Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Evliya Çelebi, bu hafta yeni bir cami inşası ile gündeme gelen Atina’daki ibadethanelerden bahsederken şehirde 300 civarında cami ve bir o kadar da kilise olduğunu söyler. Ama, aynı Atina’da bugün ibadete açık tek bir cami bile yoktur!

        Yunanistan’da iktidara gelen Syriza Partisi’nin Türk milletvekili Hüseyin Zeybek, “Atina’ya bir cami yapılması zamanının gelip de geçmiş olduğunu” söyledi. Atina’da Osmanlı zamanından kalma camilerden biri ibadete açılacak olursa, Selânik’te bundan birkaç sene öncesine kadar devam eden ve Hamza Bey Camii’nin erotik sinema yapılması gibisinden büyük bir ayıp bir nebze telâfi edilmiş olur.

        YUNANİSTAN’da geçen ay iktidara gelen Syriza Partisi’nin İskeçe’den seçilen Türk milletvekili Hüseyin Zeybek, “Atina’ya cami yapılma zamanı artık gelmiş ve geçmiş bile. Hattâ, birden fazla cami yapılması lâzım. Syriza hükümetinin bu soruna bir çözüm bulacağına inanıyorum” dedi.

        Hüseyin Zeybek, bu sözleri ile acı bir gerçeği gündeme getirmiştir: Atina’da bugün ibadete açık tek bir cami bile yoktur, Selânik’teki camiler de kapalıdır, sadece eskiden Dönmeler’e ait olan bir camide 90 seneden buyana ilk defa önceki sene bir öğle namazı kılınmıştır, o kadar...

        Yunanistan’ın başkentinde bugün faal vaziyette hiçbir cami olmamasına rağmen, Atina’nın Osmanlı idaresinde bulunduğu senelerde, yani 19. yüzyılın ilk çeyreğine kadar şehirdeki kilise sayısı en az 350 idi!

        SIRP GİTTİ, VENEDİKLİ GELDİ

        Önce, isterseniz son seçimlerin, Syriza Partisi’nin “kravatsız” lideri Aleksis Çipras’ın işbaşına gelmesi ve ardından da milyarlarca Euro dış borcu ödeyip ödemeyeceği tartışmaları ile dünya gündeminin ön sıralarında yeralan Yunanistan’ın Türk hâkimiyeti altına nasıl girdiğini anlatayım:

        Osmanlılar, 14. asırda Rumeli’ye geçtikleri sırada Balkanlar’ın büyük kısmı Sırp hâkimiyeti altında idi ama Sırbistan’ın kurucusu Duşan’ın 1355’teki ölümünden sonra Sırbistan parçalandı ve birçok prenslik ile despotluklar ortaya çıktı.

        Dağılmadan yararlanan Bizans, hemen daha önce kaybetmiş olduğu Mora Yarımadası’nı tekrar ele geçirdi. Bugünkü Yunanistan’ın diğer bölgeleri ise Venedikliler’in, Sırplar’ın, Bulgarlar’ın, Makedonlar’ın ve Arnavutlar’ın elinde kaldı.

        ÜÇÜNCÜ BÜYÜK ŞEHİR OLDU

        1350’li senelerde Rumeli’ye geçerek yerleşmeye başlayan Türkler, birkaç sene içerisinde Dedeağaç, Dimetoka ve çevresini ele geçirdiler ve Evrenos Gazi’nin kumandası altında ilerleyip Gümülcine’yi de fethettiler. 1371’deki Çirmen Muharebesi’nin ardından İskeçe, Kavala, Drama ve Serez; İkinci Murad zamanında da Selânik, Yanya, Manastır ve Teselya fethedildi.

        Atina ve çevresi 1387’den itibaren Floransalılar’ın elinde idi. Lâtinler’in Ortodoks katedralini Katolik kilisesine çevirmesi Rumlar’ın tepkisine sebep olmuştu. Atina Başpiskoposu Makarios, Osmanlılar’ı şehri fethetmeleri için davet etti ama şehir bu arada Venedik’in işgaline uğradı.

