Gün geçmiyor ki Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş hakkında bir tartışma çıkmasın.
Nereyi açsak karşımızda onunla ilgili bir haber…
Bakın işte en son “Günaydın demek cahiliye devri adetidir” gibi lüzumsuz bir çıkışla tepki topladı.
Aslında Ali Erbaş’ın bu kadar gündemde olmasının üç sebebi var.
Bir; seçim yaklaştıkça dindar tabanı konsolide etmek isteyen AK Parti Diyanet’e biçtiği rolü kasıtlı biçimde büyütüyor. Diyanet bütçesinin katbekat artırılması, Yargıtay binası açılışında dua, protokol sıralaması falan hepsi gayet bilinçli tercihler.
İki; Ali Erbaş da bu şekilde araçsallaştırılmaktan gayet memnun. “Biraz kabuğuma çekilip susayım” demek yerine sürekli açıklama yapıyor. Ayrıca 30 Ağustos hutbesinde Atatürk’ün anılmaması, Ayasofya’da Atatürk’e lanet okunması gibi olaylarda da sorumluluğu var.
Üç; muhalif medya maden arar gibi Erbaş’ın geçmiş açıklamalarını, Diyanet’in fi tarihinde verdiği fetvaları didikleyip içinden tepki çekecek kısımları cımbızlayarak gündeme taşıyor.
Mesela "Günaydın" eleştirisi Erbaş’ın 2 sene önce yazdığı bir kitabın bilmem kaçıncı sayfasında geçiyormuş.
Çok konuşulan deniz mahsulleri fetvası da yeni değil.
Millet geçim derdindeyken Diyanet’e ilişkin tartışmaların bu kadar büyütülmesi ayıptır, hatta günahtır.
Olayın üç tarafına da aynı uyarıyı yapmak istiyorum; abanmayın, ters teper.
İktidar Diyanet’in rolünü abarttıkça bırakın oy konsolidasyonunu, dindar seçmen gözünde bile samimiyet testini geçemez.
Ali Erbaş biraz daha tartışmalı açıklama yaparsa hem siyaset hem de halk nezdinde saygınlığını zedeler, hatta eski Ayasofya İmamı’nın durumuna düşer.
Seküler kesim ve muhalif medya da eleştirilerin dozunu kaçırırsa muhafazakâr kesimin eski korkularını depreştirir. “Bu CeHaPe zihniyeti yine din düşmanlığı yapıyor” duygusu yaratır.
Yeter, hiçbiriniz abanmayın artık… Ters teper.