğaüstü korku filmi klişelerine uygulama hevesi yarı yolda kalıyor. Lucas Sussman-L.D. Goffigan’ın senaryosundaki acemilik hissediliyor. Misal ‘hamile kadın’ klişesini allak bullak eden “Grace” (2009) gibi daha akıllı eserler var.

        FİLMİN NOTU: 3

        Künye:

        Geçmişin Laneti (Visions)

        Yönetmen: Kevin Greutert

        Oyuncular: Isla Fisher, Anson Mount, Jim Parsons, Eva Longoria

        Süre: 82 Dk.

        Yapım Yılı: 2015

        ‘AŞK VE MERHAMET’İ DÜN YAZMIŞTIM

        Paranoid şizofreni teşhisi konulan Brian Wilson’ın hayatını paralel akan iki bölüm halinde, iki farklı oyuncunun desteğiyle anlatan ilginç bir biyografik film... Sanki müzisyen biyografisi filmlerinin “Akıl Oyunları”na cevabı… “Aşk ve Merhamet”, her karesinde sinema duygusu gizli, kalp atışlarınızı hızlandıracak ve yedinci sanata bağlanmanızı sağlayacak bir yapıt...

        Haftanın en iyisi “Aşk ve Merhamet”i dün yazmıştım: http://www.haberturk.com/yazarlar/kerem-akca/1120998-aranan-the-beach-boys-biyografisi-mi

        FİLMİN NOTU: 6.9

        Künye:

        Aşk ve Merhamet (Love and Mercy)

        Yönetmen: Bill Pohlad

        Oyuncular: Paul Dano, John Cusack, Elizabeth Banks, Paul Giamatti, Joanna Going

        Süre: 121 dk.

        Yapım yılı: 2014

        KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU

        13 Günah (13 Sins): 4.9

        Aç Kalpler (Hungry Hearts): 8.1

        Alkarısı: Cinnet: 2.5

        Ant-Man: 5.5

        Araftaki Ev: 6

        Aşkın Dili (Gemma Bovery): 4.3

        Ayı Teddy 2 (Ted 2): 6

        Beden (Cialo): 5.1

        Bir Zamanlar New York (The Immigrant): 5

        Darağacı (The Gallows): 5

        Darbe: 2.7

        Deccal: 3.4

        Dünyanın Sonu (Afflicted): 4

        Eski Sevgiliyi Unutmanın 10 Yolu: 0.9

        Fant4stik (Fant4stic): 3

        Fırtınanın Ortasında (Strangerland): 5.5

        Geçmişten Gelen (The Gift): 2.9

        Hannas: 3

        Hayallerimdeki Kadın (Manglehorn): 2.8

        Hitman: Ajan 47 (Hitman: Agent 47): 2.2

        İki Aşk Arasında (How To Make Love Like An Englishman): 3.4

        İnsanlıktan Uzakta (Loin des Hommes): 5.5

        İntikam (The Salvation): 5.5

        Kağıttan Kentler (Paper Towns): 6.5

        Krallar Kulübü: 1.5

        Küçük Karmaşa (A Little Chaos): 5.4

        Lanet II (Sinister 2): 4.5

        Magic Mike XXL: 4.8

        Merdiven Baba: 4

        Mission: Impossible – Rogue Nation: 4.5

        Pixels: 6.8

        Self/Less: 3.7

        Siccin 2: 5

        Son Şans (Southpaw): 6.5

        Şeytan-ı Racim 2: İfrit: 2.8

        Tatil Zamanı (Vacation): 3.5

        Üç Harfliler 2: Hablis: 4

        Vahşet Geçidi (Lemon Tree Passage): 2.9

        Victoria: 6.5

        While We’re Young: 5.9

        Yeni Kız Arkadaşım (Une Nouvelle Amie): 6.8

        Yüzündeki Sır (Phoenix): 6.9

        Not: Yıldızlar, 10 üzerinden verilmektedir.

        Diğer Yazılar