Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Dün akşam ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün vefatının 84. yılı vesilesiyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi özel bir gece düzenledi.

        Gazeteci dostum Gürkan Hacır ile konuşmacısı olduğumuz 13. Boğaziçi Zirvesi’nin medya panelinden çıkıp programın yapılacağı Lütfi Kırdar’a doğru yol aldık.

        Giderken şunu konuştuk. Bugüne kadar 10 Kasımlarda gündüz resmi programlar olurdu ama akşamları geniş kitlelerin davet edildiği resepsiyonlar, organizasyonlar olmazdı.

        İmamoğlu 10 Kasım’ı farklı bir boyuta taşıyarak yeni bir gelenek yarattı. Son dönemde toplumun geniş kesimlerince idrak edilen Atatürk sevgisine siyaseten sahip çıkarak kendisinin de vitrine çıkaracağı bir vesile yarattı.

        Nasıl ki AK Parti İstanbul’un fethinin yıldönümünde veya Hz. Muhammed’in doğum günü olan Kutlu Doğum Haftası’nda kitlesini konsolide edecek büyük organizasyonlar düzenliyorsa İmamoğlu da bunu Cumhuriyet bayramı ve şimdi de Atatürk’ün vefat yıldönümü vesilesiyle yaptı.

        Programın yapılacağı İstanbul Kongre Salonu hınca hınç doluydu. İlk dikkatimi çeken davetlilerin yüzde 80’inin gençlerden oluşmasıydı. İmamoğlu siyasette geleceğe yatırım yaparken gençleri arkasına alıyor diye geçirdim içimden.

        REKLAM

        Öndeki protokol bölümüne vardığımızda ise biraz farklı bir manzara ile karşılaştık. İstanbul Büyükşehir Belediyesi yönetim kadrosu tümüyle oradaydı fakat CHP Genel Merkez’den yalnızca Grup Başkanvekili Engin Altay gelmişti. Kaftancıoğlu’nu veya milletvekillerini göremedik.

        Gazeteci, köşe yazarı katılımı da ilginç biçimde düşüktü. Halk TV kadrosundan hiç kimse olmaması dikkatimizi çekti. Hatta Gürkan ve ben basın için ayrılan sağ tarafta oturuyorduk. Sonradan en ön sıraya protokole davet edildik. Gürkan’ın oturduğu koltuk duayen gazeteci Uğur Dündar’a ayrılmıştı. “Aman dikkat et Uğur Abi gelirse sitem etmesin” diye takıldım kendisine.

        Muhalif basının Kılıçdaroğlu’nu destekleyenler ile İmamoğlu’nu destekleyenler olarak ikiye ayrıldığı iddiasının konuşulduğu bir dönemde bu manzara bize biraz ilginç geldi. Belki de davet edilenlerin işi vardı, kim bilir…

        Gecede Mert Fırat, Atatürk’ün hayatından kesitler içeren bir metni okudu.

        Melek Mosso ve Gökhan Türkmen ise Atatürk’ün sevdiği parçaları senfoni orkestrası eşliğinde seslendirdiler.

        Fikrimin İnce Gülü’nü söylemeye başladıklarında ise tabiri caizse asıl şov başladı. Ekrem Bey eşi Dilek Hanım’ı dansa kaldırdı. Spontaneymiş hatta Dilek Hanım mahcup olmuş gibi davrandılar ama seçilen şarkıdan, ortada bırakılan boşluğa, önceden düşünülmüş olduğu aşikardı.

        Sıradan görünen bu dansın aslında salondaki davetliler ve hatta Türkiye siyaseti açısından anlamı büyüktü.

        Tam da anlatıda Atatürk’ün müzik zevkinden, vals yapmayı sevmesinden, ince giyim zevkinden söz edilmişken İmamoğlu eşinin elinden tutarak dansa kaldırarak bugün Atatürk çizgisini temsil eden genç siyasetçinin kendisi olduğu mesajını verdi.

