Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Türkiye dün sabaha 104 emekli amiralin yayınladığı bildirinin yarattığı krizle uyandı.

        Lafı uzatmadan söyleyeceğim, ben bu bildiriyi 4 açıdan son derece sakıncalı buldum.

        Birincisi, bildiriye konu edilen Montrö’den çıkılması gibi bir ihtimal hatta tartışma yok. Aslında bu mesele Meclis Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şentop’un geçen hafta Habertürk TV’de katıldığı Olaylar ve Görüşler programındaki sözlerinin çarpıtılması üzerine çıktı.

        Meseleyi tam takip edemeyenler için bir kez daha hatırlatalım.

        Prof. Şentop, uluslararası sözleşmelerle ilgili Meclis’in çıkardığı kanunları Cumhurbaşkanı’nın onaylama veya feshetme yetkisinin 1963’ten beri var olduğunu anlatıyordu. Bunun üzerine Muharrem Sarıkaya şu soruyu sordu:

        “Bir gün bir Cumhurbaşkanı gelip 'Ben Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden çekildim' veya 'BM İnsan Hakları Sözleşmesi’ni feshettim' derse, teknik olarak yapabilir mi? Ya da 'Montrö’yü tanımıyorum, feshettim' derse...”

        Şentop’un içinde Montrö örneği de geçen bu soruya verdiği yanıt şöyleydi:

        “Yapabilir. Bunu sadece bizim Cumhurbaşkanımız veya eski sistemde Bakanlar Kurulu değil, Almanya da yapabilir, ABD de yapabilir, Fransa da yapabilir. Ama mantıkta mümkün ile muhtemel arasında bir fark vardır. Buna da bir örnek verir Osmanlı mantıkçıları; mümkün, muhtemel. Marmara Denizi’nden ayran yapabilmek mümkün müdür? Mümkündür; yeterli yoğurt bulursanız Marmara Denizi’ni de karıştırırsanız bu aklen mümkün olabilir. İmkân ise gerçeklerden hareketle bir işin olabilirliği üzerinedir. Bu muhtemel değildir.”

        Şentop’un Montrö’den çıkılması ihtimalinin Marmara Denizi’nden ayran yapmak kadar ihtimalden uzak ve absürt bir fikir olduğunu söylediği açıktı ama iş geldi dayandı sanki Şentop “Cumhurbaşkanı Montrö’den çekilebilir” demiş gibi aksettirildi. Olay büyüyünce kastının bu olmadığını birkaç kez açıkladı ama bu sefer de “Geri adım” falan diyerek çarpıtmaya devam ettiler.

        Ortada Montrö’den çıkma tartışmasının M’si dahi yokken 104 emekli amiralin olmayan bir gündem üzerinden kriz yaratması, kötü niyetlilik değilse eğer aymazlıktır.

        İkincisi, yine bildiriye konu edilen 'sarıklı cübbeli amiral' meselesi…

        Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda tuğamiral olduğu öne sürülen bir ismin tekkede fotoğrafları ortaya çıkınca Milli Savunma Bakanlığı “Amiralin tarikat merkezindeki görüntüleri her yönüyle inceleniyor” diye açıklama yapmıştı. Şimdi bu örnek üzerinden topyekûn irtica imasında bulunmak, soruşturma sürdüğü halde bildiri yayınlamak hem Türk Silahlı Kuvvetleri’ni topyekûn töhmet alında bırakır hem de vesayet hevesli bir tavırdır. Yanlıştır.

        Üçüncüsü, açıklamanın yayınlanma biçimi de problemli… Metnin kendisine bakıldığında doğrudan açık bir darbe tehdidi yok. Açıkçası suç teşkil etmeyecek kıvamda fakat üstenci bir dil kullanıldığını görüyoruz. “Özgürce fikirlerini beyan ettiler, darbe niyeti aranmamalı, hükümet işine geldiği için abartıyor” diyerek sahip çıkanlar var. Velev ki amaçları kesinlikle darbe iması olmasın, 104 koskoca amiral, bir gece yarısı üstelik, adına da ‘bildiri’ diyerek yayınladıkları manifestonun muhtıra çağrışımı yapacağını düşünmemiş olabilir mi? O kadar saf ya da akılsız olacaklarını zannetmiyorum.

        Cumhurbaşkanı'nın Marmaris'te tatilde olduğu bir gece yarısına denk getirmeleri de ayrı mesele...

        Bildiriye imza atan isimler arasında Mavi Vatan doktrininin kurucularından Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz de var. Kendisi ile birçok kez yayın yapmış biri olarak vatanperver bir isim olduğunu biliyorum fakat keşke böyle bir bildiri yayınlamanın yaratacağı infiali hesaplamış ve demokrasi adına sakıncalarını kestirmiş olsaydı.

        Dördüncüsü ise söz konusu amirallerin emekli olduğu, dolayısıyla darbe yapacak gücünün bulunmadığı iddiası… Bu da yanlış bir yaklaşım zira Talat Aydemir’in 1963’te emekli askerlerle birlikte kalkıştığı ama başarısız olan darbe girişimi hâlâ hafızalarımızda…

        Lafın kısası, amacı açıkça bir darbe bildirisi olsun olmasın, ortaya koyduğu gerekçeler bakımından yersiz, yöntem bakımından ise geçmişteki acı hatıraları uyandıran sakıncalı bir metindir bu…

        Atatürk ilkelerine ve Cumhuriyet’in ortak değerlerine hep birlikte sahip çıkalım ama bunun yolu sivil siyasete parmak sallamak ya da anti-demokratik girişimlere gönderme yapmak olamaz.

        Diğer Yazılar