Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Dünün en büyük siyasi gelişmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İYİ Parti’yi 6’lı masadan kalkmaya çağırması ve üstü örtülü de olsa Cumhur İttifakı’na katılmaya davet etmesiydi.

        İYİ Parti Lideri’nin bu çağrıya yanıtı net ve sert oldu.

        AK Parti’yi HDP ile ilişkiler konusunda tutarsız davranmakla suçladı.

        “Çizgisinde hiç kırıklık olmayan; dün neyi savunduysa, bugün de aynı şeyi kararlılıkla savunan bir siyasi partiyiz. Dolayısıyla milletimizin geleceğinin heba edildiği, ortaya sürüldüğü bir kumar masasında hiç olmadık. Bundan sonra da olmayız” dedi. Kumar masasından kastı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ydi.

        Kimileri 6’lı masada sorunlar yaşayan Akşener’in seçime doğru Cumhur İttifakı’na katılabileceğini düşünse de ben dünkü çıkışına hiç şaşırmadım.

        Çünkü Meral Hanım’ın siyasi duruşunda sürekli tekrarladığı iki kırmızı çizgisi var. Biri “ucube sistem” dediği Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin değişmesi, diğeri de HDP ile asla yan yana gelmek istememesi.

        İlkinin Türkiye’yi otoriter bir çizgiye savurduğunu düşünüyor. İkincisini ise terörle ve bölücülükle iltisaklı görüyor, milliyetçi duruşuna ters buluyor.

        Akşener’in parlamenter sisteme dönüşte ısrarı ne kadar netse, bu nedenle Cumhur İttifakı’na katılmayacağı da o kadar net.

        AK Parti ile ittifak yapmayacağı ne kadar netse HDP’nin olduğu bir masada oturmayacağı da o kadar net.

        İYİ Parti’nin Kılıçdaroğlu’nun adaylığına işin sonunda "Evet" deyip demeyeceğini bilmiyoruz.

        Akıllarından İmamoğlu mu yoksa Yavaş mı geçiyor, onu da tam bilmiyoruz.

        Fakat bildiğimiz bir şey var ki o da solcular veya CHP’nin bir kanadı istiyor diye HDP’nin 6’lı masayla ittifak kurmasına “Tamam” demeyecekleri…

        Ve de sırf HDP karşıtlığında ortaklaşıyorlar diye parlamenter sisteme geçmeyi kabul etmeyen ve yoluna MHP ile devam eden AK Parti ile ittifak kurmayacakları…

        Bu bakımdan iki taraftan da dayak yemek uğruna müstakil bir siyaset izliyorlar.

        Kaldı ki Cumhur İttifakı ile aralarında dünya görüşü farklılığı da var.

        İYİ Parti seküler ve Atatürkçü kimliğini öne çıkaran, merkez parti olmayı hedefleyen, dış politikada yüzünü Batı’ya dönen, modern bir Türkiye vadeden bir çizgi izliyor.

        Muhafazakarlık veya dindarlıkla kavgalı değil ama öncelikli hedef kitlesi muhafazakârlar değil.

        Hatta Cumhur İttifakı’na katılacak olsalar ciddi oranda seçmen kaybedeceklerini biliyorlar.

        Milli hassasiyetler konusunda AK Parti ve MHP ile aynı kesişim kümesinde yer alsalar da demokrasi ve özgürlükler konusunda onların tam karşısında duruyorlar.

        Mevcut yönetimin antidemokratik olduğunu düşünüyor.

        Bu bakımdan 6’lı masadaki partilerle ortak yönleri daha fazla.

        Zaten bu kadar farklılığa rağmen 6’lı masayı bir arada tutan da mevcut iktidarın Türkiye’yi anti-demokratik bir çizgiye savurduğunu düşünüyor olmaları.

        Sözün özü, Cumhurbaşkanı Erdoğan yerlilik ve millilik üzerinden eski dostu Akşener’i zaman zaman yanına çekmeyi denese de parlamenter sisteme geçişe, daha özgürlükçü ve demokratik bir yönetime “Tamam” demeden onu ikna etmesi mümkün değil.

