Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        69. Cannes Film Festivali’nin ilk iki gününde “Sieranevada”, “Staying Vertical” ve “I, Daniel Blake” görücüye çıktı. 12. kez yarışmada boy gösteren Ken Loach ile bu şansı ilk kez yakalayan Cristi Puiu ve Alain Guiradie… An itibarıyla Altın Palmiye’nin favorisi “Sieranevada”.

        “SIERANEVADA”: AÇILIŞ SEKANSIYLA HATIRLANACAK

        Romen Yeni Dalgası’ndaki çıkışın meyvesi bu yıl iki yarışma filmiyle alınacak. Açıkçası her iki eser de Fransız ortak yapımı. Ama bu durum bizi şaşırtmıyor. Zira Cannes, bu sayede ‘Altın Palmiye’ markasından daha iyi yararlanabiliyor. Cristi Puiu, akımın iddialı olmak için sinemaya girmiş ismi…

        İlk uzun metrajını 2001’de imza atmıştı. Ama esasen “Bay Lazarescu’nun Ölümü” (“Moartea Domnului Lazarescu”, 2005), “Aurora” (2010), “Üç Oyunculuk Egzersizi” (“Trois Exercises d’Interpretation”, 2013) gibi 2.5 saatin altına düşmeyen ağır sanat filmleriyle biliniyor. “Sieranevada”, Romanya’da geçen ama politik damarını Fransa’dan seçen bir eser. Aslında görüntü yönetmeni Barbu Balasoui, filme çok iyi başlıyor.

        Sokakta alınmış plan sekans, tek bir pan hareketinin ne kadar vurucu olabileceğini gösteriyor. Ardından bir kadın ile bir erkeğin arabadaki konuşmaları, arka koltuktaki açıdan tek bir sıçramalı kurguyla iyi veriliyor. Ama gelin görün ki buradan sonra iki saatlik bir ‘Puiu şoku’ bizi bekliyor. Elbette ana akıştan kopmak, dramatik aksiyonu reddetmek, çatışmalardan uzak durmak için Godard gibi yönetmenler de bir evin içine sıkıştırabilir seyirciyi. Bu yöntemin örnekleri var.

        Ama “Sieranevada”da, 15 ila 135. dakikalar arasında sanatın yerini anlamsız gevezelikler alıyor. İçine din, suç, ölüm ve Charlie Hebdo’nun dahil olduğu bir aile yemeği izliyoruz. Ama misal Vinterberg’in “Şölen”i (“Festen”, 1998) kadar çarpıcı ve tutarlı değil olup bitenler. Balasoui, iç mekanda pan hareketiyle genel plan alamayan kamerayı gözümüze sokuyor. Diyalogların baskınlığına karşı çıkmadan her şeyi oluruna bırakarak sakin uzun planlar oluşturuyor.

        Ozu’nun konuşan karakterleriyle ile Rohmer’in görsel inatçılığını birleştiriyor. “Sieranevada”yı fazla iddialı durmak baltalıyor. Ama yine de filmde Puiu’nun içindeki sinema duygusunun yükseldiği anlar mevcut. Hebdo meselesinin tek bir radyo dinleme sahnesiyle halledilmesi yama duruyor. Film, ortak yapım olduğu için bu püf noktası araya sıkıştırılmış gibi. Öte yandan Bay Lazarescu’daki hastaneden araç bekleme sürecinin anlamsızlığının bir benzeri var burada. Kara komedi ise yine yetkin değil, Porumboiu’nun işlerini izleme arzusu yaratıyor. Puiu, bu filmle de kendi akımının en çok şişirilen yönetmeni olarak anılmayı hak ettiğini kanıtlıyor. Ama bir iyiye gidiş var.

        “STAYING VERTICAL”: GÜLÜNÇ BİR CİNSEL İSTİSMAR FİLMİ

        Cesur eşcinsel sinema ürünü “Göldeki Yabancı” (“L’Inconnu du Lac”, 2013) ile tanınan Alain Guiraudie’nin saf Fransız filmi… Doğanın göbeğinde, çayırların içinden geçen natüralist bir yönetmenin varoluşu esas mesele. Ama başroldeki zayıf oyuncusu Damien Bonnard’dan başlayarak adeta ‘Emmanuelle’in erkekli versiyonuna dönüşmüş “Staying Vertical” (“Rester Vertical”). İşin trajiği onun diğer oyuncuları da ‘hayali’ kisvesi altında ‘çaylak’ durmaya sevk etmesi.

        ‘Porno mu, cinsel istismar filmi?’ sorusunu baştan itibaren devreye giriyor. Bunun en önemli sebebi Guiraudie’nin rahatsız edici sahneler kullanmak için çok kasması. Cinsel organ yakın planları, kesilen kuzular ve daha nicesi… Bunu yaparken dramatik yapının işleyişi pembe dizi kırılganlığına kayıyor. Bebek doğumunu göstermek, ‘irkiltmek’ dışında neye fayda ediyor orası da tam bir muamma.

        “Staying Vertical” iddialı isminin altını dolduramayan gülünç bir film. Fransız sinemasının sınırları zorlama arzusunu ‘mizah’la yorumlayabilmiş olsa ciddiye alınabilirmiş. Ama burada ruh hali bir yerden sonra fazlasıyla ucuz, anlamsız ve sapkınlıkla ilişkili hale geliyor.

        Kadınlarla, eşcinsellerle, hayvanlarla iletişim kuran ana karakter, ‘doğada yürüyen ayrıksı bir adam’dan öteye gitmiyor. Minimalist bir auteur’e dönüşen Bruno Dumont’da eleştirilen ‘saf cinsellik’ Guiraudie’de fazlasıyla var. Ama buradaki kullanım “Göldeki Yabancı”da gördüğümüz gibi yerli yerine oturmuyor. Aksine görsel kalitesi sınırlı bir cinsel istismar filmi izliyoruz. Fazla ciddiye alınmış açılış ve kapanışla birlikte alay edilesi görüntüler yumağıyla uğurlanıyoruz salondan... Üstelik film, 2.35:1 sinemaskop formatında çekilip çamur gibi renkleri gözümüze sokuyor.

        “I, DANIEL BLAKE”: LOACH’UN İNADI SÜRÜYOR

        Haziran’da 80 yaşına girecek Ken Loach ise “I, Daniel Blake”de Paul Laverty’yle 13. kez bir araya geliyor. Birbirlerinin bütün hareketlerini bilmenin bıkkınlığa yol açtığına şahitlik edebiliyoruz burada. Bir heyecan şart! Dave Johns’un Dan karakteri için yapılan çalışma fena değil. Ama sinematografik açıdan sanki hala De Sica’nın siyah-beyaz dünyada kalan üslubunun ilkelliği görülüyor. Kameranın sabit durma ve sallanma konusunda esnek olamaması ise yönetmenin yaşlılık dönemine girdiğini kanıtlıyor.

        “I, Daniel Blake”, asla formda bir Loach filmi değil. Hatta onun kariyerinin en zayıfları arasına yerleşmeyi hak ediyor. Ama ana karakterle beraber hüzünlenmeye yol açan duygusal finaliyle de aslında özdeşleşen seyirciye istediğini veriyor. Hem bürokrasiyi eleştiriyor, hem umudu tükenen bir adamın dramını yansıtıyor.

        I, DANIEL BLAKE: 3

        SIERANEVADA: 4.5

        STAYING VERTICAL: 2

        Diğer Yazılar