Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DVD’leri raflara giren “45 Yıl”, “Stajyer”, “Büyükannem”, “Düşler Terzisi” ve “Aşka Özgürlük” 2015’in kadın performansıyla konuşulan filmleri… Özellikle ayakları üzerinde duran karakterlere can veren Charlotte Rampling, Lily Tomlin, Kate Winslet ve Anne Hathaway, ‘yönetmen-oyuncu’ ilişkisinin ekmeğini yediler.

        Sinema tarihindeki kadın hikayelerine girince, 1930’larda çekilen ‘tearjerker’ (melodram) örneklerindeki ‘örnek alınan varlık’ tanımına, kara filmlerdeki ‘femme fatale prototipi’ne kadar gideriz. Marlene Dietrich, Ingrid Bergman, Greta Garbo gibi göçmen ünlülerin de dikkat çekebildiği bir coğrafyadan bahsedebiliriz. Ama artık devir değişti, işin boyutu farklılaştı.

        İKİ İNGİLİZ OYUNCUYU NEREYE KOYSAN SIRITMAZ

        Buna karşın günümüzde kadınlarla ilgili üretilen formüller devam ediyor. ‘Kadın filmi’ halen var. Bizde seriye dönüşen “Kocan Kadar Konuş” (2015) bile bu alana dahil edilebilir. Ama 2015’te sevilen İngiliz ve Amerikalı kadın oyuncuların sırtlayıp götürdüğü filmler değil, tatminkar performanslar hatırda kalacak. Bunlar arasında “45 Yıl” (“45 Years”) ve “Düşlerin Terzisi” (“The Dressmaker”) ‘sinema eseri olarak’ öne çıkarılabilir.

        Aslında Charlotte Rampling ilkinde Bergmanesk bir ‘evlilik terapisi’nde, geçmişte saklanan sırrın açığa çıkmasıyla dengeli performans dersi verdi. O yaşta soyunduğu bir seks sahnesinde oynamak herkesin yapabileceği bir şey değil. Öte yandan Kate Winslet’ın Avustralya’daki ‘ocker komedi’ ile ‘feminist western’i birleştiren “Düşlerin Terzisi” kadın yönetmen Jocelyn Moorhouse’ın katkısıyla stilize ve başarılı bir denemeye dönüştü.

        DOSTLUK MU, AŞK MI?

        Bunlara romantik-komedileri ile tanınan Nora Ephron’un seviyeli komedisi “Stajyer”i (“The Intern”, 2015) de ekleyebiliriz. ‘Modern iş patronu’ tanımına uyan Jules’u inceleyen eser, kadınların başa geçmesiyle ilgili bir tez çalışması gibi. Ama bu tipleme bir heyecan yaşamak için çabalarken yamacında yaşlı, 70’lerindeki Ben’i (Robert De Niro) buluyordu. Filmin sorusu ise: ‘Dostluk mu, aşk mı?’.

        Aslında bizim çoğu kez ‘kendinizden 30-40 yaş büyük erkekle beraber olur musunuz?’ problematiği ‘romantik-komedi/komedi’ sınırlarına oturtulmuştu. Ephron’un diyalogları ve Hathaway’in samimiyeti bu duruma güç verdi şüphesiz. He şeyin mantıklı bir mesajla noktalanması da aslında ABD’nin metropollerinin bıktırma potansiyeline dair bir kapitalizm eleştirisine açılıyor.

        MOORE, KIDMAN VE CRUZ TARTIŞMALI

        Julianne Moore’un “Aşka Özgürlük”teki (“Freeheld”, 2015) performansı “Unutma Beni”den (“Still Alice”, 2014) aşağıda değildi. Ama lezbiyen ve gerçek bir karakter olduğu için görmezden gelindi, film de renkleri işlenmemiş kötü bir TV projesi gibiydi. Fiziksel dönüşüme daha çok girerken ölümcül hastalığın testinden geçen oyuncunun başarısı ortadaydı. Ama seyredeni ikiye bölen bir performans vardı.

        Yine yeni DVD’si çıkan iki filmde, Nicole Kidman (“Fırtınanın Ortasında”) ve Penelope Cruz (“Ma Ma”) için ‘hayal kırıklığı yarattılar’ denebilir. Kidman, esmere dönüştüğü role hiç yakışmazken ‘melodramatik ve zor’ sahnelerin kurbanı olmaktan kurtulamadı. Son dönemindeki kötü proje seçimlerine bir yenisi daha eklendi (film olarak değil). Cruz’un ise meme kanserine yakalanan anne prototipi baştan sona ‘gülünç’ duruyor. Bu sebeple yapacak bir şey yok, tek teselli ‘Medem’le çalıştım’ diyebilmek…

        AYAKLARI ÜZERİNDE DURAN KADIN KARAKTERLER

        Aslında Lily Tomlin’in “Büyükannem”deki (“Grandma”) yaşını başını almış lezbiyen büyükannesinin sahiciliği dikkat çekti. Torunla ilişkideki sevgisizlik, Paul Weitz’in çakma duran, yalapşap ve minimalist görünümlü rejisinin ürünüydü. ‘Diyalog yoğunluğu’ deneyimli oyuncuyu parlattı. 70’lerine merdiven dayayan Rampling ve Tomlin, bu açıdan en şanslı iki oyuncuydu. Diyalogları ve performansı seven rejisörlerin ellerinde bir yerlere geldiler. Dikkat çektiler, kalıcı oldular ve hala bitmediklerini gösterecek roller yakaladılar.

        “Fırtınanın Ortasında” ve “Düşlerin Terzisi”nin Avustralya Yeni Dalgası’nın stilize geleneğinden beslenirken kadınlara yüklenmesi de ilginç bir detaydı. Kadın prototiplerinin çoğunluğunun ayaklarının üzerinde durması, erkeğe ihtiyaç duymaması ise aslında ‘feminist sinema’ya karakter kazandırma adına değerliydi. Elbette ‘iyi yönetmen’ ile ‘iyi performans’ın ayrı şeyler oldukları, bu yedi yapıtı izleyince idrak edilebiliyor. Sadece “Düşlerin Terzisi”, “Fırtınanın Ortasında”, “45 Yıl” ve belki “Stajyer” için ‘rejisörlerin dünyasını yansıtan ve görsel dile kafa yoran yapıtlar’ denebilir.

        KEREM AKÇA’NIN TÜRKİYE’DE YENİ PİYASAYA ÇIKAN DVD’LERDEN ÖNERİLERİ

        1-Aç Kalpler (Hungry Hearts)

        2-Polis Arabası (Cop Car)

        3-Pixels

        4-Aşk ve Merhamet (Love & Mercy)

        5-Hayat Kitabı (The Book of Life)

        6-Mad Max: Fury Road

        7-Kağıttan Kentler (Paper Towns)

        8-Düşlerin Terzisi (The Dressmaker)

        9-Denizin Şarkısı (Song of the Sea)

        10-Şah Mat (Pawn Sacrifice)

        11-Ayı Teddy 2 (Ted 2)

        12-Stajyer (The Intern)

        13-45 Yıl (45 Years)

        14-Fırtınanın Ortasında (Strangerland)

        15-Senden Bana Kalan

        Diğer Yazılar