        "Sivil polisler sürekli devriye geziyor"

        Pazar günü Taksim İstiklal Caddesi’nde meydana gelen terör saldırısının ardından dün Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız’ın daveti üzerine bir grup gazeteci ile birlikte patlamanın yaşandığı alana gittik. Hayatını kaybeden vatandaşlarımızın anısına karanfil bıraktık ve başkana sorular sorduk.

        Toplantının gerçekleştirileceği pastaneye varmak için öğleden sonra 14.00 civarında Tarlabaşı tarafından Balo sokağa doğru yürüdüm. Ara sokaklara hafif bir tenhalık hâkim olsa da İstiklal’e vardığımda manzara değişti.

        Cadde sanki hiç saldırı olmamışçasına insan kalabalığıyla doluydu. Hem yerli halk hem de İstanbul’u ziyaret eden turistler sakince yürüyor, mağazalardan alışveriş yapıyordu. Devriye gezen polisleri ve hayatını kaybedenler için hazırlanan anıtın başındaki kalabalığı saymazsak hayat olağan akışında devam ediyordu.

        Teröristler tam olarak amacına ulaşamamış diye düşünerek sevindim içimden.

        Haydar Ali Yıldız bu hızlı toparlanmayı, teröristin hızla yakalanmasının ve adım adım her hareketinin ortaya çıkarılmış olmasının yarattığı güven duygusuna bağlıyor.

        Bir de çağrısı var. Başta ünlü isimler olmak üzere herkesi İstiklal Caddesi’ne gelerek selfie çekmeye ve #İstiklaldeyim hashtag’i ile paylaşmaya davet ediyor.

        REKLAM

        “Sanatçılarımız halkın yoğun ilgisinden endişe ediyorsa gerekirse tebdili kıyafet gelip dolaşsın ve buradan bir fotoğraf çekerek Türkiye’nin güvenli bir ülke olduğunu, bu saldırıların bizi yıldırmayacağını anlatsın” diyor.

        Umarım bu anlamlı çağrı karşılık bulur...

        Peki caddedeki güvenlik önlemleri arttırıldı mı? Esnaf tedirgin mi? Turizmde iptaller yaşanıyor mu? Bölgedeki konsolosluklar ne diyor? Ve en önemlisi de saldırının arkasında ihmal var mıydı? Sorularım ve Haydar Bey’in yanıtları şöyle:

        “OTEL İPTALİ AZ, AİLELER ÇOCUKLARIYLA GELMEYE DEVAM EDİYOR”

        Saldırının ardından İstiklal Caddesi’nde kalabalık azaldı mı?

        Pazartesi sabah “Herkesi İstiklal’e davet ediyorum. Yapılan saldırı İstiklal’imize yapılan saldırıdır. Herkes gelsin, buradan teröre bir mesaj versin” dedim. Elbette ki pazartesi ve salı günlerinin bir travması vardı. Otellerden rezervasyon konusunda tereddüt yaşandığı bilgileri geldi bize.

        Çok rezervasyon iptali olmuş mu?

        Çok değil. Toplu iptaller yaşanmamış ama saldırının olduğu gün tek tük ayrılanlar olmuş. Caddede ölen yavrularımız vardı ama bakıyorum, anneler babalar yine çocuklarıyla beraber geliyorlar. Şu anda caddeye gidiş gelişlerde belirgin bir azalma yok, patlamadan önceki cumartesi ne ise şu anda da iki gündür onu hissedebiliyoruz. Çabuk toparlayabileceğimizi düşünüyorum.

        Normalde böyle bir saldırı olduğunda, başta turistler olmak üzere insanların, “Tekrar olur mu?” diye çekinip gelmemesi beklenirdi. Nerede neyi doğru yaptık da kalabalık geçen cumartesi seviyesine çıktı?

        O akşam burada, Sayın Fuat Oktay, Sayın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Sayın Valimiz Ali Yerlikaya’nın da bulunduğu bir koordinasyon merkezi kuruldu. İstihbarat Daire, Terörle Mücadele ve Kriminal Daire tarafından failin yakalanma süreci adım adım takip edildi. Esenler’deki eve gidildi, operasyon yapıldı, araç takip edildi. İnanılmazdı... Bir taraftan onu yapıyorsunuz, diğer taraftan ölü ve yaralıların isimlerinin, cinsiyetlerinin, nereli olduklarının tespiti, yakınlarının tespiti, onlara tek tek ulaşılması… Bu aslında müthiş bir devlet aklını ve gücünü gösteriyor.

