Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçen gün son zamanlarda Atatürk hakkında yazılan kitaplardaki artıştan bahsetmiş ama Atatürk’ün belgelere dayalı ciddî bir biyografisinin hâlâ kaleme alınmadığını söylemiştim.

        Yazımın ardından o kadar çok mail aldım ki, hakikaten şaşırdım! Üstelik maillerin nerede ise tamamında hep aynı iddia tekrar ediliyor, “Atatürk’ü Koruma Kanunu kalkmadan düzgün bir biyografinin yazılması mümkün değildir” deniyordu.

        “Koruma Kanunu”, mâlûm, 1951’de Celâl Bayar’ın talebi üzerine çıkartılan 5816 sayılı “Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun”dur…

        Biyografi bahsi ile kanunu biraraya getirip bu şekilde yorumlara kalkışmak ve “sözkonusu kanun yürürlükte olduğu müddetçe Atatürk hakkında ciddî bir biyografi yazılamayacağını” söylemek “biyografinin ilk şartının hakaret olduğuna” inanmaktır ve böyle düşünen zihinlerde mutlaka bir tuhaflık mevcut demektir!

        Koruma Kanunu’nun herhalde bilirsiniz… Çıkartılmasının sebebi, o günlerde Kemal Pilâvoğlu’na bağlı Ticânî müridlerin Atatürk’ün heykellerine çekiçlerle ve keserlerle saldırmaları, bu işi ederken de devletin kurucusuna ağıza alınmayacak hakaretler yağdırmaları idi… Kanun, Atatürk’ün başbakanlığını yapan ve hatırasına çok büyük hürmet besleyen zamanın cumhurbaşkanı Celâl Bayar’ın talimatı ile çıktı; hattâ bazı Demokrat Partili milletvekillerinin Meclis’te red oyu vereceklerinin anlaşılması üzerine, Bayar “Kanun kabul edilmediği takdirde istifa edeceği” tehdidinde bile bulundu…

        Kanunun ilk maddesi “Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Atatürk'ü temsil eden heykel, büst ve abideleri veyahut Atatürk'ün kabrini tahrip eden, kıran, bozan veya kirleten kimseye bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezası verilir. Yukarki fıkralarda yazılı suçları işlemeye başkalarını teşvik eden kimse, asıl fail gibi cezalandırılır” şeklindedir. Diğer maddelerde de suçun toplu halde, kamuya açık yerlerde ve basın vasıtası ile işlenmesi hâlinde cezanın arttırılacağı yazılıdır; savcılara da bu suçların işlenmesi hâlinde re’sen takibat yetkisi verilmiştir.

        ELEŞTİRİ, SUÇ DEĞİLDİR!

        Koruma Kanunu’nun neyin “suç” olarak gördüğünü herhalde farketmişsinizdir: Atatürk’ün “hatırasına hakaret ve sövmek” ile heykellerini tahrip etmek! “Eleştirmek” suç değildir; kanunun gerekçesini ve Meclis’teki görüşme zabıtlarını okuduğunuz takdirde, bilimsel eleştiriyi suç kapsamına almanın hatırlara gelmediğini görürsünüz.

        Maddeleri görmezden gelerek “Bu kanun varolduğu müddetçe Atatürk’ün biyografisi yazılamaz” demek biyografinin bir hakaret vasıtası olduğuna inanmaktır ve “zihinlerdeki tuhaflık” dediğim de, işte budur!

        Haddizâtında, ortada Şark’a mahsus garip bir anlayış, tuhaf bir âdet mevcut: Şark dünyasında “biyografi” demek ya medhedip göklere çıkartmak, yahut zemmedip yerin dibine sokmaktır; bu ikisinin ortası yoktur, biyografi yazarının tarafsız kalması gerektiği bilinmez ve hayatı yazılan şahsa ya medhiyeler düzülür yahut hakaretler yağdırılır!

        Yazar böyle olunca okuyucunun da “imam-cemaat” misâli başka türlü düşünmesine imkân mı var? Biyografiyi artık maalesef bu çerçeveye hapsediyor, hayatı yazılacak kişiyi eleştirmenin şart olduğunu düşünüyor ama eleştiri ile hakaret arasındaki büyük farkı idrakten âciz kalıyor ve Koruma Kanunu’nun bu işe bir engel teşkil ettiğine inanıyorlar!

        Tekrar söyleyeyim: 5816 sayılı kanuna göre suç olan “eleştiri” değil, “hakaret”tir! Sadece Atatürk’ün zamanını değil, tarihin başka herhangi bir dönemini de överek veya kasıtlı olarak söverek yazmanın, arşiv belgesi kullanmaya lüzum görmeden konuyu sadece “lâf”a dayandırmanın tarihçilik ile alâkası yoktur ve bu işler lüzumsuz debelenmelerden ibarettir, o kadar!

        BEYNİ ZEHİRLEYEN KİTAPLAR…

        Bir örnek: Atatürk’e atıp tutanların yere göre koyamadıkları Dr. Rıza Nur’un mükemmel bir paranoya şâheseri olan ve senelerden buyana zihinleri perişan eden “Hayatım ve Hatıratım” isimli kitabı…

        “Hayatım ve Hatıratım”da Mustafa Kemal’den bahseden fasıllar eleştiri değil hakaret, hattâ kaba küfürdür! Kitabın yasaklanmasının sebebi de budur; yani yazarın hayatının sonlarına doğru muhalif olması değil, Mustafa Kemal’e ve devleti idare eden hemen herkese hakaretler yağdırmasıdır!

        Koruma Kanunu’nun ciddî bir Atatürk biyografisinin önünde engel teşkil ettiği kanaati Rıza Nur’un kitabının yanısıra aslında onun da öncüsü ve akıl hocası olan Mevlânzade Rıfat’ın “Türkiye İnkılâbı’nın İçyüzü” isimli yayınının marifetidir. Hepsi birbirinin aynı olan güzellemelerden bıkan ve artık yeni birşeyler işitmek isteyen alelâde okuyucunun beynini zamanla ideoloji pazarlamacıları ele geçirmiş, bu kitaplardaki palavralara bire bin katarak beyinlere zerketmişler, neticede “eleştiri” kavramı unutulmuş ve tenkidin yerini kaba hakaret almıştır!

        “Bu kanun varken ciddî bir eser ortaya konamaz” feryadının sebebi, biyografi kavramının senelerden buyana işte böyle okkalı küfür sınırları içerisinde hapsolup kalmasıdır!

        Belgelere dayalı bir Atatürk biyografisinin Koruma Kanunu ile alâkası yoktur beyler! O dönemin ilmî olarak eleştirilmesi hiçbir zaman suç kabul edilmemiştir, Tek Parti yılları hakkında eleştiri temelinde kaleme alınmış dünya kadar eser vardır, bunların hiçbiri takibata uğramamıştır ve belgelere dayalı bir Atatürk biyografisi de edep ile ilmî sınırlar dahilinde yapıldığı takdirde suç falan değil, aksine mükemmel bir hizmet olacaktır!

        Unutmayalım: Türkiye bir arşiv ve belge cenneti; ihtiyacımız ise “Koruma Kanunu” vesaire gibi bahanelerin arkasına sığınmadan kapı kapı dolaşıp özel ve resmî arşivleri tarayacak ama koşuşturmaktan ve oturup çalışmaktan yorulmayacak, hattâ bir tarafından ter damlamasından da meslekî haz duyacak hevesli ve bilgili bilim adamlarıdır.

        Diğer Yazılar