Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Türkiye’de geçtiğimiz cuma günü 188 salonda gösterime giren ‘Dengesiz’ (Unhinged), pandemi döneminde dağıtımcı ve salon işletmecilerinin yüzünü güldüren sürpriz film oldu… Temmuz ayının 16’sında Almanya’da başladığı vizyon turunu Asya, Avrupa ve ABD’de sürdüren ‘Dengesiz’, 40.9 milyon dolarlık hasılatıyla dikkat çekti.

        33 milyon dolar bütçeli filmin gişe başarısının olası nedenlerinden biri, çoğumuzun her gün yüz yüze kaldığı bir sorundan yola çıkması... Senaryosunu Carl Ellsworth’un yazdığı ‘Dengesiz’, arşiv görüntülerinin kurgulandığı video klip tarzındaki ön jeneriğinde, ele aldığı meseleyi en baştan ortaya koyuyor. Açıkçası, kaygı verici bir açılış bu… Arşivden toplanmış haberlerde trafikte başlayan kavgaların gidebileceği uç noktaları görüyoruz. Ne yazık ki, Türkiye’de yaşayan birinin yabancı olmadığı görüntüler bunlar... Medyaya yansıyan olaylar bir yana, çoğumuz kişisel deneyimlerimizden, bazı insanların sadece gideceği yere ulaşmak için değil, yarışmak, çatışmak, meydan okumak ve kavga etmek için trafiğe çıktığını biliyoruz.

        Böyle sorunlu ve marazi insanlara bulaşmamak, gününüzü mahvetmemek için alttan almak belki en iyisi… Peki ama, ya sizin de kötü bir anınıza gelirse? ‘Dengesiz’ işte tam da böyle bir olayı konu alıyor.

        REKLAM

        Gerçi, jenerikten hemen sonra gelen sahnede Russell Crowe’un canlandırdığı Tom Cooper’ın, alıştığımız türde bir şehir eşkıyası, maganda ya da trafik canavarı olmadığını hemen anlıyoruz. Film bize henüz tanışmadığımız Rachel’ın (Caren Pistorius) nasıl bir ‘canavar’la karşılaşacağını en baştan gösteriyor. Tıpkı ‘Jaws’ın ilk sahnesinde büyük köpek balığının neler yapabileceğini anladığımız gibi, burada da adamın ne kadar tehlikeli olduğunu görüyoruz. O yüzden en anlamlı mesajın en baştan verildiği söylenebilir: ‘Trafikte kiminle karşılaşacağınızı asla bilemezsiniz!’

        Sabah saati kurmayı unutan, 15 yaşındaki oğlu Kyle’ı (Gabriel Bateman) okula götürürken trafiğe takılan ve en sevdiği müşterisini kaybeden Rachel’ın günü iyi başlamıyor. Üstelik kötü bir dönemden geçiyor. Ayrıldığı eşiyle sorunları var ve belli ki maddi sıkıntılar çekiyor. Yeşil ışıkta geçmeyerek yolunu kapatan aracın sürücüsüne anlayışlı ve kibar davranacağı bir anında değil.

        ‘Dengesiz’ sadece trafikteki gündelik öfke patlamalarıyla ilgili bir film değil. Öyküyü şekillendiren asıl unsur, kadın düşmanlığı ve kadına yönelik şiddet… Öfkeli Tom Cooper, Rachel’ı sadece kendine meydan okumaya cüret ettiği için değil, bir kadın olduğu için seçiyor. Belirli bir noktadan sonra Rachel’ı, kendini terk eden eşinin yerine koyduğunu ve onu cezalandırarak rahatlamak istediğini görüyoruz.

        Cooper’ın sadece evliliğinin değil bütün hayatının baş aşağı gittiğini öğrendiğimizde, öfkesinin çok daha derin ve büyük olduğunu; düştüğü durum nedeniyle herkesi suçladığını anlıyoruz. Ama filmin sınıfsal bir öfkeden hareket ettiği ya da politik alt metinler taşıdığı sanılmasın.

