Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AÇIKÇASI Afrin kent merkezine girmenin çok daha zor ve kayıplı olacağı genel geçer bir kanı olarak haftalardır oturmuştu. Halbuki dün, tam da müthiş bir strateji ile 18 Mart’ta başlayan kent operasyonu gösteriyor ki bu algı da tamamen yanlışmış. TSK’yı uzak tutmak, Türkiye’nin gözünü korkutmak için kullanılan bir yöntemmiş. Zira şehre Özel Kuvvetler ve ÖSO’nun girdiği görüntüler çok açık: TSK çok güçlü bir şekilde ilerliyor. Ne, söylendiği gibi kitlesel bir direniş ne de çok güçlü bir PYD örgütlenmesi... Gemiyi çoktan terk etmişler! Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümet bu harekâtta siyasi risk aldı. Sonuçta birkaç yıldır terörle kararlı mücadelede olduğu gibi Afrin’de de bu, başarıya dönüştü. Takdir etmek gerekiyor.

        KANDİL’İN TALİMATI NEYDİ?

        AFRİN merkezinde büyük bir direnişle karşılaşılmamasının iki temel sebebi var: Birincisi, TSK’nın ve ÖSO’nun örgüte çok ciddi bir kayıp verdirmiş olması. Zeytin Dalı Harekâtı’nda YPG-PKK’yı adım adım çok zayıflattılar.

        İkincisi ise bu kayıpların örgütte büyük bir panik ve korku yaratması. TSK şehre girmeye hazırlanırken Kandil’den örgüte “Mevzilerden ayrılmayın” talimatı gitti. Aldığım bilgilere göre, buna rağmen Afrin’de en üst düzey örgüt yöneticileri dahi yok. Hayatta kalanların çoğu Münbiç’e geçmiş.

        ÇATIŞMA OLUR MU?

        AFRİN kent merkezinin tamamen alınması en fazla 1 hafta içinde biter. Bu aşamadan sonra mayınlar ve tuzaklar temizleniyor. Sahadaki çalışmaları yönetenlerden aldığım bilgilere göre kentte çok fazla mayın var. Evlerin içinde ne olduğu henüz bilinmiyor. “Harekât yüzde 100 başarıyla sonlandı” diyebiliriz ama “Bitti” demek için henüz erken. Zira hâlâ lokal çatışmalar yaşanabilir.

        Ancak şunu hatırlatayım: Afrin’de TSK’nın beklediğinin ötesinde mühimmat, cephanelik ve sığınakla karşılaşıldı. 2 tugaya 6 ay yetecek kadar malzeme ele geçti. Bu da PYD-PKK’nın operasyon başladığında savaşmak için beklediklerini gösteriyor.

        BUNDAN SONRA NE OLACAK?

        AFRİN kent merkezinden gelen görüntüler yanıltmasın. Şehir tamamen boş değil. Halkın önemli bir kısmı evlerinin içinde Türk ordusunun operasyonu bitirmesini bekliyor. Gelen bilgiler halkın desteğinin önemli oranda olduğu yönünde.

        PYD faşist bir yönetim kurmuştu. Kendine biat etmeyene hayat hakkı tanımayan, gençleri zorla savaştıran, zulmeden bir yapı vardı. Şimdi bunun ortadan kalkması ciddi bir rahatlama sağlayacak.

        Afrin’in nüfusunun önemli bir kısmı Kürt ama bu PYD’yi destekledikleri anlamına gelmiyor. Aksine örgüte karşı çıkan birçok ileri gelen isim bu süreçte kenti terk etmişti. Şimdi onlar dönecekler.

        Nüfusun bir kısmı da PYD’nin “ÖSO gelecek, katliam yapacak” telkinleri nedeniyle korkup kaçmıştı. Bu propagandanın doğru olmadığı anlaşılınca onlar da dönecekler. Dolayısıyla birkaç ay içinde nüfusun yeniden 450-500 bini bulması bekleniyor.

        AFRİN KURTULUŞ KONGRESİ NEREDE YAPILIYOR?