        REKLAM

        Sonuçta fotoğrafın bütününe baktığımızda Türkiye güvenli bir ülke. 6 yıldır da böyle herhangi bir patlama eylemine müsaade edilmedi. İçişleri Bakanımızın da açıkladığı gibi Türkiye genelinde 200’e yakın eylem önlenmiş. Neden vatandaş ertesi gün İstiklal Caddesi’ne geldi? Sonuçta güllük gülistanlık bir Türkiye havası var. Beyoğlu özelinde, turizm anlamında zirve yaptığımız bir dönem. Beyoğlu Kültür Yolu Festivali etkinlerinde 20 milyon insanın gelip gittiği kaydedildi. Bugün Beyoğlu Kültür Yolu Festivali’ni düzenlemeye kalkalım, yine 20 milyon insanı orada bulacağız.

        “SİVİL POLİSLER SÜREKLİ DEVRİYE GEZİYOR”

        Polis devriye geziyordu. Kamera sayısı ve güvenlik önlemleri artırıldı mı?

        Zaten Taksim Meydanı’nda ve bütün cadde boyunca işyerlerinin kendi kameraları var. Ayrıca Mobese kameraları var. Şu anda polisin üniformalı gezmesi, buraya gelmeyi düşünenlere, “Bakın, burası güvenli” demek içindir. Ama asıl önemli olan sivil polistir. Caydırıcılığı en üst seviyede tutan şey burada çok sivil polis olduğunun bilinmesi. Zaten cadde güvenlik güçleri tarafından sürekli takip ediliyor. Bombalı eylemler için ise önemli olan; bombayı oluşturacak malzemenin yurda girişi, onun takibi, nereye gittiği, bomba eğitimi alan örgüt mensuplarının tespiti. Bunlar İstihbarat’ın yoğunlukla odaklandığı konular.

        “BIRAKIN 40 DAKİKAYI SAATLERCE OTURAN VARDI”

        Bombayı bırakan kadının 40-45 dakika aynı bankta oturduğu tespit edilmiş. Sonrasında yanında bir çanta bırakıp kaçıyor. Evet, her yer kamerayla izleniyordu ama acaba bu kadının davranışları dikkat çekmedi mi? Sizce ihmal var mı?

        Bir buçuk yıl önce bu banklar buraya yerleştirildiğinde, bunun bir güvenlik zafiyeti oluşturacağını Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem Bey’e ifade etmiştim. Hatta o da alaylı bir üslupla, “Başkan bıraksın böyle siyaset yapmayı da işine baksın. Hatta gelsin, burada otursun” dedi. Ben bankları koyma niyetinin kötü olduğunu düşünmüyorum, insanlar dinlensin diye düşünüldü. Ama bu sorunuzun cevabı olarak; burada 40 dakika değil, saatlerce oturan insanlar var. Hatta esnaf bana buradan geçerken, “Geliyor gece, oraya sızıyor” diyor. Üzerine bir örtü alıp yatanlar var; bırakın 40 dakikayı, saatlerce orada oturanlar var. Onun için Emniyet veya kameralarla takip yapanlar, “Bu da 40 dakika oturdu, fazla değil mi?” diyemez. Bundan en fazla şikâyetçi olan da esnaftı.

        REKLAM

        Konsolosluklar da şikâyetçiymiş galiba.

        Evet. Tekrar söylüyorum, Sayın Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem Bey ilk gün, “Bugün bu konulara girmeyeceğim” dedi. Ama biz de aynı şeyi söyledik. Buraya geldiğimde, “Bugün günü değil arkadaşlar, cenazelerimiz, acımız var. Bugün bunları kaldıracağız” dedim. Ama Ekrem Bey 1 saat sonra İstiklal Caddesi’ne geldi, kamera uzatıldı ona, “Saksıları çalıştırsınlar” dedi.

        “Saksıları birlikte çalıştıralım” dedi.

        Tamam yani, bize diyor. Birlikte çalıştırmadık ama… Ben size “Güvenlik zafiyeti oluşturuyor, yapma başkan. Anıtlar Kurulu kararı var, koyma bu saksıları buraya” dedim. Polemiği başlatan kendisi. Sonra muhtemelen pişman oldu. Biz kendisine 1 buçuk sene önce söyledik. Yine bugün burada da yeri değil…

        Yaşlılar yürüyor, çok uzun bir cadde. Arada soluklanacakları bir yer olsun diye oturma alanları koymak belediyecilik açısından çok yanlış bir şey değil aslında?

