Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        5 AĞUSTOS FİLMLERİ

        Sinema tarihinin bütçesine oranla en çok gelir elde eden köpekbalığı filmleri arasına giren “Karanlık Sular”, Jaume Collet-Serra’nın tıkır tıkır işlerken ‘sanal dünya’yı da ihmal etmeyen rejisiyle dikkat çekiyor. Çıkıştaki genç yıldız Blake Lively’nin tek kişilik şovu da görülmeye değer. Ama Anthony Jaswinki’nin mantık boşluklarından oluşturulmuş, tel tel dökülen senaryosu, sahicilik sorununa yol açıyor.

        1975’te Steven Spielberg’ün “Jaws: Denizin Dişleri” (“Jaws”) ile yepyeni bir canavar tanımı yarattığı biliniyor. Bu girişimi, ‘felaket filmi’ne teğet geçerken ‘toplumsal bir sorun’a dikkat çeken ve ‘tutucu’ durabilen klişe bir formül uyguladığı için onun filmografisinde hatırı sayılır bir yere koymam. Ama kabul etmeliyiz ki bu ‘katil köpekbalığı’ tasviri, yönetmenin B-tipi öğeleri gerçekçi, dramatik ve A sınıfı hale getirme ivmesinin başlangıcına işaret ediyordu. Öncesinde 70’ler ruhuna uygun çekilmiş işlere imza atan yönetmen, bu filmin 7 milyon dolarlık bütçeye 260 milyon dolar gelir getirmesiyle neredeyse kırılması zor bir rekora imza attı.

        SON 40 YILIN EN İYİSİ ‘MAVİ KORKU’

        Şimdilerde bu rakam ‘enflasyon’la gözden geçirilince 1 milyar doları geçiyor ve ABD’nin tüm zamanlarında yedinci sıraya yerleşiyor. ‘Jaws’la hem deniz korkusunun artması, hem de bu konuda sayısız filmin üremesi şaşırtıcı değil. “Orca: Denizin Aslanı” (“Orca The Killer Whale”, 1977), “Pirana” (“Piranha”, 1978) bunların en beğenilenleriydi. Yeni milenyumda ise ‘Shark Attack’, ‘Sharknado’, ‘Mega Shark’ gibi video raflarında hit olan seriler, hatta bataklıkta, plajda avlanabilen kült köpekbalığı tanımları çıktı.

        Aslında arada ciddiye alınan denemeler var. Renny Harlin imzalı “Mavi Korku” (“Deep Blue Sea”, 1999), “Jurassic Park” (1994) ve “Titanik”i (“Titanic”, 1997) birleştiren bir tanımla alt-alt türün aksiyon tarafını güçlendirdi. Denizin ortasında izole edilmiş bir tesiste üreyen ‘kuvvetli köpekbalıkları’ ile halkı selamladı. Böylece demodeleşen yaratığın vukuatları daha inandırıcı hale gelirken, kapitalizm eleştirisi de çarpıcı olabiliyordu.

        “Açık Deniz” (“Open Water”, 2002) ve “Katil Köpek Balığı” (“Shark Night”, 2011) sonraki 16 senede en ciddiye alınan işlerdi. İlkinde Chris Kentis, meseleyi ‘dalış’ mesleğinin üzerine yerleştirerek, denizdeki ‘survival film’ (‘hayatta kalma filmi’) mantığına yüklenip, “Blair Cadısı”nın (“The Blair Witch Project”, 1998) ekmeğini yiyen bir el-omuz kamerasına kaydı. Vasat bir denemeydi.

        İkincisinde ise yavru köpekbalıkları, işin klişe macera damarını yıkıp üç boyutta korkuyu arttırdı, yani ‘Jaws’un üçüncü filmindeki eğilimi tekrarladı. Boyutsuz senaryoya karşın, Amerika’da bir kesimin cahil büyütülmesini eleştirmesi, cinayeti kaydetme meselesiyle günümüze uyum sağlaması ve gece sahnelerine yüklenip görsel efektleri iyi kullanmasıyla dikkat çekti. Korkuda idmanlı David R. Ellis fena bir iş çıkarmıyordu.