        ‘Dengesiz’ öyle derinlikli bir psikolojik gerilim değil. Ne senaryo yazarının ne de yönetmen Derrick Borte’nin o yoldan gitmek istemediği belli… Kaldı ki, Cooper’ın kafede herkesin ortasında kameraların önünde neler yaptığını görünce, filmin nereye doğru gideceği netleşiyor. O noktadan sonra çok tehlikeli bir psikopat ve kurtulmasını istediğimiz masum insanlardan başka bir şey kalmıyor elimizde. ‘Canavar’ın bir an önce durdurulması ya da yok edilmesinden başka bir şey düşünüp arzulamadığınız noktada, film vasat bir aksiyon-gerilim örneğine dönüşüyor.

        REKLAM

        Olay akışı giderek daha abartılı bir hale geldiği için film her geçen an inandırıcılığını kaybediyor. Akla takılan ufak tefek mantık hatalarını geçiyorum, tehlikeli psikopatın o kadar uç noktalara gitmesi pek yerine oturmuyor… Russell Crowe kalibresindeki bir oyuncunun cinnet halinden çıkamayan bir şehir canavarına dönüşmesi, finale doğru açıkçası biraz komik olmaya başlıyor. İlk bölümde karakterin yaşadığı acıyı göstermek için elinden geleni yapan Crowe, bir noktadan sonra karakterin motivasyonunu çözemediği için olsa gerek duygusal derinlikten uzak abartılı bir oyunculuğa yöneliyor. ‘Dengesiz’, ön jeneriğinde çizdiği gerçekçi çerçeveden çıkarak abartılı bir sapık katil filmine dönüşüyor.

        Öte yandan, kadına yönelik şiddet konusunda sorunsuz bir film olduğunu düşünmüyorum. Karakterin kadın düşmanlığı yeterince vurgulanıyor, ‘kurtarıcı erkek’ klişesine başvurulmuyor belki ama kadınlara ‘Trafikte sakın erkeklere meydan okumayın!’ türünde bir mesaj verildiği söylenebilir. Filmin bütün öyküsü, boşanma sürecindeki yalnız bir kadın olan Rachel’ın kendisini ve arka koltukta oturan 15 yaşındaki erkek çocuğunu koruyup koruyamaması üzerinden şekilleniyor. Kyle’ın annesine göre çok daha ılımlı olması, onu sakinleştirmeye çalışması ama başarılı olamaması, özenle vurgulanıyor. Dolayısıyla, Rachel son tahlilde sorumsuz bir anne olarak çiziliyor. Öfkeli adamın, ilk başta Rachel ile değil, oğlu Kyle ile iletişim kurması da atlanmaması gereken bir ayrıntı. Olaylar kontrolden çıktıkça aklımıza hep o sahne geliyor. Adamın orada bir kurtulma fırsatı sunduğu, Kyle’ın bunu değerlendirmek istediği ama Rachel’ın reddettiğini düşünmemiz isteniyor… Rachel’ın alttan almamasına kimsenin itirazı olmamalı ama bütün filmin, bu davranışın trajik sonuçları üzerine olduğunu da unutmamak gerek.

        İşte tam da bu nedenle ‘Dengesiz’, trafikte yaşanan kesişmelerin kontrolden çıkmasını anlatan ‘Duel’ (1971) ve ‘Changing Lanes’ (2003) ile şehirli cinnetine odaklanan ‘Falling Down’ gibi filmlerden ayrılıyor. Steven Spielberg’in dehasını ortaya çıkaran ‘Duel’ filminde yüzünü dahi göremediğimiz gizemli TIR şoförünün kafayı neden ana karaktere taktığı asla netleşmez. ‘Falling Down’, cinneti geçiren kişinin bakış açısından keskin bir sosyal eleştiri getirir. ‘Changing Lanes’ ise kontrolden çıkan bir erkeklik ve ego savaşını anlatır. ‘Dengesiz’, bu filmlerden ziyade kurbanların günahlarının altını çizen korku gerilim türündeki sapık katil filmlerini andırıyor.

        Sonuç olarak, ‘Dengesiz’, beğendiğim bir film olmadı. Ama yönetmen Derrick Borte’nin tempoyu hiç düşürmeyen bir aksiyon gerilim filmine imza attığını inkâr edemem. Rachel rolünde Caren Pistorius da inandırıcı ve akılda kalıcı bir performans sergiliyor. Russell Crowe açısından baktığımızda ise ‘Dengesiz’in kariyerinin en kötü filmleri arasında anılacağını tahmin ediyorum.

        4.5/10

        Diğer Yazılar