        TSK ÖSO ile birlikte Afrin kent merkezine girdikten birkaç saat sonra Gaziantep’te çok önemli bir toplantı başladı: Afrin Kurtuluş Kongresi. Kentin kanaat önderleri bu kongrede buluşuyor. Bunlar başından beri PYD’ye muhalif olan ve süreç içinde bir kısmı Türkiye’ye gelmiş, bir kısmı farklı ülkelere dağılmış isimler.

        Yaklaşık 100 kişi, bunların 20-30 kadarı yurtdışından. İlçenin tanınmış aileleri ve aşiret reisleri, ilçenin yeniden inşası ve Afrinlilerin evlerine dönmesi için gayret ediyor. Kongredeki öncelikli başlıklar bunlar. Tabii bundan sonra yönetimin nasıl olacağı, kimlerden oluşacağı, seçimlerin nasıl yapılacağı gibi konular da ele alınıyor.

        Kongrenin lideri Hasan Şindi’ye toplantı devam ederken ulaştım. Bekledikleri kadar katılım olduğunu, toplantının verimli geçtiğini söyledi. Bu, da kısa süre içinde Afrin’deki fotoğrafın tamamen değişeceğini gösteriyor. (Kongrenin sonunda 30 kişilik kent meclisi oluşturuldu.)

        ***********

        37 YIL ÖNCE KAÇIRILAN UÇAK VE BİZİM HİKÂYEMİZ

        İRAN’da düşen jet, hayat ve ölümün ne kadar iç içe olduğunu öyle bir hatırlattı ki bize, kendimize gelemiyoruz. O jette yaşamını yitiren gencecik kadınlar kadar hayatın böylesine tesadüfi olduğunu hatırlamak da üzüyor bizi. Tutunacak bir dal arıyoruz. Kendimizi bu hayatın yeterince sağlam olduğuna inandırabileceğimiz bir işaret. Belki de bu yüzden mucizelere daha fazla sarılıyoruz.

        İşte tam da bu sebeple bu haftaki HT PAZAR’da Serdar Yazıcı’nın hazırladığı dosyayı büyük bir merakla okudum. Uçak kazalarından kurtulanların hikâyelerini derlemiş Yazıcı. Öyle vurucu, öyle olağanüstü ki! Beni 37 yıl öncesine, unutulmaya yüz tutmuş kendi uçak hikâyeme götürdü...

        Henüz 4 yaşını bitirmiş bir çocuktum. Bir gün annem ağlamaya başladı. Sonra telefon çaldı. Bir kez daha, bir kez daha... O andan itibaren bana aylar gibi gelen birkaç günde o telefon yüzlerce kez çalacak, bizim evin kapı zili hiç susmayacaktı. Tarih 24 Mayıs 1981’di. Kendilerini Dev-Sol militanı olarak tanıtan korsanlar Ankara-İstanbul uçağını kaçırıp Burgaz’a indirmişlerdi ve o uçakta benim babam da vardı!

        Ben ve kardeşim çok küçük olduğumuz için yaşanan telaşı eğlenceye çevirdiğimizi unutamam. Korkmayalım diye ne olduğunu bize söylememişlerdi ama haber bültenlerinde kaçırılan uçağın yolcu listesi devamlı okunuyordu. Biz de babamın ismini her duyduğumuzda alkışlıyorduk.

        Detayları sonradan öğrendim. Türk havacılık tarihine yolcuların korsanları kendi kendilerine etkisiz hale getirerek uçağı kurtardıkları hadise olarak geçen kaçırma...

        Babam birkaç gün sonra eve döndü. Bu arada uçakta birlikte seyahat ettiği mühendis arkadaşı kalp krizi geçirip erken bırakılmıştı ve korsanlar babam ve diğerlerinden ölmeden önce son mektuplarını yazmalarını istemişti...

        Benim mucize hikâyem de bu. Kaçırılan uçaktan kurtulan babama kavuşmak...

        Diğer Yazılar