        KADRAJIN ÖNYÜZÜNE SANAL ESTETİK

        Jaume Collet-Serra, “Mumya Evi” (“House of Wax”, 2005), “Evdeki Düşman” (“Orphan”, 2009), “Kimliksiz” (“Unknown”, 2011) gibi sürpriz finalleriyle dikkat çeken işlerle çıkış yaptı. Futbol filmi “Goal II: Living the Dream”de (2007) memur ruhunu kanıtladı. Son iki filminde ise Neeson ile çalıştığı aksiyon filmleriyle seviyeyi düşürdü. Burada ise kaldığı yerden, 2011’den geri alıyor, zayıf senaryolara karşın iyi çekilmiş tür filmleri üretmeyi sürdürüyor.

        “Karanlık Sular” (“The Shallows”, 2016), açılıştan kapanışa iyi planlanmış, tek karakter odağına karşın sıkmayan soluksuz bir 86 dakika sunuyor. Blake Lively’nin gözünden iPhone’daki dijital galerinin görüntü bindirme olarak kullanılması, telefonla canlı konuşmaların ekran bölme tekniğine kayması derken, bunlara denizdeki kayıt cihazı, suların yükseleceği tarihi tutan kol saati de destek veriyor. Kadrajın önyüzünü iyi kullanıyor yönetmen.

        SÖRF FİLMİ İLE KÖPEKBALIĞI FİLMİNİ BULUŞTURAN BİR MELEZ ŞABLON

        “Non-Stop”la (2014) birlikte ‘sanal doku’ya bu kadar değer verdiği ikinci eserine imza atıyor. Film, zaman zaman bir bilgisayar oyununun aşamalarını andırıyor. Ama o noktada çok tutarlı durmuyor. Gerçek bir hikayeden yola çıkan ‘hayatta kalma filmi’ “127 Saat”in (“127 Hours”, 2010) YouTube estetiğiyle yakaladığı vizyon sahibi denemeyi tekrarlayacak cesarette değil. Bir Danny Boyle özeni yok.

        Aksine bir yerden sonra stüdyo filmi çektiğini anlıyor Collet-Serra. Yavaş çekimle, devamlılık kurgusuyla, denizin renginin işlenmesiyle iş bitiriyor. Gerilimin dozunu iyi ayarlıyor. Kadının yaralanmasıyla, denizanaları ve köpekbalığıyla mücadelesiyle irkiltiyor. John Milius’un tarihsel değeri olan sörf filmi “Big Wednesday” (1978) ile “Jaws: Denizin Dişleri”ni, ya da bu spor filmi alt türünü kadın ana karakterli hale getiren John Stockwell’in “Büyük Dalga”sı (“Blue Crush”, 2002) ile “Jaws: Denizin Dişleri”ni birleştirme çabası da takdire şayan. Zira daha önce spor filmi ile katil köpekbalığı filmini bir araya getiren bir film görmemiştik.

        PROJE PLANLAMASINA HARCANAN VAKİT SENARYOYA HARCANMAMIŞ

        “Karanlık Sular”ın bu şablon denemesi dikkat çekici. Bu sayede Bigelow’un ‘sörf filmi’ ile ‘soygun aksiyonu’nu buluşturan “Kırılma Noktası”na (“Point Break”, 1991) da ‘kuzen’ gelmiş oluyor. Bu koldan ilerlersek de aslında bir saat boyunca, ‘öteki’yi göstermeden ilerleyip gerçekçi duruyor film. Arada ekran bölme tekniğini devreye sokan bilgisayar oyunu aşamalarıyla bizi geriyor. Bunun ötesinde oyalıyor. Ama zamanla “Kıyamet Gecesi”ndeki (“Vanishing on 7th Street”, 2010) sıkıntılı senaryosuyla bilinen Anthony Jaswinski’nin mantık boşluklarından oluşturulmuş metnine takılıyor. “Yakın Tehdit” (“Domestic Disturbance”, 2001) ile “Yeter”le (“Enough”, 2002) çekişecek senaryo tel tel dökülüyor.