        Hangisi önce gelir? Güvenlik. Art niyet olmadığını düşünüyorum. Asla ve asla, “Bunun yüzünden bomba patladı” demek de akıl kârı değil. Ama böyle bir patlama sırasında insanların sağa sola, güvenli yere intikali için bir problem. Burada 85 tane bank vardı. Böyle bir cadde için bu çok fazla ve her biri 1-2 metre boyunda, geçişleri zorlaştırıyordu. Bunlar esnafın dükkânının önü, saatlerce orada oturuyorlar. Amacı dışına çıktı.

        Esnaf ne diyor peki?

        Esnaf şu anda çok memnun. Her defasında beni durdurup, “Ya başkan, bunları buradan kaldırın” diyordu. “Biz koymadık biliyorsunuz” deyince de “Tamam da siz söyleyin Ekrem Bey’e" diyordu. Ekrem Bey geliyordu bu sefer ona “Başkanım yaşa, var ol” diyordu bazıları…

        REKLAM

        “PATLAMANIN ERTESİ GÜNÜ SABAH 9’DA BÜTÜN DÜKKANLAR AÇIKTI”

        Esnafta patlamadan dolayı tedirginlik, korku, endişe var mı? Ekrem Bey, “Ben her sabah geleceğim” diyor. Muhtemelen siz de her gün buradasınız. Ne diyor caddede çalışanlar?

        İlk gün geldiğimde, sabah 9’da bütün dükkânlar açıktı. O irade beni çok mutlu etti, onurlandım. Düşünün Pazar günü terör saldırısı olmuş, pazartesi sabahı 9-10’da herkes dükkânını açmış... Böyle bir millet. Büyükşehir Belediye Başkanı da ziyaret ediyor, biz de ziyaret ediyoruz. Ama esnaf bizi daha çok motive ediyor. “Başkanım atlatacağız, biz daha zor günleri de atlattık” diyorlar.

        “TERÖR BİZİ BİRLEŞTİRMEDEN BİRLİK RUHUNU OLUŞTURABİLMELİYİZ”

        “Görüşlerimiz farklı olabilir ama terör bizi birleştirmeden birlik ruhunu oluşturabilmeliyiz. İnşallah Pazar günü, terörün olduğu saatlerde, buradaki şehitlerimiz için Taksim Camii’nde ikindiyi müteakip bir mevlit programı düzenleyeceğiz. Helva dağıtacağız. Pazar günü saat 15.00 diye duyurusunu yaptık. Şehitlerimizin ailelerini davet ettik. Bütün devlet erkanını davet edeceğiz. Birlik ve dayanışma görüntüsü vermemiz lazım.

        Zaman zaman okullara gidiyorum, farklı düşüncede öğretmenler, müdürler oluyor. Tabii hemen veliler bakıyorlar, AK Partili belediye başkanı çocuklara ne söylüyor diye... “’Çocuklar size ileride ‘Sen necisin nesin, ne düşüncedesin?’ diye soracaklar. ’Türk’üyle, Kürt’üyle, Çerkez’iyle, Laz’ıyla, Roman’ıyla, Alevi’siyle biz biriz, beraberiz’ deyin. Biz bu toprağın çocuklarıyız” diyorum. Bu çocuklara bu toprağın çocukları oldukları hissini vermemiz lazım.

        REKLAM

        “BEYOĞLU’NDA YABANCI ÖRGÜT VEYA GETTOLAŞMA YOK”

        Son dönemde çeteler çok gündeme geliyor. CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye’de illegal yapılanmaların, mafyanın, uyuşturucu tacirlerinin olduğunu söylüyor. Bu terör saldırısı dışında, Beyoğlu’nda yabancı gruplar nedeniyle oluşan bir güvenlik sorunu var mı?

