Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kerem Akça, Karlovy Vary yarışmasından üç filmi ele aldı

        1 Temmuz’da start alan Uluslararası Karlovy Vary Film Festivali’nde dün Jean Reno’nun basın toplantısı ve ödül takdimi, Charlie Kaufman’ın ise KVIFF sohbeti vardı. Kristal Küre için yarışan üç filmi de izleyebildim: “Zoology” ve “The Teacher” Orta-Doğu Avrupa sinemasının mizah anlayışını taşırken, ortak yapım “The Next Skin” ise melez olmasının mağduru gibiydi.

        “ZOOLOGY”: GÜNÜMÜZ TOPLUMUNUN HAYVANLAŞMA POTANSİYELİ

        Ivan I. Tverdovsky, 2014’te ‘East of the West’ yarışmasında zafere ulaştığı Karlovy Vary’ye ikinci filmiyle dönüyor. Bu kez Kristal Küre için şansını deniyor. “Zoology” (“Zoologia”), hayvan sevicilik meselesinin etrafını bir metaforla donatıyor. Hayvanat bahçesinde çalışan orta yaşlı bir kadının dramına da bu damardan bakıyor. Masha Tokerava tabiri caizse tanımsız bir performans sergiliyor.

        Bu dışlanan kadının arkasında çıkan kuyruğun gerçek olduğuna ilk olarak hastanede tanıklık ediyoruz. Doktor-hasta ilişkisi üzerinden de bir iç gerilim akıyor. Bir türlü bu durumu kabullenemeyen tiplemenin aslında ‘seks sahnesi’nde bile ‘fantezi’ ile tatmin olması klişeleri yıkıyor. ‘Bu ne?’ denmesi gerekirken erkeğin böyle bir eğilimde bulunmaması absürd ve kara komedi öğelerini devreye sokuyor. Film, zamanla Ulrich Seidl’ın “Kedi Kadın”ı (“La Féline”, 1942) çektiğine inandırıyor bizi…

        Ama ‘insan-hayvan ilişkisi’ne olağandışı tarafından bakan “Seks İtirafları” (“Sleeping Dogs Lie” (2006), “Zoo” (2007) gibi yakın tarihli yapıtlarla akrabalık bağı da var. Bu sene izlediğimiz iddialı, vahşi ve cesur kurt kız tanımıyla şaşkına çeviren “Vahşi”nin (“Wild”, 2016) bu kadar yakın olması filmin ‘pembe dizi gibi’ durmasını sağlıyor. Olabildiğince cüretkar girişe karşın, dengeli sıçramalı kurgu kesmelerinden beslenen Aleksandr Mikeladze’nin el-omuz kamerası çıtanın yükselmesini engelliyor. Gözlemcilik tutarlı bir şekilde olup bitenlerin gerçekliğine şaşkınlıkla inanmamıza yarıyor.

        Finali ve cinsel içeriği düşünürsek ‘cesur’, ‘mesafeli’ ve ‘ironik’ olabilmek ise yönetmenin adına bambaşka bir vizyon getiriyor. Rus sinemasından değerli bir ismi tanımamızı sağlıyor… İlerleyen dönemdeki işlerinde üzerine koya koya gidecektir Tverdovsky.

        FİLMİN NOTU: 5.5

        “THE TEACHER”: OLGUN BİR SOSYAL TAŞLAMA

        Çekoslovakya’nın normalleşme döneminde geçen bir Jan Hrebejk eseri... 1983’te Bratislava’ya atanan ve öğrencileri yoldan çıkaran ‘kötü niyetli bir öğretmen’i, ‘komünizmin tetikçisi’ olarak alegorik bir dile malzeme ediyor. Belki de en sıra dışı öğretmen-öğrenci ilişkisi filmini deneyimlememizi sağlıyor. Yönetmen, kamerasını kullanırken zoom’dan da uzak durmuyor, ne sabit açıları ne de ana akım anlatıyı izliyor. Kendi geleneğindeki ‘sosyal taşlama’yı kostümlerin, alaycı karakterlerin ve sanat yönetiminin öne çıktığı bir üslupla kavrıyor.