        Jaswinski’nin yaptığı hiçbir hamle gerilimi desteklemiyor: Ne akşam bir anda çekip giden iki Meksikalı karakter, ne bir anda beliren alkolik Meksikalı karakter, ne köpekbalığına yem olmadan daracık alanda sığınacak yer bulabilen Lively... En tuhafı da Nancy’nin (Lively) ‘feminist’ olduğu için bütün hastane işlemlerini, yaraya yapılacakları bir çırpıda halletmesi, sörfçü ruhla köpekbalığını alt etmeyi doğuştan öğrenebilmesi.

        VİDEO PİYASASINA KAYILAN DÖNEMDE BİR ŞANS

        Aslında bir türlü gece olmaması, ve her anda bir ışık görmemiz, denizin altından alınan genel planları da anlamsız hale getirebiliyor. Ortaya çıkan kuşun gerçekliğine inanmak da kolay olmuyor bu sayede. Zaten ABD’den Latin Amerika’ya geçiş muğlaklığı, eski model bir ‘kötülük oradan gelir’ kolaycılığı, ırkçılığı getiriyor.

        Lively’nin atladığı aşamalardan iki-üç tanesinin ekran bölme tekniğiyle kadraja sokulan kronometre yoluyla ‘bilgisayar oyunu estetiği’ni harekete geçirdiği söylenebilir. Ama “Koş Lola” (“Lola Rennt”, 1998), “127 Saat” gibi inatçı bir estetik yok. Lively’nin detay planlarına, yakın planlarına odaklı, gerçekçiliği denizin altına inince daha da güçlendiren bir film karşımızdaki.

        “Karanlık Sular” sanki “Jaws: Denizin Dişleri”nin sarışın bir kadının akşam saatlerinde köpekbalığına yem olduğu açılış sekansının uzun metrajlı versiyonu gibi. ‘Hayatta kalma filmi’ damarlı sörf filmi-katil köpekbalığı filmi kırması şablon şaşırtıcı. Ama “Jaws: Denizin Dişleri”ni ve “Mavi Korku”yu sollayamıyor. David R. Ellis’in “Katil Köpek Balığı” ile rekabete giriyor.

        Alandaki işlerde video piyasasındaki seri üretimin arttığı bir devirde görsel zekasıyla ise kurtarıcıya dönüşüyor Collet-Serra. Lively de tek başına döktürerek, sürekli yaralanmasına karşın performansındaki sahiciliği kaybetmeyerek dikkat çekiyor, saygıyı hak ediyor. 1987’li oyuncunun yükselişini anlatan bu rol, Oscar’lı Jennifer Lawrence’la rekabet girilmesi gereken dönemde büyük bir şans.

        FİLMİN NOTU: 5.5

        Künye:

        Karanlık Sular (The Shallows)

        Yönetmen: Jaume Collet-Serra

        Oyuncular: Blake Lively, Oscar Jaenada, Angelo Jose, Sedona Legge

        Süre: 86 dk.

        Yapım yılı: 2016

        ‘ÇÜRÜK ADAM’IN ALAMETLERİ

        ‘Lanetli ev’ motifiyle kafayı bozan bir sinemacının senaryo, reji ve kurgu katkısıyla üretilmiş bir korku filmi. “Kabustan Gelen”, Flanagan’ın profesyonel oyuncularla çalıştığı ilk film olarak Kate Bosworth ve Jacob Tremblay’den güç alıyor. Ama yaratıcı görsel efektler mizansen kurma zaaflarını örtemiyor.

        “Absentia” (2011) ve “Göz” (“Oculus”, 2013) ile sevilen Mike Flanagan, aslında her şeyi ucuza getiren bir yönetmen. Perili ev motifine, doğaüstü öğelere kafayı takmış bir isim. Ama güzel fikir bulsa da işin görsel ambalajını ‘dizi’ mantığına kaydırıyor. Kurgusunu da kendi yaptığı filmlerle birlikte ‘çöp (trash) korku’ konusunda egzersize yol açarken, alan bulduğunda mono ses efektleriyle kafa şişirebiliyor.

