Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Suriye, güvenlik açısından bilinen tüm “tedbir” mekanizmalarını alaşağı etti.

        Bugüne kadar uygulanmış savaş oyunlarından çok daha karmaşık, bir o kadar da sisler ve belirsizliklerle dolu kaygıyı herkesin kapısının önüne bıraktı…

        Buna ister Taksim Meydanı’nda yılbaşı kutlaması yapan Suriyeli bir grup genç açısından bakın…

        İsterseniz kozalak yangını gibi ateşini fırlattığı Venezuela’da yaşananlar üzerinden...

        Dünya yeni bir durumla yüz yüze; Bulgar siyaset bilimcisi Ivan Krasztev’in altını çizdiği gibi dünya yeni bir devrim modeline tanıklık ediyor; bunun adı da göç…

        “Ülkesinde yönetimini değiştiremeyen insanların, topraklarını değiştirip” zengin ülkelere kaçmanın yolunu aradığı süreç çift taraflı etki yaratıyor…

        Göçle kendi toprağında başlattığı devrim, gittiği toprakta karşı devrimi tetikliyor.

        Suriye topraklarında göçle boşalan alanlara DAEŞ, El Nusra istilası ile göçmen sendromunun siyasetini alt üst ettiği Avrupa buna en iyi örnek…

        Çünkü mülteci korkusu Avrupa siyasetini değiştirdi; muhafazakâr milliyetçi partilerin pabucunu dama atan yeni radikalleri sandıktan çıkardı...

        Oysa milenyumda böyle bir noktaya varılacağı hayal dahi edilemezdi.

        KOZALAK YANGINI

        Mülteci hareketi sadece yakın kıtaları değil, yukarıda da belirttiğim gibi bir kozalak yangını gibi ateşini uzak coğrafyalara da fırlattı.

        Belki uzak kaldığı için çoğumuz dikkat etmiyoruz, ancak Venezuela’da iktidarındakini değiştirme umudunu yitirdiği için ülkesini terk eden insan sayısı 3 milyonu geçti.

        Peru, Brezilya, Kolombiya göçmenlere karşı ek önlemler almaya başladı…

        Dolayısıyla bugün gelinen noktada göçmenlerden en çok yakınanların aslında o göçe neden olanlar olduğu gerçeği de bir kenarda duruyor.

        O ZAMAN ÇALIŞTIRMA

        Türkiye açısından bakıldığında ise birçok ülkenin yapmadığını gerçekleştirdi.

        Asya’da, Orta Doğu’da göçe maruz kalmış birçok ülkeden daha farklı gerekçelerle, insanlık adına mültecileri kabul etti, onlara kamplarda da olsa yuva verdi…

        Toplumda bu denli sıkıntılara neden olacağını görüyordu.

        Ama gelinen noktada 4 milyon mültecinin bulunduğu bir ülkede suç oranı olması gerekenin altında seyrediyor.

        İçişleri Bakanı Soylu’nun da vurguladığı gibi Suriyelilerin karıştığı vaka oranı binde ikiyi geçmiyor…

        Buna karşın Suriyelilere yönelik tepki yok mu, tabi ki var…

        Ama bu tepkiye gösterilen karşı tepkinin de küçümsenmeyecek boyutta olduğu da unutulmamalı…

        İlginç olan ise sosyal medyada Suriyelilere verip veriştirenlerden bazılarının, yanında kaçak Suriyeli işçi çalıştırması…

        Tepki verdiğine işveren olama paradoksunu yaşayan başka toplum herhalde yoktur.

        REKLAM

        *** *** ***

        Şam gücü yeşil hat askeri mi?

        Karşı komşunuzun kim olmasını istersiniz?

        Bir süredir kavga ettiğiniz akrabalarınız mı, yoksa size olan kinini genetik kod haline getirmiş başkası mı?

        Devamında şu soruyu yönelteyim, 1990’lı yılların ortasında Ankara’dan Kuzey Irak’taki Barzani ve ailesine olan bakış ile bugünkü aynı mı?

        Amerikalılar da Türkiye ile Suriye’nin kuzeyinde yerleşik PYD meselesine emin olun bu gözle bakıyor; değerlendirmelerini de bu mercekten yapıyor.

        Öyle anlaşılıyor ki Ankara’ya dün gelen Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford, DAEŞ ile Mücadele Küresel Koalisyon Özel Temsilcisi James Jeffrey bugünkü görüşmelerde bu temayı işleyecek.

        ŞAM GÜÇLERİ YERLEŞSİN

        Bundan 3 yıl önce de dile getirdikleri, “sınırdaki sorunu gidermek için 30-35 kilometre derinliğe kadar inen tampon bölge yaratalım, buralara PYD dışındaki unsurları yerleştirelim...” teklifini masaya koyacak…

        Bir ara “Rojova peşmergeleri” adını verdikleri Suriyeli olup, YPG tarafından Kuzey Irak’a sürülen Barzani’ye yakın güçlerden söz edilse de PYD dışındaki unsur dedikleri aslında Şam yönetimine bağlı askeri güçlerden başkası değil.

