Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        3-11 Ekim 2015 tarihleri arasında 14. kez düzenlenen Filmekimi’nde eksiklerimi kapatma olanağı buldum. Bunlar arasında özellikle “Yeni Ahit” ve “Saltanatın Mezarlığı” dikkat çekiciydi.

        YENİ AHİT”: ‘DAVA’-‘AMELIE’ KIRMASI FANTASTİK DİNİ TAŞLAMA

        2000'lerde filmler çekse de “Bay Hiçkimse” (“Mr. Nobody”, 2009) ile adeta yeniden doğdu Jaco Van Dormael. Belçika’dan çıkan ‘farklı’ isimler arasına katıldı. “Yeni Ahit” (“Le Tout Nouveau Testament”, 2015), İncil’in anti-tezi niteliğinde, bir çeşit ‘ya olsaydı’ ütopyası yaratıyor.

        “Yeni Ahit”in “Dava” (“The Trial”, 1962) ile “Amelie” (“Le Fabuleux Destin d’Amélie Poulain”, 2000) arasında duruyor gibi bir hali var. Ama Adem ile Havva hikayesine de odaklanmasıyla “Cinsel Masumiyetin Kayboluşu”nun (“The Loss of Sexual Innocence”, 1999) fantastik şubesine açılıyoruz zaman zaman. Ama nihayetinde ‘peki ya … gün yaşamın kalsaydı?’ zeki fikrinin izini sürüyor. ‘Bu durumda insanlar ne yapar?’ı ‘Deathleaks’ adlı bir program eşliğinde de bize yansıtıyor. Tanrıcılığı, kaderciliği topa tutuyor.

        Tonunda zaman zaman düşmeler olsa da eser keskin bir Hıristiyanlık ve kilise taşlaması... Kızın dinin boğulduğu koyu kurallarından uzaklaşma çabasını, ailesine karşı gelme arzusunu alternatif bir yaratıcılıkla karşımıza çıkarıyor. Bu bağlamda da aslında yepyeni bir kitabın arayışında ufuk açıcı duruyor.

        Hıristiyanlıkla ilgili öğeleri yeniden inşa eden “Yeni Ahit”, bu konuda ayağını korkak alıştırmıyor. Fikir üzerine fikir öne sürerek aslında bilinçaltından dışarı çıkmıyor. Orada kalıp Van Dormael’in, Gilliam, Burton, Cocteau, Jeunet gibileriyle ilişkisini sorguluyor. Sanki tonuyla en çok “Kayıp Çocuklar Şehri”ne (“La Cité des Enfants Perdus”, 1995) yakın duruyor. O da olsa olsa üvey kuzenlik olur. Hınzır din taşlaması seyirciyi hayrete düşürüyor ve ayağa kaldırıyor. Çok ileri gidip rahatsız edici boyuta ulaşmadan çocuk masumiyetiyle iş bitiriyor.

        FİLMİN NOTU: 6.9

        SALTANATIN MEZARLIĞI”: ASKERİ DARBENİN TUHAF GERİ DÖNÜŞLERİ

        “Mysterious Object at Noon” (“Dokfa Nai Neuman”, 1990) ile çıkış yapan Apichatpong Weerasethakul, gizemli ve deneysel tarafıyla sürekli eleştirilen bir yönetmen. Issız ve egzotik dünyasında onun ipi elinden kaçırıp fazla serbest takıldığı çokça görülüyor. “Tropik Hastalık” (“Sud Pralad”, 2004) ve “Amcam Önceki Hayatlarını Hatırlıyor” (“Loong Boonmee Raleuk Chat”, 2010) bu konuda kült filmler... Bana kalırsa ‘video-art parçaları’ndan öteye gidemeyen eserler…

        Ama arada “Mutlulukla Kalın” (“Sud Sanaeha”, 2002) gibi bir damar yakalamak, minimalizmin sükunetinin katmanlarını doldurarak camp dünyayı şık bir arka plan süsü olarak kullanmak anlamlı olabiliyor. “Saltanatın Mezarlığı” (“Rak Ti Khon Kaen”, 2015) bu eylem planında becerikli bir iş. Uyku hastalığına yakalanan bir grup askeri iyileştirmek isteyen medyum Keng’in hikayesi, olabilecek en garip ‘doktor-hasta ilişkisi’ denklemiyle inceleniyor. Ülkenin askeri darbeyle körelmiş insanlarına uçarı bir terapi, bir şifa aranıyor.

        Ne çok camp (bilinçli bayağılık estetiği), ne çok pastoral duran bu dünya dinginliğiyle tatmin ediyor. Zira “Saltanatın Mezarlığı”, müziksiz bir anlatıyla sanki ormanın ıssızlığını bir sarhoş olma, kendinden geçme, öte dünyayı görme platformuna dönüştürüyor. Hayal ile gerçek arasındaki çizgi sömürülmüyor. Sabit açılarla dış mekandaki dingin sekanslar, uzun planlar bir anlam ifade ediyor.

        Weerasethakul bazen egzotik dünyada harekete geçen tuhaf diyaloglarla absürd anlar da yakalıyor. Aslında Tayland sinemasının son 20 senede çıkan jenerasyonundaki plastik ve kült damar var burada. Sinema salonuna yerleştirilen kameradan yatakhaneye geçerken yapılan görüntü bindirme belirleyici. Film, bu sayede ‘floresan lambalar’ın kitsch katkısına alt metinler ilave ediyor. Çok deneysele kaymadan ‘iyileştirme filmi’ (healing film) formülünde tedaviyi de anlamlı kılıyor, fantastiği ise gerektiğinde en minimal haliyle içeri sokuyor.

        Savaşın açtığı yaralar bazen absürd, bazen kitsch, ama çokça minimalist hale geliyor bu sayede. Weerasethakul bu ve bunun gibi filmleriyle sevilip sayılmalı. Deneysel tarafıyla değil. “Saltanatın Mezarlığı”, ‘mezarlık’ ve ‘ölüm-yaşam arasında kalma’ üzerine yaptığı yorumlarla, esnek durma becerisiyle anılacak bir çalışma. Yönetmenin ‘gizem’ ile ‘minimalizm’i bir araya getirme becerisine dikkat çekiyor.

        FİLMİN NOTU: 6.8

        Diğer Yazılar