        RUH, MİZANSEN VE TEMPO EKSİKLİĞİ

        “Kabustan Gelen” (“Before I Wake”, 2016), mizanseni üzerine kafa yorulmadan çekilmiş bir tür filmi. Flanagan’ın ABD’de yine bu yıl vizyona giren klişe ‘eve giren yabancı gerilimi’ “Hush”ın (2016) problemleriyle paralellik kuruyor. Yönetmen büyük oranda efektlere bel bağlıyor. Korku sinemasının ustalarından William Castle’ın “13 Hayalet”ine (“13 Ghosts”, 1960) görsel gönderme bir ‘saygı duruşu’ getirse de onun ötesinde ‘yaratık-insan kırması oluşum’un vukuatlarına bakılıyor.

        Bu açılımla birlikte masalsı/doğaüstü korku filizleniyor. ‘Çürük Adam’ ya da ‘Kanser Adam’ adıyla anılabilecek bir varlık, kelebeklerle ortaya çıkıyor. “Sonsuz Aşk”taki (“Dragonfly”, 2002) kitsch yusufçuktan daha yaratıcı. Ama filmin ruh ve reji eksikliği çok belirgin. Tremblay’nin canlandırdığı evlat edinilen çocuğun öte dünyayla ilişkisinde çerçeveler ‘görsel efektler gözüksün yeter!’ düşüncesiyle halledilmiş.

        BOSWORTH DİRENİYOR DİĞERLERİ SEYREDİYOR

        Atmosfer adına bir şey olmayınca “Göz”ün de ortak senaristi Jeff Howard’la birlikte ‘senaristlik’te ilerlemesi daha faydalı diye düşünüyoruz Flanagan’ın. Sinematografi genel ışıklandırma prensiplerine uysa da, onun pozisyonda hiç kullanılamıyor. Thomas Jane’in “Mavi Korku” (“Deep Blue Sea”, 1999), “İnfazcı” (“The Punisher”, 2004) gibi aksiyon filmlerinden bu noktaya, camp eğlence malzemesine dönüştüğü uzun saçlı halleri ise evlere şenlik.

        2000’lerin başında çıkış yapsa da bir türlü istediği yere gelemeyen yetenekli oyuncu Kate Bosworth direndiğinde, ‘gözetleyici’ konuma geçtiğinde atmosfer problemiyle devre dışı kalıyor, idare eder hale geliyor. Flanagan’da gelişme var, bütçe yükseldikçe, profesyonel oyuncularla çalıştıkça iyi bir noktaya ulaşabilir. Ama aynı sene içinde ABD’de hem Universal için çektiği ‘Ouija’ devam filmi, hem “Hush”, hem de “Kabustan Gelen”in vizyona girmesi, tek bir projeye ayrılan sürenin, verilen emeğin azlığına dair şüphelerimizi haklı çıkarıyor.

        FİLMİN NOTU: 4

        Künye:

        Kabustan Gelen (Before I Wake)

        Yönetmen: Mike Flanagan

        Oyuncular: Kate Bosworth, Jacob Tremblay, Thomas Jane, Annabeth Gish

        Süre: 97 dk.

        Yapım yılı: 2016

        VASAT TÜRK POLİSİYESİ DE LAZIM

        Sadece cesaretli bir konuyu ele almasıyla hatırlanan “Teslimiyet”le sinemaya giren Emre Yalgın, burada ilk filminin üzerine koyuyor. “Emanet”, bizi Türkiye’de ‘araştırmacı polis’ olabileceğine inandıran ender polisiye filmlerden. Aksiyon için kasmaması ve Turgul’un görsel üslubunu izlemesiyle sınıfı geçse de, zamanla yarı teatral-yarı TV yapımı bir tür filmine dönüşüyor.

