Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Joe Biden, Başkan Yardımcılığı görevinin son döneminde, 2016 yılında Türkiye’ye 2 kez geldi.

        İlki Ocak ayında 2 günlük kapsamlı bir program, diğeri 15 Temmuz’dan 9 gün sonra 24 Temmuz’daki ‘geçmiş olsun’ ziyaretiydi.

        Biden’ın 22 Ocak 2016’daki ziyaretinin yakın tanıklarından biriyim çünkü Joe Biden’a eşlik eden eşi Jill Biden ile özel bir röportaj yapmıştım. Hatta 2 gün boyunca, İstanbul’daki programlarında yanındaki tek gazeteci bendim.

        Röportaj teklifi ABD Büyükelçiliği basın bürosundan gelmişti ve tek şartı vardı; güncel siyasi konulara girilmeyecek. Zaten Jill Biden kendi halinde bir ‘second lady’ idi. İngilizce öğretmenliği yapıyordu. Öğrencileri başkan yardımcısının eşi olduğunu anlamasın diye soyadını okulda kullanmayan mütevazı bir kişilikti.

        Joe Biden’ın ilk eşi Neilia Biden’dan olan oğlu Beau, kısa bir süre önce beyin kanserinden yaşamını yitirmişti. Joe Biden bu nedenle Başkanlık yarışına katılmaktan vazgeçmişti. Jill Biden’ın üzerinde de o hüzünlü hava seziliyordu.

        Suriyeli mülteciler tarafından açılan bir kitabevi, Ortaköy'de bir okul ve İstanbul Modern ziyaretlerinden oluşan, Karaköy’de baklava yiyerek sonlanan sade bir program yapılmıştı.

        Ben Jill Biden’a iki gün boyunca son derece ‘soft’ sorular sorarken, Joe Biden cephesinde farklı bir program akıyordu.

        REKLAM

        Biden, hükümet ile resmi görüşmelerinin yanı sıra yarı sivil başka görüşmeler de koymuştu.

        Bir grup bölge milletvekili ile Kürt meselesi üzerine bir yuvarlak masa toplantısı yapmıştı.

        Sonra da, aralarında gazeteciler Kadri Gürsel ve Aslı Aydıntaşbaş, öğretim üyesi Prof. Dr. Yaman Akdeniz, Osman Kavala'nın da bulunduğu sivil toplum kuruluşları temsilcileriyle buluşarak basın ve ifade özgürlüğü temalı bir görüşme yapmıştı.

        Ayrıca o dönemde cezaevinde olan Can Dündar’ın eşi Dilek Dündar, Rakel Dink ve Türkan Elçi gibi sembol isimlerle de buluşmuştu.

        Başbakan ve Cumhurbaşkanı ile gerçekleştirilen mutat bir diplomatik görüşmenin ötesinde, hükümete mesajlar içeren bir programdı yani.

        Biden’ın 9 ay önce yaptığı konuşma şimdi Türkiye gündemini sarsınca o günleri yeniden hatırladım.

        Ve aklımda şu soru belirdi; Biden’in 2020 Aralık ayında Kürtler, Erdoğan ve Türkiye muhalefeti üzerine sarf ettiği sözler ile ondan tam 4 yıl önce, 2016 yılının Ocak ayında İstanbul’a yaptığı ziyaret arasında bir bağlantı var mıydı?

        Daha doğrusu görüşlerinde bir değişiklik var mıydı?

        Biden’ın 2016'daki ziyaretinin temel meselelerinden biri Suriye’deki Kürtlerin durumuydu.

        Türk hükümetinin itirazlarına rağmen Suriye’de DAEŞ'le mücadele için PYD’ye destek vermekte kararlıydılar.

        İşte bu yüzden Biden’ın Kürt meselesi başlıklı bir toplantı düzenleyip tüm partilerden vekiller davet etmesi manidardı.

        AK Parti'den Galip Ensarioğlu, Orhan Miroğlu; CHP'den Sezgin Tanrıkulu, Fikri Sağlar; HDP'den Ayhan Bilgen, Altan Tan ve Leyla Zana katılmıştı. MHP'den Oktay Vural ise zehir zemberek bir açıklama yaparak katılmayı reddetmişti.

        Peki o gün Biden vekillerle ne konuşmuştu? Şimdi çok tartışılan sözlerine benzer bir şey söylemiş miydi?