        Türkiye’de dünyanın diğer yerlerinden fazla çeteleşme vardır diyemeyiz. Pek çok mafya lideri veya örgüt mensubu şu anda cezaevinde. Gruplaşma konusu Emniyet’in konusu, benim şahsi konum değil. Ama Beyoğlu için söylüyorum; mültecilerden veya Türkiye’de yabancı olup örgütleşen, gettolaşan bir yapıyı müşahede etmedik. Bazen gazeteci arkadaşlar, “Beyoğlu’nda ne kadar yabancı var?” diye soruyorlar. Beyoğlu’nun resmi nüfusu 240 bin ama her gün yaklaşık 2 milyon insanı misafir ediyoruz. Bu 240 bine dahil olmayan, 10 bine yakın Suriyeli, yine bir o kadar da Suriyeli olmayan yabancı var.

        Ben akşamları Habertürk’ten çıkıyorum, Türkçe duymuyorum buralarda.

        Turist ne konuşsun? Bana diyorlar ki, “Başkanım bu Araplardan bıktık.” Diyorum ki “Ne işiniz var Araplarla? “Bunlar hain” diyorlar. “Nasıl yani?” diyorum. “Araplar hain” demek olmaz. İnsan insandır.

        Şu anda Avrupa’daki enerji krizinden dolayı özellikle Kuzey Kıbrıs’a, Antalya’ya, 100 binlerce turistin geldiği, rezervasyon yaptırdığı söyleniyor. Şimdi bu bombalar patlatıldığı zaman, bazı ülkelerin büyükelçilikleri, dışişleri bakanlıkları açıklama yapıyor, “Türkiye güvenli bir ülke değil, ziyaretinizi gözden geçirin, güvenliğinizi sağlayamayız” diyor. Ama Müslüman veya Arap ülkeler böyle bir açıklama yapmıyorlar, bu defa gelen çoğunluk değişiyor.

        REKLAM

        Kimi gazeteci dostlarımız bu dönemde Beyoğlu’nun imajını aşağıya çekmenin kimseye yaramayacağını söylüyor. Onlara şunu söylüyorum “Geçmişte Gezi olayının Beyoğlu üzerinde yarattığı bir ideolojik çatışma var. Herkes farklı görüşte olabilir, ideolojik bir tartışma da mümkündür ama bunu Beyoğlu’nu kurban seçerek yapmayın. Bu, Beyoğlu’na yapılacak en büyük haksızlıktır. Denizler Kitabevi kapandı, kıyamet koptu. Pek çok gazeteci arkadaş yazdı, aradım. “Sekiz yıldır İstiklal’e gelmedim, bilmiyorum” dedi. E insaf dedim yani.

        “TARİHİ MEKANLAR TOPLU SATINALMALARLA DESTEKLENEBİLİR”

        Denizler Kitabevi demişken tarihi mekanlar da kapanıyor. En son Lebon Pastanesi kapandı. Türkiye tarihinin önemli kültürel parçaları olan bu mekanlara destek veremez misiniz?

        Lebon’a Ekrem Bey de gitmiş. Mal sahibi 40 bin lira olan kirayı 100 bin liraya çıkarmak istemiş, mahkemelik olmuşlar. Mal sahibi olan vakıf davayı kazanmış, Lebon’a “Ya çık ya da bu parayı ver” diyor. Biz belediyeyiz, kullandığımız para kamunun parası, ben onu nasıl vereyim? Ama yazan gazeteciye, “Orada yılda kaç kilo pasta yedin?” diye sorarım.

        Bence Kültür Bakanlığı desteklemeli bu tür tarihi yerleri…

        Sübvanse meselesi başka bir şey ama yerel yönetimin kullandığı kaynak kamu kaynağıdır. Meseleye ticari yaklaşılacaksa şirketler ve gruplar toplu siparişlerini bu gibi mekanlardan vererek onlara destek olabilir. Mesela bir grupta çalışıyorsunuz, buradaki lokanta diyelim kapanma sancısı çekiyor. Patrona “Biz bütün yemekleri buradan alalım, esnafı kalkındıralım” diyeceksiniz.

        Kapanan yerlerin yüzde 99’u kiradan dolayı kapandı. Şunu da tartıştık: “Belediye olarak ne yapabiliriz, bu kapanan yere pastaneden veya kitapçıdan başka bir yer açılamaz demek ticarete müdahale midir, değil midir? Adamın mülkiyet hakkı var sonuçta…

        Diğer Yazılar