        Bu topraklarda ‘polisiye filmi’ denince zihnimizde çok da matah şeyler canlanmıyor. TV ekranındaki ‘Behzat Ç.’ belki de en hit olan güncel örnek. Ama “Av Mevsimi” (2010), “Patlak Sokaklar: Gerzomat” (2012), “İtirazım Var” (2014) gibi mizahı da kullanan zeki tür denemeleri başarılı olabiliyor. Hollywood grameriyle dikkat çekip prototipleriyle gülünç duran seri katil filmi “Beyza’nın Kadınları” (2006) da unutulmalı.

        POLİSİ İNANDIRICI DURAN TURGUL USULÜ POLİSİYE

        “Emanet”te Emre Yalgın bu dezavantajla yola çıkıyor. Ama merkeze yerleşen ‘polis tipi’ni sıradan bir halk insanına çevirerek, aslında aşırı ciddi araştırmalardan ziyade insaniliği öne çıkarıyor. “Eylül” (2011) ve “Üç Yol”da (2013) sanat filmi algısının içinde mimiklerinden konuşmalarına kadar trajik duran Turgay Aydın, kötü adama can veriyor.

        Koray Şahinbaş ‘komiser’e, Tayanç Ayaydın ‘kahraman güvenlik görevlisi’ne yakışmış. Açıkçası “Toz Ruhu” (2014) ve “Kalandar Soğuğu”nun (2015) görüntü yönetmeni Cevahir Şahin, kaydırmalı uzun planlarda ‘vinç’, ‘dolly’ veya ‘steadicam’i iyi kullanıyor. Turgul’u andıran polisiye ezberi bu sayede oyunculuklara, diyaloglara ve koyu renklere bel bağlıyor.

        ZAMAN GEÇTİKÇE ZAAFLARI AÇIĞA ÇIKIYOR

        Ama arka plana bakınca sanat yönetiminin hiçbir şekilde elden geçirilemediği, kurgunun ise kesme yaparken ‘iki sahneyi bağla işte!’nin ötesinde bir planlamayla yansıtılmadığı çok açık. Yalgın “Teslimiyet”te (2010) neredeyse işlenmemiş görüntülerle, Taksim’in arka sokaklarından bir travesti öyküsü anlatmıştı. ‘Yola başlangıç’ niteliğindeki film cesaretiyle dikkat çekmişti. Burada ise sinemacı konsantrasyonunu biraz daha arttırıyor. Öncelikle aksiyonu asgariye indirgemek avantaj olmuş.

        Fakat mizansenler bir yere kadar tutarlı dursa da, yavaş yavaş ‘tiyatro sahnesi’ ve ‘TV ekranı’na kayıyor. Küçük bir kız için mafyayla girilen mücadele, senaryodaki bariz zaaflarla noktalanıyor. Müzik için tek bir enstrümandan alınan ezgiler profesyonelliği bozuyor. Ayaydın ve Şahinbaş iyi, Aydın yine şaşkınları oynuyor. Kabul etmeliyiz ki “Emanet”, türünde birçok yerli filmin üzerinde. “Ejder Kapanı” (2010) ve “Pars: Kiraz Operasyonu” (2007) gibilerini solluyor, ama 97 dakikaya yaklaştıkça ivmesini kaybediyor.

        FİLMİN NOTU: 4.1

        Künye:

        Emanet

        Yönetmen: Emre Yalgın

        Oyuncular: Tayanç Ayaydın, Turgay Aydın, Koray Şahinbaş, Elena Viunova

        Süre: 97 dk.

        Yapım yılı: 2016

        KLİŞE BİR ŞEHİR MACERASI

        ‘Çılgın Hırsız’ serisini başlatan ekibin son ürünü bir ‘hayvan animasyonu’... Ev hayvanlarının görmediğimiz taraflarına, kafa seslerine ve özel hayatlarına konsantre olan “Evcil Hayvanların Gizli Yaşamı”, açılış bölümünün ardından çekiciliğini kaybediyor. Klişe bir şehir macerasına dönüşüp ele aldığı tiplerin sıradanlığını yüzümüze çarpıyor.