        İşgal elli sene kadar sürdü. Atina, Fatih Sultan Mehmed’in gönderdiği Tırhala Sancakbeyi Turhan Bey tarafından 1456’da fethedildi ve Edirne ile Selânik’ten sonra Balkanlar’ın üçüncü büyük şehri oldu. Bölgenin Osmanlılar’ın eline geçmesi ile Katolik baskısından kurtulan Atina ile Yunanistan’da dinî kargaşa sona erdi ve gelişmelerden Ortodoksluk kazançlı çıktı.

        KARLOFÇA’DA VERİP GERİ ALDIK

        Fatih Sultan Mehmed 1458’de, yani fetihten iki sene sonra Atina’yı ziyaret etti ve eski Yunan medeniyetinin en önemli eserlerinden olan Akropol’ü gezdi. Atina’ya daha önceki asırlarda Müslümanlar tarafından Aristo ile Platon’a karşı duyulan saygıdan kaynaklanan “Medinetü’lhükemâ” yani “hikmet sahiplerinin, filozofların şehri” şeklinde bir unvan verilmişti ve Fatih de Atina ziyareti sırasında bu unvanı hatırlatarak şehir halkına bazı imtiyazlar tanıdı.

        Atina, Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk çöküş belgesi olan ve 1699’da imzalanan Karlofça Antlaşması ile Venedikliler’e bırakıldı ama Osmanlılar 1715’te bölgeyi tekrar fethettiler. Atina ile çevresi 1821’de çıkan Yunan isyanına kadar yine Türk hâkimiyetinde kaldı ve Yunan Devleti’nin kurulmasının ardından Türk birlikleri 1833’te şehri terkettiler.

        Yunanistan, kurulmasının ardından da kalabalık bir Türk nüfus barındırıyordu. Gümülcine, Serez ve Dimetoka gibi bölgelerin Türk nüfusu, buralarda yaşayan Hristiyan nüfusun üç-dört katı idi. 19. yüzyıl sonlarında Selânik, Manastır ve Yanya’daki Türkler de gayrımüslimlerden hâlâ daha fazla idiler.

        CAMİLER VE KİLİSELER ŞEHRİYDİ

        1830’larda bağımsız Yunanistan’ın kurulmasının ardından, Mora ve Attike yarımadası ile Eğriboz Adası’nda bulunan Türkler, Osmanlı topraklarına göçettiler. İkinci büyük göç dalgası Balkan Savaşları’ndan sonra yaşandı. Selânik’in, Manastır’ın ve Yanya’nın katliamlardan kurtulabilen yüzbinlerce Müslüman sâkini Anadolu ile Trakya’nın çeşitli yerlerine yerleştirildiler. Batı Trakya’nın dışındaki bölgelerde yaşayan Türkler ise 1924’te Lozan Antlaşması uyarınca yapılan nüfus mübadelesi ile Türkiye’ye geldiler. 16. asırdan itibaren şehirde çok sayıda manastır ile kilise inşa edilmiş ve Atina, Osmanlı döneminde bir “kiliseler şehri” olmuştu. 17. yüzyıl Atina’sında Evliya Çelebi’ye göre 300, İngiliz Konsolosu Jean Giraud’ya göre ise 350 kilise vardı.

        SADECE İKİ CAMİ KALDI

        Evliya Çelebi, Atina’nın sadece kiliselerini değil, camilerini de yazıyordu... Meşhur “Seyahatnâme”sine göre, 17. yüzyılın ikinci yarısında Atina’da dört cami, yedi mescid, bir medrese, üç mektep, iki tekke, üç hamam, iki de han vardı. Camilerin sayısı sonraki devirlerde daha da artmıştı ve en bilinenleri Kale Camii yani “Parthenon”, Hacı Ali Camii, Kubbeli Cami, Softa Camii, Yunus Mescidi, Yusuf Voyvoda Mescidi, Direk Camii, Memi Çelebi Mescidi, Hasan Bey Camii, Küçük Cami, Yeni Cami, Fethiye Camii, Eski Cami, Kephisias Camii ve Mustafa Ağa Camii idi.

