Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cameron, eğlenceli bir aksiyon olan “True Lies”ı (1994) bir yana bırakırsak “Terminator”dan (1984) bu yana yönetmen olarak ele aldığı her hikâyeyi, şöyle ya da böyle derin ve karanlık hale getirmeyi başardı.

        Rodriguez ise el attığı her hikâyeyi tam tersine yüzeysel ve hafif bir eğlenceliğe çevirdi. Rodriguez sinemasının ruhunda, 1960'lı ve 70'li yılların B filmleri vardır. Bazen marazi ve karanlık olsalar da, asla çok trajik ve ciddi değillerdir.

        Cameron ise tam tersine filmlerini politik ve psikolojik anlamda derinleştirmesini bilir. Cameron, kimilerinin artık bitti dediği “büyük anlatıların” yönetmenidir. Rodriguez sinemasının ise “büyük anlatı” geleneğiyle ilgisi yoktur...

        Özetle Cameron ve Rodriguez, benim için eğlence sinemasının farklı uçlarında duran iki farklı yönetmendir. Sinemalarının uzlaşması zordur... “Alita: Savaş Meleği” de bunun açık bir kanıtı...

        “Alita” her ikisinin sinemasından da izler taşıyor. Ama son tahlilde, ne Cameron'ın ne de Rodriguez'in filmi... Sadece, çağdaş aksiyon sinemasının gösterişli örneklerinden biri...

        Senaryonun ilk halini James Cameron yazmış. Rodriguez'in senaryoyu okur okumaz Cameron'a söylediği ilk şey, “Kısaltmak istiyorum” olmuş... Uzun ve destansı filmlerden hoşlanmayan bir yönetmen için son derece anlaşılabilir bir istek... Üstelik, Rodriguez senaryoyu sadece kısaltmamış, bazı bölümlerini yeniden yazmış.

        Sonuç olarak, seyrettiğimiz “Alita” Cameron'un hayalindeki Alita değil. Rodriguez'in “Alita”sı olduğunu söylemek de zor...

        Alita, politik, psikolojik derinlik ya da karakterler arası ilişkiler anlamında Cameron'ın önceki filmlerinin hayli gerisinde...

        Rodriguez'in filmi daha hafif bir eğlenceliğe çevirdiği kesin... Ama Rodriguez'i Rodriguez yapan B filmi ruhu, o sığlık ve hafiflik de yok filmde...

        Rodriguez sineması saf eğlencedir. Rodriguez, tuhaflıkları, aşırılıkları sever ama karakterlerin olumlu yönde değişimi, iç aydınlanması gibi konulara çok ilgi duymaz. Duygusallıktan uzak durur...

        Cameron ise tam tersine Terminator serisinde olduğu gibi makine – insan ilişkileri konusunda hikâyeyi duygusal noktalara götürmeyi seven bir yönetmen. Burada da öyle bir damar var ama film pek oraya doğru gitmiyor. Gerçi filmin fon müziği bizi duygusal bir yerlere götürmeye çalışıyor ama Alita'nın göz yaşları bizi derinden etkilemiyor. Kameranın arkasında Cameron olsaydı, o göz yaşları eminim gönül tellerimizi titretirdi...

        Sonuçta Alita'nın manevi babası Dr. Ido (Christoph Waltz) ve sevgilisi Hugo (Keean Johnson) ile kurduğu duygusal ilişkilerin çok etkileyici olduğu söylenemez. Sözgelimi, Jennifer Connelly'nin oynadığı Chiren karakteri, Rodriguez – Cameron uyuşmazlığının tipik bir örneği sanki... Filmde Chiren bir noktada değişiyor ama aniden.... Yönetmen Cameron olsaydı hem o değişime bizi daha iyi hazırlar hem de karaktere çok daha fazla duygu yükler, sahneleri “köpürtürdü”... Rodriguez ise “Senaryoda böyle bir karakter ve sahneler var, benim de çekmem gerek” diyerek Chiren faktörünü adeta geçiştirmiş.

        Buna karşılık, aksiyon sahnelerinin hakkını verdiği kesin. Özellikle dövüş sahnelerinde çok iyi... Hafif bir eğlence sineması yapma konusunda Rodriguez'in eline su dökmek kolay değil. Ne gerekiyorsa yapıyor...

        Rosa Salazar'ın performans yakalama tekniğiyle hayat verdiği Alita, insanoğlunun karanlık geleceğindeki kurtarıcı bir meleği andırıyor. Saf ve masum... Cameron'ın yapımcı olarak Alita'ya neden bu kadar büyük bir yatırım yaptığını anlıyorsunuz. Alita karşıtlıkları bir araya getiriyor. Şirin bir genç kız ama isterse tam bir ölüm makinesine dönüşebiliyor. Üstelik insanlara çok çabuk bağlanan duygusal biri.

        Alita ideal bir pop kültür figürü... İnsan beynine sahip mükemmel bir cyborg. Duygularıyla insan, bedeniyle süper kahraman. İnsan dokunuşunun sıcaklığını hissediyor, portakalın, çikolatanın tadını alıyor... Alita, 2019 itibarıyla insanlığın varmak istediği noktayı temsil ediyor...

        Öte yandan Alita, “Matrix”in Neo'su gibi “seçilmiş kişi” aslında... Şehrin üzerinde kara bulut gibi duran Zalem'in kurulu düzenini, iktidarını sarsacak birisi...

        Kuruluşu, çıkış noktaları iyi bile olsa, hikâyenin kendi içinde tutarlı bir çizgiye sahip olduğunu söylemek mümkün değil. Mesela Zalem'deki gizemli güç, şehir üzerinde neredeyse tanrısal bir iktidara sahip ama bazı basit şeyleri kontrol edemiyor. Mahershala Ali'nin canlandırdığı Vector'un şehirdeki konumu da tam olarak anlaşılmıyor aslında. Özetle, “Alita” inandırıcı bir hikâyeden ziyade masalsı yanlara sahip... İnsan – cyborg aşkı da bu masalın bir parçası gibi... Öyle çok derinlemesine girilmiyor.

        Açıkçası, bir eleştirmenin Alita'yı beğenmesi pek kolay değil. Ama özel efektlerin harika olduğu, gösterişli, oyalayıcı bir aksiyon seyretmek isteyenler için ideal bir seçim olacağı kesin.

        Filmin notu: 6

        Diğer Yazılar