        Sinemada ‘hayvan animasyonu’ kavramının demodeleşmesinin üzerinden yıllar geçiyor. Ama Hollywood, bu sevimli yaratıkların etinden sütünden faydalanmayı sürdürüyor. 2001’de başlayan ‘Kediler ve Köpekler’ (‘Cats & Dogs’) ile furya yeni milenyumda ‘live-action animasyon film’ alanına kaymıştı aslında. Arada ise farelerin, deniz hayvanlarının, arıların şehirlerinin yaratıldığını gördük. Elbette ‘Madagaskar’ (‘Madagascar’) gibi sempatik seriler keyif verdi. Ama genelde insan ile hayvan karakterlerin iç içe geçmesi, kitlenin olgunlaşması hedeflendi.

        FİKİR KEYİFLİ AMA KARAKTERLER ÖZGÜN DEĞİL

        “Evcil Hayvanların Gizli Yaşamı”nda (“The Secret Life of Pets”, 2016) Chris Reynaud-Yarrow Cheney ikilisi, “Zootropolis: Hayvanlar Şehri” (“Zootopia”, 2016) ile aynı yılın içinde bu yolun yolcusu. Illumination Entertainment’ın Dr. Seuss distopyasında alternatif bir ‘ormanların kralı’ yaratan “Loraks”tan (“The Lorax”, 2012) ‘Çılgın Hırsız’ (‘Despicable Me’) serisine kadar anti-kahraman yaratıcılığına alışmıştık. Bu animasyonlarda ortak yönetmenliği bırakmayan Reynaud, bu kez yanına yapım tasarımcısı Cheney’i alıyor. Kedisinden köpeğine, şahininden kuşuna kadar bir ‘ev hayvanları ordusu’ bizi selamlıyor.

        Elbette buradaki çizimlerle ilgili bir sıkıntımız olamaz. Hatta evimizdeki hayvan türlerinin nasıl bir karaktere sahip olduğunu, arkamızdan ne işler çevirdiğini, içlerinden neler geçirdiğini bilmek de keyifli. Ama bu fikir 20 dakika sonra kendini klişe bir Manhattan macerasına ve dostluk hikayesine bırakıyor. Sokak köpeği ile ev köpeğinin sevgi dolu halleri yaratıcı fikrin heyecanından uzaklaştırıyor bizi. “Leydinin Aşkı” (“Lady and The Tramp”, 1955) yıllarına götürüyor.

        Böylece zaten ‘yine mi hayvan animasyonu?’ sorusuyla girdiğimiz seyir süreci, daha da düşündürücü hale geliyor. Elbette ilk 20-30 dakika ve son bölümdeki tespitlerle keyif veriyor. “Evcil Hayvanların Gizli Yaşamı”, “Kadınlar Ne İster?”in (“What Women Want”, 2000) kadınlar için yaptığını ev hayvanlarına uyarlıyor. Ama gerisi ‘Gru’, ‘Minyonlar’, ‘Loraks’ gibi dahiyane Illumination karakterlerini aratıyor.

        FİLMİN NOTU: 4.3

        Künye:

        Evcil Hayvanların Gizli Yaşamı (Secret Life of Pets)

        Yönetmen: Chris Reynaud, Yarrow Cheney

        Süre: 90 dk.

        Yapım yılı: 2016

        HAFTANIN EN İYİSİNİ DÜNYA PRÖMİYERİNDE İZLEYİP YAZMIŞTIM

        Refn’in modellerin dünyasını şık, plastik, pespaye, hipnotik ve kanlı bir kabusa sürüklediği filmi… Argento usulü “Bebekler Vadisi”, “Eaten Alive!”-“Mulholland Çıkmazı” kırması bir füzyon, korku-gerilim referanslarıyla sarhoş edecek bir parti seansı, beyazın gözleri kör edebildiği saykodelik bir fotoğraf çekimi ya da ‘neon ışığı’nın keskinliğinden beslenen yapma mankenler galerisi… Göz kamaştırıcı “Neon Şeytan”ı açıklamak kolay değil, ama izlemesi heyecan verici.