        Hınzır yaklaşımıyla “The Teacher” (“Ucitelka”), gençler için Wes Anderson’ı akla getirecek, ama temelde Çek komedisi damarlı bir çalışma. Çek Yeni Dalgası’nın erken dönem örneklerine, Jiri Menzel’e, Milos Forman’a (“Kara Peter”, “Koşun İtfaiyeciler”) kadar uzanabilir işin ucu… Buradan da aslında filmin tarihi dokudan rengarenk bir sanat yönetimiyle çıkardığı ‘retro ve masalsı doku’ anlam kazanıyor.

        Döneminde bir krizi perdeye taşıyan keskin bir sistem eleştirisi sunan “The Teacher”, aile yaşamını altüst eden öğretmen tanımıyla Jake Kasdan’ın “Kötü Öğretmen”indeki (“Bad Teacher”, 2011) Elizabeth Hasley’yi (Cameron Diaz) hatırlatıyor. Ama onun sululuğuna yanaşmayıp sima olarak “Donnie Darko”nun (2000) Kitty Farmer’ı (Beth Grant) ve “Hanging Rock’ta Piknik”in (“Picnic at Hanging Rock”, 1975) Mrs. Appleyard’ıyla (Rachel Roberts) daha yakın akraba gibi... Ev içindeki sekanslar büyük oranda diyaloglara bel bağlayınca enerjisinden bir şeyler kaybediyor film. “Sitcom” (1998) kadar zalim durmaktan ziyade “Evde”yle (“Dans La Maison”, 2012) akrabalığını güçlendiriyor.

        Çek sinemasından son 20 yılda çıkan en önemli yönetmenlerden Jan Hrebejk, görebileceğimiz en hınzır ve katmanlı öğretmen-öğrenci ilişkisini, 80’ler sinemasındaki sitcom etkisiyle de destekliyor. Keskin geçişlerle aradaki bağları koparmadan sanat yönetiminin anlatıyı kavramasıyla dikkat çeken olgun bir çalışmaya imza atıyor.

        FİLMİN NOTU: 6.5

        “NEXT SKIN”: ‘PİRENELER’ FETİŞİZMİNE KAYKILAN ERGEN VAROLUŞU

        Isako Locuesta-Isa Campos ikilisinin yönetmenlik koltuğunda oturduğu, Sergi Lopez’in rol aldığı, sonunda Pablo Trapero’ya teşekkür edilen tuhaf bir film. “The Next Skin” (“La Propera Pell”) çok bariz ismiyle sembolik katmanların peşine düşüyor. Böylece yola bir ‘falso’ ile çıkıyor.

        17 yaşındaki Gabriel’in Pireneler’deki turistik açıdan çekici evine, dağ başına dönmesi, aslında ‘evine dönen yabancı’ formülünü devreye sokuyor. Bu kez ise babasının trajik kazasına sebep olmuş ve hafıza kaybından mustarip bir genç var. Bu malzemelerden rahatlıkla bir ‘film’ oluşturulabilir. Ama yönetmenler ‘karlı doğa’, ‘cinsel kimlik’, ‘çıplaklık’ ve ‘bunalım’ı üst üste rastgele serpiştirerek ‘kimlik bunalımı’na bir yön bulmaya çabalıyorlar.

        Bu ‘bilinçaltında her şey dağınık olabilir’ kolaycılığı, görsel açıdan bir destek de almıyor. Aksine ‘başka bir beden’ arayışı yarı yolda kalıyor. Tutarlı bir sinema dünyasına açılmıyor. Aksine her sahneyi ‘melez yapıyı belli ediyor’ şaşkınlığıyla izliyoruz. Emma Suarez’in de eklenmesiyle bu ‘ilginç’ durabilecek dramatik ambalaj, aksine olabilecek en farklı şeyleri bir araya toplama becerisini gösteriyor. Çok uluslu kadronun göstermelik albenisi derken sinemasal anlamda da bir dağ gezisinden farkı kalmıyor “The Next Skin”in.

        FİLMİN NOTU: 4

        Diğer Yazılar