Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kriz dönemlerinde toplumsal kutuplaşmanın artması doğaldır.

        Tek yönlü de olmaz, bazı zamanlar iki yönlü, yani hem solun hem de sağın aynı andaki davranışı olarak da karşımıza çıkar.

        Bazen popülist hareket olarak başlar, popülist siyasete dönüşür; bazen de tersi olur.

        Siyasi başlar, ardından popülist hareketi getirir.

        Bu hareketlerin genel seçimde oy kullanma dışında öyle toplu eylemlere yönelmesi de beklenmez.

        Çünkü yeni popülist hareketlerin ana damarının çekirdeğini, orta veya orta alt gelir grubu oluşturur; onların da zaten bu tarz eylemlere mecali yoktur.

        Geri kalan kesimler ise sadece takipçileridir; onlar da çoğu zaman ya çok ilgisizdir veya yüksek kaygı içindedir.

        SİYASİ TOPLULAŞMA MI?

        Bütün bunları yazmamın nedeni son dönem yaşananlar.

        Çünkü uzun süredir toplumsal hareketleri, popülist siyaset tetikliyor.

        Buna toplumun önüne aralıksız konulan sandıkların yol açtığı söylenebilir.

        Ancak seçim sonrası da durmadı; beklenmedik bir şekilde yeni parti oluşumlarını da beraberinde getirdi.

        Bu durumlarda daha geniş toplumsal hareketler beklenirken, yeni siyasi hareketlerin çoğalmasına, siyasi alanın parçalanmasına neden olacak gelişmeler yaşandı.

        Oysa başkanlık sistemi ile yükselen yeni siyaset, siyasi toplulaşmanın olacağını varsayıyordu; ittifakları da buna örnek gösteriyordu.

        Gelişmeler de buna destek veriyordu.

        Bugüne gelindiğinde ittifakların iki ana damarını, kutup başını temsil eden sağdakinden iki tane çıkma hazırlığında.

        Soldakinden ise her an çıkmaya meyilliler saha çalışması yapıyor.

        Siyasal toplulaşmaya veda edip, siyasi kutuplaşma veya cepheleşmeye dönüşün sinyallerini veriyor.

        Oysa çok kutuplu dünyaya 1990 başında veda edilmiş, seçimi kaybedenin, bir sonrakinde kazanabilme şansı olduğunu bildiği için korkmaması gerektiği inancını aşılayan liberal demokratik sistem içselleştirilmişti.

        Bugün ise siyasi kutuplaşma ve cepheleşen siyasi tarza dönüşü tetikledi, 30 yıl geriye götürdü.

        Ancak siyasetin üst katmanından yayılan bu tarz siyasetin ana damar olmayı sürdürebileceğini sanmıyorum.

        Çünkü toplum katmanlarından gelen tepkiler bunu gösteriyor.

        Demokratik söz yerine, demokratik tavır beklendiğini ortaya koyuyor.

        POLİTİZASYONU ARTTIRIR

        Çözüm olmadığını yıllardır deneyimleyerek gördüğü eylem ve davranışlara tekrar dönme çabasında olanlara da destek vermiyor.

        Yeni bir siyaset tarzının ortaya konulmasını, parti içi demokrasinin gelişmesini, popülist çözümlerden de uzaklaşılmasını arzu ediyor.

        Bunun en iyi örneği Diyarbakır HDP binası önündeki eylem…

        Sorunun çözüm adresi olması gereken Bakan, çözüm arayanlarla eylem yapmaya kalktığında karşı tarafa da popülizm yapma fırsatı doğuyor.

        “Bakanı bile HDP’nin umut ve çözüm partisi olduğunu anlamış ki gelip il binamızın önüne oturmuş…” propagandasına yöneliyor.

        Bölgedeki arkadaşlarım da, hükümetle ilişkilerinin iyi olduğunu bildiğim sivil toplum örgütleriyle yaptığım görüşmeler de bunun yer bulmaya başladığını gösteriyor.

        Seçim sonrası bölgede siyaset farklı gelişirken, “Türkiyelileşme…” söylemleri yeniden hareketlenirken, kayyım atama ile başlayan süreç bugün farklı bir zeminde kendini sergiliyor.

        SİYASİ ALAN PARÇALANMASI

        Tek bir sorunla ilgilenen küçük siyasi parti ve hareketlerin çoğalmasıyla, tekelde tutulan siyasi alanının parçalanması sürecini frenliyor.

        Bölgede hiç de arzu edilmeyen politizasyonu yükseltip, sorunu çözmek yerine kutuplaşmayı arttırıp içinden çıkılmaz hale doğru sürüklüyor.

        Parti siyasetini de odağından uzaklaştırıp, farklı zemine taşıyor.

        Üstelik kendi seçmenini de olumsuz etkiliyor, uygulananın kendinin mi, yoksa ötekinin siyaseti mi olduğu konusunda zaten var olan kafa karışıklığını arttırıyor.

        Anlamak için de çok uzağa gitmeye gerek yok; 1990’lı yılların ortasında yaşananları anımsamak yeterli.

        Diğer Yazılar