        Yunanistan’ın kuruluşundan sonra Atina’daki Osmanlı eserleri ardarda ortadan kaldırıldılar ve eski ibadethanelerden günümüze sadece Fethiye ile Hacı Mustafa Camii gelebildi ancak bu iki camide de 1830’lu senelerden buyana ibadet yapılmadı!

        Ama en berbat hadiseler, Selânik’teki Hamza Bey Camii’nde yaşandı...

        Camideki rezaleti yandaki kutuda okuyabilirsiniz.

        SELÂNİK'İN SAĞLAM KALABİLEN TEK CAMİİ 'DÖNMELER'E AİTTİ

        SELÂNİK’teki “Yeni Cami”de 90 sene aradan sonra 2013 Nisan’ında ilk defa ibadet yapıldı ve Gümülcine’deki Medrese-i Hayriye’den bir grup öğrenci, Selânik Belediye Başkanı Yannis Butaris’in izni ile camide öğle namazı kıldılar.

        Minaresi senelerden buyana vârolmayan Yeni Cami’nin bir köşesindeki saat kulesinin üzerinde, camilerde görmeye alışık olmadığımız bir motif vardır: Saat kulesinin üst kısmında, Museviliğin en bilinen sembolü olan “Davud Yıldızı” bulunur.

        İTALYAN MİMAR İNŞA ETTİ

        Bu şekilde farklı semboller binanın başka yerlerine de yerleştirilmiştir, zira Yeni Cami, Selânik’in meşhur “dönmeleri” tarafından kendilerine mahsus bir ibadethane olarak inşa ettirilmiştir. 1902’de İtalyan mimar Vitaliano Poselli’ye yaptırılan cami geleneksel cami formundan farklıdır ve değişik bir ibadet biçiminin ihtiyacını karşılayacak şekildedir.

        Yunanistan’da Türk nüfusun yaşadığı Batı Trakya ile bazı adalar dışında, özellikle de Atina ile Selânik’te bugün ibadete açık tek bir cami bile yoktur ve bu, senelerdir böyledir. Yunanistan’da sadece Türk asıllı Yunan vatandaşları değil, yüzbinlerce Arvavut da ibadethâneden mahrumdur. Büyük şehirlerdeki camilerin minareleri Yunanlılar tarafından “Türk ve İslamiyet sembolü” kabul edildikleri için seneler önce yıktırılmış, Osmanlı zamanından kalma ibadethaneler konser salonu, alışveriş merkezi yahut askerî bina olarak başka maksadlarla kullanılmış, hattâ Selânik’teki meşhur Hamza Bey Camii’nin bir bölümü vaktiyle erotik filmlerin oynatıldığı sinema hâline getirilmiştir!

        Selânik’te minaresinin bir kısmı yıkılan

        ve 20. yüzyılın başından buyana

        kapalı olan Kilise Camii.

        HEPSİ PATRİKHANE MÜLKÜ

        İstanbul’da ise bugün birçoğunun cemaati kalmamış olmasına rağmen seksenden fazla kilise hâlâ başta Fener olmak üzere diğer Ortodoks Patrikhaneleri’ne aittir ve her an âyin yapılabilecek vaziyette muhafaza edilmektedirler!

        Tamam, 1955’teki 6-7 Eylül rezaletinde kiliselere, papazlara ve Ortodoks vatandaşlarımıza karşı her türlü ayıbı yaşattık, maalesef olmayacak rezaletlere sebep olduk ama Selânik’teki Hamza Bey Camii’nin başına gelenin benzerini yapmak, yani bir ibadethaneyi erotik film sineması haline getirmek gibisinden bir ayıba imza atmadık!

        Diğer Yazılar