        Yazıma şu linkten ulaşabilirsiniz:

        FİLMİN NOTU: 7.4

        Künye:

        Neon Şeytan (The Neon Demon)

        Yönetmen: Nicolas Winding Refn

        Oyuncular: Elle Fanning, Christina Hendricks, Jena Malone, Bella Heathcote, Keanu Reeves, Karl Glusman

        Süre: 110 dk.

        Yapım yılı: 2016

        KEREM AKÇA’NIN VİZYON FİLMLERİ İÇİN YILDIZ TABLOSU

        Alamet-i Kıyamet: Tarikat: 4.5

        Alis Harikalar Diyarında: Aynanın İçinden: 3.1

        Ammar 2: Cin İstilası: 3.8

        Ana Yurdu: 5.6

        Arama Moturu: 3.6

        Arınma Gecesi: Seçim Yılı (The Purge: Election Year): 5

        Aşk Uğruna (Equals): 5.4

        Babaannem: 2.2

        Bekleyiş (L’attesa): 4.2

        Belgica: 4.5

        Ben Salvador Değilim: 1.9

        Benim Çılgın Düğünüm 2 (My Big Fat Greek Wedding 2): 2.5

        Bin Başlı Canavar: 5.7

        Bir Kadın + Bir Erkek (Un + Une): 5.1

        Denizdeki Ateş (Fuocoammare): 5

        Emicem Hospital: 4.5

        Evrim (Evolution): 8.1

        Eyvah Annemler Dağıttı! (Bad Moms): 3.8

        Fırtınalı Hayatlar (Genius): 6.7

        Frekans (Cell): 2.5

        Hain (Our Kind of Traitor): 5.2

        Hatırla (Remember): 5

        Hayalet Avcıları (Ghostbusters): 2.7

        Hitchcock/Truffaut: 7.3

        Hitler’e Suikast (Elser): 3.5

        Işıklar Sönünce (Lights Out): 3

        İnatçılar (Hrutar): 5.1

        Jason Bourne: 5.9

        Kanlı Girdap (The Ghosts of Garip): 0.8

        Kim Kadın Kim Koca (Ki and Ka): 1.8

        Korku Seansı 2 (The Conjuring 2): 5.5

        Kördüğüm (Maggie’s Plan): 3.8

        Kurtuluş Günü: Yeni Tehdit (Independence Day: Resurgence): 5.1

        Lanetli Çocuk (The Boy): 6.1

        Merkezi İstihbarat (Central Intelligence): 2.6

        Midnight Special: 5.8

        Mike ve Dave: Ah Bir Sevgili Yapsak (Mike and Dave Needs Wedding Dates): 4.3

        Muna: 2.5

        Ninja Kaplumbağalar: Gölgelerin İçinden: 5

        Özel Kargo (Precious Cargo): 1.9

        Para Tuzağı (Money Monster): 5.5

        Prensim (Mon Roi): 4.5

        Sen Benimsin (A Bigger Splash): 3.5

        Senden Önce Ben (Me Before You): 3

        Sihirbazlar Çetesi 2 (Now You See Me 2): 3.6

        Simülasyon (The Call Up): 4

        Soygun (Braqueurs): 5

        Siyahın Elli Tonu (Fifty Shades of Black): 4.6

        Sultan: 4.9

        Şeytanın Çocukları: El-Ebyaz: 3.5

        Şeytanın Oyuncakları (Worry Dolls): 0.9

        Şimdi Nereyi İşgal Edelim? (Where to Invade Next): 6.7

        Tarzan Efsanesi (The Legend of Tarzan): 6.3

        The BFG: 6.1

        Üç Harfliler 3: Kara Büyü: 2.7

        X-Men: Apocalypse: 5.4

        Ve Panayır Köyden Gider: 4.5

        Vurgun (The Trust): 3

        Warcraft: 6

        Zootropolis: Hayvanlar Şehri (Zootopia): 6.2

        Not: Yıldızlar, 10 üzerinden verilmektedir.

        Diğer Yazılar