Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Eskiden, değerli bir şeyimizi saklamak için olmadık yollara başvurmamıza gerek yoktu. Evde saklamamız gereken bir şeyimiz varsa, onu sandıklara koyar, o sandıkların anahtarını birilerinin görmediği bir yere saklardık; en azından babalarımız, dedelerimiz öyle yapardı. Paramız varsa da, götürür bankaya yatırır, banka bize bir cüzdan verir, o cüzdanla bankaya gider, paramızla ilgili ne işlem yapmak istiyorsak yapar, memur onu cüzdana işler, cüzdanı alır eve gelirdik.

        Cüzdanı kimsenin bulamayacağı bir yere saklamamıza gerek yoktu, zira birisi cüzdanımızı çalıp bankaya gittiğinde o kişi biz olmadığımız için paramızı alıp gidemezdi.

        Başımız rahat, itinayla onu yastığa koyar, rahat bir uykuya dalardık. En azından büyüklerimiz öyle yapardı.

        *

        Peki şimdi öyle mi?

        Şimdi her şeyimiz, bütün hayatımız birkaç rakam ve harften müteşekkil birden fazla şifrelere bağlıdır.

        O şifreler olmadan biz bir hiçiz.

        *

        Şifre denilen şey akılda tutulması gereken bir şeydir. Hayır ben aklımda tutamıyorum, onun için onu bir yerlere yazayım diyorsanız, orası neresiyse oraya yazdığınız şey, artık bir şifre değildir. Her an kıç cebinizde taşıdığınız cüzdanınızı bir yerde unutabilir, muhtemelen cüzdanın içindeki bir kağıda yazdığınız şifre anında başkasının eline geçebilir. Veya telefonunuzun “notlar” bölümüne yazmışsanız onu, telefonunuz kaybolduğunda ilk aklınıza gelen oraya yazdığınız şifreniz olacak. Aklınıza gelen şifreniz, o sırada çoktan birtakım kötü insanların elinde geçmiş, onlar da size aklınıza gelmesini istemediğiniz çok güzel bir oyun hazırlamaktadır.

        Onun için şifremizi bir yazmamalıyız.

        Peki ne yapmalıyız?

        Şifreyi ezberlemeliyiz.

        Ezberlediğimiz şifre hep aklımızda kalırsa ne ala, aklımız şaşar da şifreyi unutursak yandı gülüm keten helva.

        Bir anda anahtar olsun diye hayatımıza soktuğumuz şey, o dakikadan itibaren kilit olur çıkar.

        İşin yok, o kilidi açtırmak için uğraş dur.

        *

        Önce makineye “şifremi unuttum” dersin.

        Makine sana sorar:

        “Küçükken en sevdiğin kitabın adı neydi?”

        “Ne bileyim ben, eşek kadar olmuşum, ben dün ne yediğimi hatırlamıyorum, hem zaten artık kitap okumayalı bir asır oldu” diyemezsin.

        Cevap vermeyip kal gelirse sana bu kez makine başka bir soru sorar: “Küçükken en sevdiğiniz hayvanın hangisiydi?”

        Eğer hayvan sever değilseniz, şifreyi oluştururken o sırada yanımda bulunan ve şu anda ismini sorduğunuz hayvandan daha geri zekalı bir arkadaşım kendi sevdiği hayvanın adını bana yazdırmıştı deyip makineyi ikna edemezsiniz. Bu sırada makine, sürenizin dolmakta olduğunu hatırlatır size ve peşinden kesinlikle bildiğinizden emin olduğu yeni bir soru sorar: “Annen babanla halvet olmadan önce, yani daha körpe bir genç kızken, işte o halinin soyadı neydi?”

        Muhtemelen bunu bilirsin, çünkü ilk aklına gelen dayının soyadı olur. Dayının soyadı aklına gelmezse git kendini coşkun akan bir ırmağa at, zira dayın seni yakaladığı yerde eşek sudan gelinceye kadar döver ki, bu arada üstüne üstlük eşeği de sudan hemen gelmesin diye iyice tembihler.

        *

        Onun için sen sen ol şifreni; karının doğum günü, evlilik yıldönümünüz gibi çok mühim günler gibi ezberleyip hafızanın en kolay yetişebileceği bir yerine yerleştirmelisin.

        *

        İyi de hayatımızdaki şifreler bir tane olsa ne ala... En geri zekalımız bile onu aklında tutabilir. Ama ne yazık ki ihtiyaç duyduğumuz şifre bir tane değil... Öyle olsa hayat hepimize bayram olurdu.

        *

        Bir günlük şifreli hayat aşağı yukarı şöyle bir şeyir izler.

        Apartmana giriş şifresinden başlayarak, bazı evlerdeki akıllı kapıların önüne gidersiniz. İki bariyeri aştıktan sonra evinizdesiniz. Şimdi size bilgisayarınızı açma şifresi lazım, onu açtıktan sonra sosyal medya hesaplarına girmek için (Twitter, Facebook, Instagram) size bir şifre lazım. Hepsini aklınızda tuttuysanız şimdi cep telefonunuzun önce ekran şifresi, sonra da pin kodu lazım, onu hallettikten sonra e-mail şifresi sorulacak size... Sonra sıra banka kartlarına gelecek, kredi kartı için ayrı şifre, bankamatik için ayrı... Sonra güvenlik koduna çarparsınız. Okulda okuyan çocuklarınızın notlarını öğrenmek için de bir şifre lazım, öğrenciyseniz zaten size o kadar çok şifre lazım ki... Daha o sersemliği atlatmadan internet bankacılığının parola ve şifreleri hücum edecek size... Durup dururken bir misafiriniz geldi diyelim, ilk soracağı şey evinizdeki “wifi şifresi” olacak. Bazen kalakalırsınız, karımın doğum günü müydü, çocuklarımın adlarının ilk harfi miydi aklınıza gelmez, bütün rakamlar, harfler iç içe geçer, rakamlar harfler sırat köprüsü olur, o köprü kırılır ateşin içine düşersiniz.

        *

        Velhasıl-ı kelam... Şifre dijital çağın kilididir. Unutulmamalı, başkasına verilmemeli, ortalık yerde bir kağıda yazılmamalı. Don gibi devamlı değiştirilmelidir.

        Diğer Yazılar