        Anlaşılan o ki Rusya ile de bu konuda bir mutabakata varılmış, Şam ile PYD arasındaki görüşmelerin Moskova’nın girişimi ile tekrar başlaması da bunun en iyi göstergesi…

        PYD bölgesine özerkliği de hedefleyen planlamalara Türkiye bugüne kadar kapalı kaldı.

        AYRICALIĞI NE?

        Bugün ise yeni bir durum söz konusu, Washington Suriye’den çıkması halinde DAEŞ ile mücadeleyi Ankara’ya devretmek istiyor.

        O alanlara Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yerleşmesini istiyor.

        Sözünü ettiği alan Türk sınırına 300 km kadar uzakta Rakka’nın doğusunda kalan bölge…

        Aslında çelişkiler de bu noktada başlıyor.

        Şam yönetimi güçlerinin yerleştirildiği topraklarda Türk Silahlı Kuvvetleri DAEŞ ile mücadeleye nasıl gidecek?

        Ya da Şam güçleri BM’nin yeşil hat askeri mi ki Türkiye sınırında tehditten uzak keyif sürerken, onun toprağını Türk Silahlı Kuvvetleri DAEŞ’ten temizleyecek?

        İDLİB SORUNU

        Aslında bunun neye mal olduğunu bir süredir İdlib’de yaşanan gelişmelerden görmek olası…

        Suriye’deki güç tahterevallisi yine çalıştı…

        Geçmişte de benzer gelişmeler yaşanır, Ruslar ne zaman doğuda etkin olmaya başlarsa DAEŞ’in hareketliliğine tanıklık edilir, birlikler batıya geri çekilirdi.

        HTŞ SALDIRISI

        Bu kez de benzeri oldu…

        Fırat’ın doğusuna hareket planlayan Türkiye İdlib’ten Özgür Suriye Ordusu’na bağlı bazı güçleri Al Bab bölgesine kaydırdı.

        Şam yönetimi de İdlib’in güneyindeki askerlerinden bir bölümünü Menbiç bölgesine yolladı.

        Durum böyle olunca güneyde riski azalan, kuzeyde de boşluk bulan El Kaide çizgisindeki Heyet Tahrir Üş Şam (HTŞ), 600 kadar silahlı adamı doğuya kaydırılan Nureddin Zengi Hareketi’nin kontrol ettiği bölgeye saldırdı ve bazı köy ve kasabaları ele geçirdi…

        Bunların arasında İdlib’in kuzeyinde yer alan Dar et İzze, Urum El Kubra ve Atarid kasabasının konumu kritik önemde…

        Çünkü İdlib ile Afrin bağını sağlayan bölgenin en kritik geçiş güzergahında olmakla birlikte, Halep’ten güneye inen, Soçi mutabakatı gereği Türkiye’nin yılbaşından itibaren güvenliğini sağlayacağı M-5 otobanına da 5-6 kilometre uzaklıkta.

        Sahadan dün konuştuğum konunun uzmanları, Al Bab’a giden Nureddin Zengi Hareketi güçlerinin saldırıya uğrayan yerleşimlerini almak için geri dönmek istediklerini, ancak geçiş güzergâhının HTŞ tarafından tutulmuş olması nedeniyle sorun yaşadıklarını belirtiyordu.

        İddiasına göre HTŞ güçlerini püskürtmek için Türkiye sınırına yakın bazı yerleri Rus uçakları bombalamış…

        TRUMP’IN TWEETLERİ

        Bölgede kartlar yeniden karılırken, alandaki aktörlerin de söylenmiş veya verilmiş sözlerin de hızla değiştiği bir sürece girildi.

        En iyi örnek de heyetinin bugün görüşmeler için Ankara’da masada olan ABD Başkanı Trump…

        Kapalı kapılar ardında Suriye’den çekilme ile ilgili söylediklerini haydi geçelim; yılbaşı günü Irak’taki üssüne yaptığı ani ziyarette kameralar karşısındaki söylemini ne yapacağız?

        Sanki bütün bunlar olmamış gibi dün akşam bir tweet daha attı:

        “Başarısız New York Times, Suriye hakkındaki niyetlerim konusunda bilerek yanlış hikaye yazdı. Asıl ifadelerimde hiçbir fark yok, aynı zamanda IŞİD ile savaşmaya devam ederken ve ihtiyatlı ve gerekli olan her şeyi yapmaya devam ederken uygun bir hızla gideceğiz!...”

        Heyetinin Ankara ziyareti öncesi Türkiye’ye yönelik nahoş cümlelerini de alt alta koyun, nasıl isterseniz öyle okuyun…

        Diğer Yazılar