        REKLAM

        Toplantıya katılan birkaç ismi arayıp sordum.

        Orhan Miroğlu’nun anlattığına göre Biden görüşmeye şu sözlerle başlamış:

        “ABD çıkarlarının ne olduğunu biliyorum ama bu çıkarların Türkiye’nin milli çıkarlarıyla örtüştüğünden emin değilim.”

        Konuşmanın devamında ise Suriye’de Kürtleri desteklemekte kararlı olduklarını belli etmiş.

        Biden’ın kanserden ölen oğlu Beau Irak’ta savaşmıştı. Toplantıda onu da anımsatarak, “Şimdi küçük oğlum Hunter’ı Suriye’ye göndermek için ikna edemem” diyerek ABD askerinin DAEŞ'le mücadelede sahada olmasını istemediklerini anlatmış.

        Lafın kısası Biden o zaman da Türkiye’ye karşı PYD’nin yanındaydı. Düşünce ve basın özgürlüğü konusunda Erdoğan’ı eleştiriyordu. Sözleriyle olmasa bile görüşmeyi seçtiği isimlerle muhalefeti desteklediğini işaret ediyordu.

        Fakat o zaman 15 Temmuz darbe girişimi henüz yaşanmamıştı ve ABD’nin iç siyasetimize müdahalesi konusunda kamuoyunda bugünkü kadar yüksek bir hassasiyet yoktu.

        Yani Biden’ın düşünceleri değişmemiş olabilir ama atladığı çok önemli bir şey var: iktidarıyla muhalefetiyle Türkiye artık dış müdahale konusunda çok daha uyanık bir ülke.

        Kılıçdaroğlu rakıdan vurmamalı

        Rakı masaları son dönemde sosyal medyanın en elverişli konularından biri.

        Hatta rakıyı göstere göstere içmek muhalifliğin en mühim ispatı gibi algılanır oldu.

        İktidardan ya da muhafazakâr kesimden tepki almamak için fotoğraf çekilirken kadehini masa altına gizleyen ünlüler olduğu varsayımıyla çıkan bir tartışma bu.

        2 sene önce oyuncu Oktay Kaynarca’nın dizi ekibiyle gittiği yemekten paylaştığı fotoğraf günlerce konuşulmuştu. Masada, buz, şalgam ve mezenin olduğunu ama rakı bardaklarının gizlendiği iddia edilmişti.

        Geçen ay İsmail Küçükkaya, Prof. İlber Ortaylı ile paylaştığı yemek fotoğrafında rakıyı masa altına sakladığı iddiasıyla linç edildi.

        “Araba kullanacağım için içmedim” dedi, yine de inandıramadı.

        Geçen hafta aynı linçi Cüneyt Özdemir de yedi.

        Ona gönderme yapan Yılmaz Özdil’in rakı kadehli pozu büyük bir cesaret örneği olarak alkışlandı.

        İşte rakı muhalif kesim için böylesine sembolik bir önem kazanmışken, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, başta Muharrem İnce olmak üzere parti içindeki muhalifleri “rakı masasında memleket kurtarmak” ile suçlaması kendi tabanında acayip antipatik karşılanıyor.

        “Bak işte bu sözleriyle bile muhafazakârlara yaranmaya çalışıyor” diyorlar. Atatürk’ün sofralarını hatırlatıyorlar.

        Kemal Bey’in kendisini eleştiren partililer için acilen başka benzetmeler bulması lazım.

        Ersoy Dede TRT'de tarafsız durabilecek mi?

        Ersoy Dede TRT’ye transfer olmuş. TRT 1 Ana Haber’i sunacakmış. Hayırlı olsun.

        TRT 1 Ana Haber’i sunmak ciddi bir iş. Tüm partilere eşit mesafede olması beklenen devlet kanalının, en tarafsız ve ciddi olması gereken haber kuşağı.

        Ersoy Dede’yi biz CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na vurdukça vuran, AK Parti’yi ve Cumhurbaşkanı’nı da övdükçe öven yorumlarıyla tanıyoruz.

        Şimdi bu yeni görevinde haberleri yorumlu mu sunacak yorumsuz mu?

        Taraflı mı duracak tarafsız mı?

        Eski alışkanlıklar kolay değişir mi?

        En iyisi baştan önyargılı olmayalım.

        İzleyip göreceğiz.

        Diğer Yazılar