        REKLAM

        Dün akşam şundan kesinlikle emin oldum: İmamoğlu eski Türkiye’yi özleyen milyonlarca seküler insana, 20 yıldır hasret kaldıkları kültürel modernleşmeyi vadediyor. Bunu salt siyasetle yapmıyor, dansla, eşine karşı davranışlarıyla, İBB’nin organizasyonlarındaki tercihleriyle bir yaşam biçimi olarak ortaya koyuyor.

        Tayyip Erdoğan’ın kitlelerle kurduğu derin bağın da arkasında böylesi bir sosyolojik tavır vardı.

        O da yıllarca kenara itilen muhafazakar kitlelere hasret kaldıkları iktidar duygusunu yaşatmıştı. Ve bunu kuru bir siyaset üzerinden değil gündelik hayat pratikleriyle yoğurarak yapmıştı. Necip Fazıl’dan şiir okuyan, Kuran-ı Kerim’den özümseyerek alıntılar yapan, bir yandan dindar kadınları siyasete çekerken diğer yandan geleneksel baba figürü gibi davranan yani kültürü ve yaşam biçimiyle kitlesinin gönlüne yerleşen bir lider profiliydi. Sağ muhafazakar taban onda kendisini görüyordu. Hala da görüyor.

        Erdoğan da şarkı söylüyor, eşine takılıyor. Fakat onun eşiyle kurduğu ilişki biçimi tam da muhafazakar ailelere özgü bir tavır içeriyor.

        İmamoğlu ise eşine sürekli modern bir erkeğin davranacağı şekilde yaklaşıyor. Dilek İmamoğlu güçlü bağımsız bir kadın olarak resmediliyor.

        Genç olmanın avantajını da sonuna kadar kullanıyor.

        İlginç olan ise esasen monşer olarak yetiştirilmediği, elit bir aileden gelmediği için hem halkçı hem modern bir profil çiziyor olması. Karadenizli tarafıyla Erdoğan’ı da anımsatıyor olması…

        İmamoğlu seçimden önceki kampanya sürecinde sağ muhafazakarlık ile modernliği yoğurmuştu.

        Camide verdiği pozlar, diz çöktüğü iftar sofraları ve çizdiği mütevazı profil ile AK Parti’ye kızgın muhafazakarlardan da oy almıştı.

        Seçimden sonra ise daha ziyade seküler seçmenin beklentilerini önceledi.

        REKLAM

        CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu helalleşme ve başörtüsü açılımlarıyla muhalifleri kızdırırken İmamoğlu Atatürk’e ve kültürel devrimine sahip çıkarak kendisini ayrıştırdı.

        Aday olması durumunda kararsız AK Partililerin yeniden oyunu alabileceğinden şüpheliyim fakat gelecekte CHP’nin başına geçme ihtimali son derece güçlü.

        Geceye dönecek olursak, tek sürpriz İmamoğlu’nun dansı değildi. Konser bittiğinde sahneye çıktı ve Uzun İnce Bir Yoldayım türküsünü okudu. Performansı oldukça iyiydi. İmamoğlu’nu ilk kez sahnede şarkı söylerken dinliyorduk. Herhalde çok prova yapmış diye düşündüm. Sonradan danışmanlarına sordum. “Prova yapmadı ama eskiden beri sever söyler bu türküyü. Favorisidir” dediler.

        Son iki yılda hırsları ve fevri çıkışları büyük hatalar yapmasına sebep olsa da, muhalif kitleler gözünde yıpransa da, icraat ve proje konusunda zayıf kalsa da İmamoğlu siyasetteki iddiasını koruyor.

        Bugün İmamoğlu için önemli bir gün. YSK Üyeleri’ne hakaret davasından yargılanacak. Eğer iki yıldan fazla cezaya çarptırılırsa belediye başkanlığı görevinden de alınacak. Elbette böylesi mânâsız bir ceza İmamoğlu’nun kariyerinin bitmesi değil aksine küllerinden doğması anlamına gelir. Yakın tarihimiz bunun sayısız örnekleriyle dolu…

        Diğer Yazılar