Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        HASSASİYETLERİN yüksek olduğu, Cumhuriyet Bayramı’nın ertesi günüydü…

        Hac faraziyelerini tamamlayan AK Parti’nin kadın milletvekilleri TBMM Genel Kurul salonuna başörtüleriyle girme konusunda kararlıydı.

        Tutumlarını birlikte Hacca gittikleri dönemin TBMM Başkanvekili Meral Akşener’e de açtılar.

        Merve Kavakçı’nın başörtüsüyle Genel Kurul’a girmesinin yarattığı gerilimin sıcaklığı sürerken, bu gelişme yeni bir gerilim konusuydu.

        Sorunun sessizlik diplomasisi yöntemiyle suhuletle çözülmesi için kollar sıvandı…

        Çözüm arayanlar siyaseti, yumruk değil, el sıkmak olarak gördüğü için de hedefe ulaşıldı ve ortak kararla çözüldü…

        O günlerde de yazılıp çizilmiş, krizin aşılmasının gerisindeki kahramanlardan söz edilmişti.

        Hafıza-i beşerdir; insan çabuk unutur…

        Son iki gündür referandum seviyesinde konu tartışılmaya başlayınca o günleri tekrar anımsadım…

        KILIÇDAROĞLU’NUN BAKIŞI

        Yukarıda da sözünü ettiğim gibi, Akşener ve bir grup kadın milletvekilinin Hac dönüşü kulisler hareketlendi.

        Hac sırasında kadın milletvekillerinin başörtülü olarak Genel Kurul salonuna girme kararlılığını gören Akşener, dönemin TBMM Başkanı Cemil Çiçek’i ziyaret edip durumu aktardı.

        Kriz içinde kriz yerine, çözümüne odaklı politikayı ilke edinen Çiçek, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ile konuşmanın doğru olacağını belirtti.

        Akşener, o dönem bünyesinde bulunduğu MHP’nin lideri Devlet Bahçeli’ye de durumu aktarıp çözüm modeli için onayını aldı.

        Kılıçdaroğlu’na gittiklerinde beklentilerinin çok ötesinde tutumla karşılaştılar.

        ETEKLİ PROTEZ…

        “Ben de sorun olmaktan çıkarılması taraftarıyım. Sadece başörtülülerin değil, herkesin giyim kuşamına karışılmamalı…” diyen Kılıçdaroğlu, Genel Başkan Yardımcısı Şafak Pavey’i de örnek gösterdi.

        Pavey’in, protez bacağı ile etek giymek zorunda bırakıldığını anımsattı ve konunun TBMM İçtüzüğü’nde ve üniversitelerde de çözülmesi gerektiğinin altını çizdi.

        Çiçek ve Akşener’in daha fazlasını bulduklarını söyledikleri de buydu…

        Kılıçdaroğlu, bir adım daha ilerisini atıp, getirdikleri öneriye de tam destek vermişti.

        Genel Kurul’da uygulanacak yöntem de belirlendi.

        Buna göre Genel Kurul oturumunu Akşener yönetecek, AK Partili kadın milletvekilleri salona girdikten sonra genel görüşme açılacaktı.

        CHP adına Pavey konuşacak ve Genel Kurul kararı ile konu kapanacaktı.

        Planlandığı gibi ilerledi...

        Cumhuriyet Bayramı'nın ardından 30 Ekim 2013 günü toplanan Genel Kurul’a AK Parti’nin kadın milletvekilleri Gülay Samancı, Sevde Beyazıt Kaçar, Nurcan Dalbudak ve Gönül Bekin Şahkulubey başörtüleriyle girdi.

        Genel görüşmede CHP adına söz alan Pavey, konuşmasında kendi durumunu örnek gösterdi:

        “Meclis’te pantolon giymesi, bir erkek vekil tarafından engellenmiş bir kadın vekil olarak bu konuşmayı yapıyorum... Olmayan bacağı, erkekler tarafından siyaset sohbetine dönüştürülen biri olarak yapıyorum…”

        TÜRBAN İLE KIRMIZI RUJ ARASINDA

        Sonrasında en çok alıntılanan o cümlesi geldi:

        “Kaygım türbanla, kırmızı ruj arasına sıkıştırılmış semboller değildir…”

        Ardından karşısında oturan başörtülü milletvekillerine dönüp devamını getirdi:

        “Türbanlı milletvekillerinden beklentim büyük… Çünkü bundan böyle mini etek giydiği için işten atılan, sol kulağı küpeli olduğu için dövülenlerin, Hıristiyan olduğunu gizlemek için isimlerini değiştirenlerin güvenlikleri herkesten çok bu kadın vekillere emanettir. Artık, türbanlı bir insan hakları ihlalinden, bir insan hakları kazanımına dönüştürmek onların sorumluluğundur…”

        Konuşması o denli etkili oldu ki AK Partililer de dahil bütün salon ayakta alkışladı, önünde tebrik sırası oluştu…

        SORUNUN DEĞİL, ÇÖZÜMÜN PARÇASI

        Çiçek ile dün konuşurken, 9 yılın ardından gelinen noktayı anımsattığımda Kılıçdaroğlu’nun o dönem gösterdiği yaklaşımdan övgüyle söz etti.

        Merhum Turgut Özal’ın öğretisinden yürüdüğünü belirtti, “Sorunun değil, çözümün parçası olmaya gayret ettim” deyip ekledi:

        “Türkiye’nin sorunu çözülsün diye protokolde önde olmama rağmen, benden arkada olana gitmekte tereddüt etmedim. Çünkü siyaset yumruk değil, el sıkmaktır. Siyasetin sorunu bu yolla çözülür, yoksa çözemezsiniz.”

        Konu üzerinde konuşmaktan kaçındı, sorunun yıllar önce çözüldüğüne vurgu yaptı…

        Aslında bu satırların yazarının da geçmişte savunduğu için akreditasyon iptaline muhatap olduğu başörtüsü özgürlüğü, 9 yıl önce çözüme kavuşmuştu.

        TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜK

        Bitmiş sorun üzerinde bugün yürütülen tartışmalar temel hak ve özgürlüklere ilişkin bir başka sorunun kapısını aralıyor.

        Prof. Dr. Mümtaz Soysal dahil, Anayasa Hukuku hocalarımızın bize öğrettiği bir kuram vardı:

        “Temel hak ve özgürlükler referandumun konusu yapılamaz…”

        Hatta tarafların bir konu üzerinde uzlaşısı, anlaşması anlamına gelen oydaşma konusu dahi olamaz.

        Çünkü ne alınabilir, ne de verilebilir, ne de devredilebilir…

        Başörtüsü temel haklardan olan, inanç özgürlüğünün konusudur.

        Dolayısıyla evet-hayır noktasında bırakılamaz…

        Olması ihtimal dahilinde değil ama varsayıma dayalı olarak mümkün olabilen şu önerme meramı anlatmaya yeterli…

        Varsayalım ki referanduma gitti ve hayır oyu çıktı…

        Ne yapacağız?

        Başörtüsüne referandumda hayır denildi diye yasaklayabilecek miyiz?

        Tersi durumu İran’da dibimizde izliyoruz; engelleyebiliyor mu?

        Diğer Yazılar