Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dünya sinemasında fazlaca üretilip festival dolaşımına sokulan ‘oryantalist’ eserler genelde ödül konusunda başarılı olur. Bu sene bu konuda “Mustang” kendine bir yol açtı. Deniz Gamze Ergüven, umut vaat eden bir yönetmen. Ama Fransa’nın Oscar aday adayı film, acemi tarafları ve tel tel dökülen senaryosuyla Anadolu’daki baskıcı ailelere dair bir şey söyleyemiyor. Aksine Batı’ya şov yapıyor. Meraklısı için “Mustang” bu Cuma vizyona giriyor.

        Lale’nin masum ses tonuyla başlar anlatı… Evde olup bitenleri kimse bilmemektedir. Ama amca (Ayberk Pekcan) ve büyükannenin (Nihal G. Koldaş) görüntüleri olaylara ayna tutar. Trabzon’da ya da Karadeniz’in ormanlarında açarız gözümüzü… Böylesi bir anlatıyla Deniz Gamze Ergüven her şeyin hayali olduğunu mu ima etmek ister? Bilemeyiz.

        RESİM, MÜZİK VE ÖĞRETİCİ TAVIR

        Güneş Şensoy’un canlandırdığı karakter, dört kız kardeşiyle birlikte aslında Anadolu’daki baskıcı ailelerin yaşattıklarını anlatır. İşin içinde bekaret tabusu, gerdek gecesi, çocuk gelin gibi kritik ve ilgi çekecek konular vardır. Bunlar bir bir üzerimize atılıp ‘ne kadar ilginç görüyor musun?’ dayatması yapılır. Bu konuda “Mustang” hiç de ayağını korkak alıştırmaz. Seyircisine sürekli dayak yiyen boksör muamelesi yapar.

        İki isimden destek alan sinematografi ekibi bir yana Warren Ellis’in besteci katkısı doyumsuzdur. El-omuz kamerası aslında gerçekçilik için değildir. Zaman zaman Monet tablolarını andıran çerçeveler intihar eğilimini gerçekliğinden koparır aslında... Ama işin doğrularını unutmamak gerekir.

        DRAMATİK DEFOLARI ES GEÇERSEK…

        “Mustang”, evrensel isminden başlayarak net bir europudding... Avrupa’nın bütün ülkelerinde başarılı olmak üzerine planlanmış hesaplı bir ortak yapım… 2.35:1’de aslında kurgu da zaman zaman ev içi sekanslarda araz verse de genel anlamda izletiyor filmi. Ama baştan itibaren hapsolma meselesinden tutun ilk cinsel deneyimleri gerçekleştirmeye kadar hiçbir şey dramatik açıdan inandırıcı olamıyor.

        Ellis adeta filme bir Fransız özgürlükçülüğü desteği veriyor. Flüt ve piyano ezgilerinden beslenen özenli bestelere kulak kabartmak istiyorsunuz. Bu konuda film bir avantaja sahip... Kamera da aslında bir çeşit kaosa dikkat çekiyor. Ama bu konuda çok belirgin fikirler göremiyoruz. Deniz Gamze Ergüven, her şeyi Ece’nin bakış açısından anlatsa, öznel bir dil izlese anlarız, ama hayal ile iç içe geçmek bahane değil bazı defoları açıklamak için…

        FRANSIZ ARKADAŞLA SENARYO NİYE YAZILDI?

        Pekcan’ın pos bıyıklı karikatürize aile büyüğü tipinden Korsika’dan kopup gelmiş izlenimi yaratan uzun saçlı kamyon şoförüne kadar Türkiye kokmuyor hiçbir şey. İyi-kötü ayrımı çok net yapılmış. Şensoy ve Elit İşcan dışındaki kardeşlerin, sanki Fransa’dan gelip aksanla yöreye adapte olma çabaları ‘ne zaman doğup göç ettiler de geri döndüler?’ sorusuna yol açıyor.

        Yönetmenlik de yapan Fransız Alice Winocour ile senaryoyu yazmak Ergüven’i yaralamış. Hem yöreyi bilmeyen, hem de ana dili olmayan diyalogları yazamayacak bir senariste bunu yaptırma arzusu niye olabilir? Sanki ZDF ya da CANAL+ ısmarlama projesinde böyle bir ekip istenmiş gibi. İdeolojik açıdan festivallere uygun film de bu sayede kolayca yaratılmış.

        TÜRKİYE’NİN ‘MASUMİYETİN İNTİHARI’ MI?

        Trabzon’a gideceğim diye dolmuşla yola çıkıp 1-2 saatte TT Arena’ya, İstanbul’un göbeğine gelen kızların varlığıyla sahicilik daha da zedeleniyor. Aslında “Mustang”, ülkemizin “Masumiyetin İntiharı” (“The Virgin Suicides”, 1999) gibi. Ama baskıcı ailenin yaptıklarıyla intihar eğilimi es geçilmiş ‘arada kalmak’ bir ruh haline dönüştürülmüş.

        Cinsel fanteziler, bekaretten kaçma yolları ise hiç Türk kasabalarında, taşrasında olabilecek gibi değil. Yatağa çıplak giren 5-10 yaşlarında bir kızın varlığı mümkün mü misal? Elbette hayır. Ergüven çocukluğunu Fransa’da geçirmiş, herkesi oradaki gibi zannediyor.

        MANTIKSIZLIKLAR KENDİ İÇİN TUTARLI!

        Bu da “Mustang”teki küçük kızların haykırışını anlamsız hale geliyor. Aileden, baskıcı, tutucu bir kurumdan kaçış hiç tesir edemiyor. Bir yerden sonra mantıksızlıklar çorap söküğü gibi geliyor. Filmin dilinin ana kaynağına dönüşüyor. Sofia Coppola olma sevdasından ziyade Ergüven’in Fransa’da daha farklı işler yapma derdi var gibi.

        O konuda da bir netlik yok, oyuncuların peşine takılan ve sürekli sallanan hareketli kamera işlevsel mi, tartışılır. Adeta duruma ayak uyduruyor. Ne hipnotize edecek bir müzik, ne de bu ortamdan bizi çıkaracak bir estetik var. Sonlarda arabadaki sevişme sahnesinin mantıksızlığı, senaryoda sarkması şaşırtmıyor. “Mustang”, “Timbuktu” (2014) gibi bolca üretilen oryantalist filmlerden birine dönüşüyor. Böylece Batı’nın damak tadına göre planlanan ideolojik eylemlerden yeni milenyumda ülkemiz de nasibini alıyor. Film bunun adını da ‘beş asi genç kızın Doğu’daki çıkışsızlığı’ koyuyor üstelik…

        FİLMİN NOTU: 4.1

        Künye:

        Mustang

        Yönetmen: Deniz Gamze Ergüven

        Oyuncular: Elit İşcan, Güneş Şensoy, Doğa Zeynep Doğuşlu, Tuğba Sunguroğlu, İlayda Akdoğan, Ayberk Pekcan, Nihal G. Koldaş

        Süre: 97 dk.

        Yapım yılı: 2015

        Diğer Yazılar