Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        1918 yılının sonları olmalı. Bir gün Yahya Kemal, İstiklal Caddesi’nde kendisi de Diyarbakırlı bir Kürt olan, ama hayatı boyunca Kürt olduğunu kabul etmemiş, Musul valisiyken Şeyh Abdülselam Barzani’nin idam fermanını imzalamış meşhur edip Süleyman Nazif’e rastlar. Koluna girer ve “Üstat, şurada Kürt Teali Cemiyeti denilen bir cemiyet açılmış, hadi beraber oraya gidelim de, itibarımız artsın biraz” demiş.

        Prof. Cahit Tanyol’un aktardığı bu anekdot latife mi, doğru mu bilmiyorum ama ne olursa olsun bir gerçeğe işaret ettiği muhakkak. Söz konusu tarihlerde İstanbul’da Kürt münevverlerinin itibarı çok yüksektir. Ardı ardına, adında “Kürt” kelimesi geçen cemiyetler kuruyor, Kürtçe dergiler yayınlıyorlar. Kürt Teali Cemiyeti’nin kurucularının da yazı yazdığı, destek verdiği, Kürt tarihinin en önemli dergilerinden birisi olan “Jin” (Hayat) Dergisi de bu tarihlerde yayın hayatına başladı. “Bağımsız Kürdistan” fikrini savunan “Kürt Teali Cemiyeti”nin amacı neyse, “Jin” Dergisi de aynı şekilde Kürtlere “milli bilinç” götürerek “Kürt kimliğini” benimsetmeyi ve yaygınlaştırmayı amaçlıyordu. Cemiyet’in kurucuları arasında Geylani, Bedirhani, Baban ve Cemilpaşa aileleri gibi büyük Kürt ailelerinin mensupları vardı. Aynı şekilde bu şahsiyetler derginin de yazarları arasındaydı. Dergide arada bir Dr. Abdullah Cevdet’ten Bediüzzaman Said Nursi’ye kadar önemli düşünür ve âlimlerin yazılarına da rastlanıyordu.

        Kimi tarihçilerin “Kürt rönesansı” dedikleri bu dönemin birikiminin başarısız birkaç “isyana” dönüşmesi için Cumhuriyet’in kurulmasını beklemek gerekti. Harp sonrasında oluşan “1920 ruhu”yla birlikte Kürt milliyetçiliğinin yeni dönemin baskın ideolojisi olan Kemalizm’le karşılaşması erken patlak veren “Şeyh Sait ayaklanması”yla oldu.

        Şeyh Sait isyanının fikri altyapısını da yukarıda saydığım cemiyet ve dergi etrafında bir araya gelen münevverler oluşturmuştu. Bu münevverlerin tümü muhafazakâr, dindar, tarikat ehli, büyük ailelerin çocuklarıydı. Cumhuriyet’in yerleştirmeye çalıştığı yeni “seküler hayat” bu aydınların çok hoşlandığı bir hayat tarzı değildi. Daha önce “bağımsız Kürdistan” fikri kendilerine hoş geldiği halde, Halife’ye “kıymaya” hiç yeltenmediler, hem zaten cemiyet ve dergi etrafında bir araya gelen ilk Kürt milletçileri, “İslam birliği” fikrine bağlı olduklarını her vesileyle dile getiriyorlardı.

        Ama yeni kurulan devletin başında artık “hürmet edecekleri bir Halife” yoktu. İsyana gerekçe hazırdı.

        Şeyh Sait ayaklanması patlak verdi, yarım kaldı, devletten fena bir tokat yediler. Örneğin Dr. Fuat, isyan sırasında Diyarbakır’da “sevinçten kafasına koloz takıp gezmekten” idam edildi.

        Arkasından gelen İhsan Nuri Paşa önderliğindeki Ağrı isyanını örgütleyenler de aynı muhafazakâr Kürt milliyetçileriydi ve karşılarında yeni Kemalizm vardı.

        Bu durum neredeyse 1980’e kadar böyle devam etti. Muhafazakâr dindar Kürt milliyetçileri, laik Kemalistlere karşı hep kuyruğu dik tuttular.

        1984’te başlayan PKK hareketiyle “inisiyatif” ilk defa köylülere geçti. Bu kez köylü çocuklarının devraldığı milliyetçilik bayrağının karşısında yine Kemalizm vardı, ama Kürt milliyetçiliği 68’de esen “sosyalizm rüzgârına” çoktan kapılmış, bu rüzgârın tesiriyle artık biçim değiştirmişti. Muhafazakâr ailelerden gelen çocuklar devre dışı kalmış, “seküler” bir bilinç aşılanmış, az buçuk mektep okuyarak “laikleşmiş” yoksul köylü çocukları, ezberletilmiş Lenin ve Stalin kitaplarıyla Kemalizm’in karşısına dikilmişlerdi. Aslında savundukları ideoloji, Kemalizm’den farklı bir ideoloji değildi, hatta Kemalizm’in “sosyalizm sosuna batırılmış” bir versiyonuyla “düşmanın” karşısına çıktıklarının farkında değillerdi.

        O yüzden 30 yıllık şiddetli çatışma ortamında bile hep kendilerine “gerçek” bir düşman arayıp durdular. Ve sanırım bu “düşmanı” son yıllarda buldular. O yüzden şu anda başlayan yeni çatışma dönemi artık Kemalizm’e karşı yürütülmüyor. “Kafası Kemalist, gövdesi Kürt” bir hal almış olan Kürt milliyetçiliği, yanına Kemalistleri de alarak artık Kemalizm’le dertleri en az Kürtlerin derdi kadar büyük olan ve tarih boyunca Kürt meselesini ilk defa “görüşmeler” yoluyla halletmeye yeltenmiş olan muhafazakâr Müslüman Türklerin kurduğu bir iktidarla hesaplaşıyor. Ona karşı “devrimci halk savaşını” veriyor.

        Ama anlamadıkları bir şey var: Büyük çoğunluğu muhafazakâr ve dindar olan Kürtler, “devrimi” de “savaşı” da istemiyor.

        Diğer Yazılar