Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nagehan Alçı "Kaybetmek üzerine düşünüp strateji kurmamak doğruydu, kaybetmeyi düşünürseniz kaybedersiniz"

        DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ile öğle yemeği yemek için dün Swiss Otel’e giderken Babacan’ın söyleyeceklerinden ziyade ruh halini ve genel havasını merak ediyordum.

        Son günlerde yeni anayasa tartışmalarına dair birtakım açıklamalar yaptı ve ekonomi ile ilgili eleştirilerini sıraladı, seçimden beri 6’lı Masa üzerine her türlü şey söylendi, sandık hezimeti muhalefet bloğunu alt üst etti ama onca konuşulanlara rağmen hala ittifak süresince yaşananlar ile ilgili birçok bilinmeyen nokta var. Ben en çok parti liderlerinin kendi ruh dünyalarında bu sonuçla nasıl başa çıktıklarını öğrenmek isterdim. Ancak siyaset biraz da kuyruğu dik tutma sanatı olduğu için en insani duygular bile siyasetçiler açısından kolay telaffuz edilebilir olmuyor.

        Yemek masasında 10 gazeteciydik. Babacan’a aklımıza gelen her şeyi sorduk. Sohbeti olduğu gibi aşağıda okuyabilirsiniz.

        Benim en çok dikkatimi çeken noktalardan biri 6’lı Masa'nın kaybetme ihtimali üzerine hiç düşünmemesi ve senaryo hazırlamamasına ve genel başkanların meclis dışında kalmasına dair Babacan’ın bir özeleştiri yapmamasıydı.

        Bu soruyu kendisine sorduğumda Babacan "Meclis'te olmama stratejisi doğruydu, hatta birkaç arkadaş milletvekili olmak istiyordu. Ben de ‘Bakın şu anki sistemde işin ağırlığı yürütmede, yönetimde söz sahibi olmak istiyorsak yürütme tarafında güçlü bir temsil lazım. Eğer kazanmayı hedefliyorsak doğru olan bu’ dedim. Siyaset kaybetme üzerine planlanmaz, o zaman kaybedersiniz zaten" cevabını verdi.

        Elbette hedef kazanmak olmalı fakat kaybetme ihtimali üzerine hiç düşünmemiş ve senaryo geliştirmemiş olmanın 6’lı Masa açısından fevkalade yanlış olduğu kanaatindeyim.

        Dikkatimi çeken diğer bir nokta ise CHP listelerinden girme bahsi açıldığında Babacan’ın söyledikleriydi. Kemal Kılıçdaroğlu’nun ısrarı ve getirdiği araştırmalar üzerinden ikna olduklarını ve CHP’nin başta konuşulan listelerdeki aday sayısını zaman içinde sahadan aldıkları verilerle artırdığını anlattı Deva Partisi Genel Başkanı. “Biz parti olarak girmekte kararlıydık ancak Kemal Bey ile CHP’den onların listelerinden girme teklifi geldiği günün akşamı toplantı yaptık, bizdeki simülasyonlar da benzer şekilde ortak listenin daha çok vekil çıkaracağına işaret ediyordu” diyerek esas istek ve ısrarın Kılıçdaroğlu’ndan geldiğinin altını çizdi.

        Ali Babacan’ın ittifaktan ağzı yanmışa benziyor. Yerel seçimlerde kesinlikle her yerde kendi adaylarını çıkaracaklar. Kazanamasalar da kime kaybettirdiklerinin önemli olduğunu düşünüyorlar. Anladığım kadarıyla AK Parti tabanından oy alma potansiyellerine güveniyorlar.

        Ben Sayın Babacan’ı 6’lı Masa'nın diğer partilerinin kırmızı çizgilerinin sınırlarından kurtulmanın rahatlığı içinde gördüm. “Evet seçimleri kazanma konusunda başarısız olduk ama tek kişi bile kalsak ideallerimizi savunmaya devam edeceğiz” diyor.

        Önümüzdeki günlerde Meclis'teki 15 Deva milletvekili daha akılda kalıcı çıkışlar yapabilir izlenimi aldım. Oy kaygısından kurtulup, kendi çizgisini anlatmayı ön plana almış bir Babacan gördüm.

        Yaptığımız 2 saati aşkın sohbeti buraya koyuyorum:

        “Tek kişi de kalsak ideallerimizi savunmaya devam edeceğiz”

        Soru: “Hem iktidar hem muhalefet yeni anayasada neye razı olabilir” diye konuşanlar var. Yeniden parlamenter sisteme geçmeyi CHP’liler kendi aralarında konuşuyor.

        Ben buna ihtimal görmüyorum. Getirecekleri sistem daha da tahrip etmeye yönelik diye tahmin ediyorum ama ortada bir şey olmadığı için bir şey de söyleyemiyorum.

        Soru: Başkanlık Sistemi’ne revize olsa sıcak bakar mısınız yoksa kesinlikle Parlamenter Sistem mi dersiniz?

        Şu anki Anayasaya uymayan bir yönetim anlayışı var. “Uymuyorum” diyor. Mevcut Anayasaya uymayan bir yönetimin getirmeye çalıştığı Anayasaya uyabileceğine dair bir garanti yok. Bir samimiyet testinden geçmeleri gerekiyor onun için de mevcut Anayasaya uymaları gerekiyor önce. Yoksa değişikliğin bir anlamı yok, yarın ona da uymayacaklar, ne anladık? En önemli sorun o, bir samimiyet testi gerekli. Gerçekten sivil anayasa mı yoksa gündemi meşgul etmek için mi, bunu da test etmek lazım. Karşımıza bir yerlerde hazırlanmış bir çalışma getirilebilir, öyle olursa metni görmeden bir şey söyleyemeyiz. Ya da Meclis’te bir komisyon oluşturulur, bu komisyon geniş tabanlı ve toplumsal uzlaşıyı sembolize eder ve “Gelin çalışmaya başlayın” denilebilir. Dolayısıyla biz şimdi kesin bir şey demiyoruz. Ama bizim yaptığımız bir çalışma var, içimizde kodifiye edilmiş hali de var ama Altılı Masa’nın dışında bir metin daha dolaşmasın diye yayımlamadık. Altılı Masa’nın çalışması çok kapsamlı ve titiz bir çalışma ama benden başka gösteren de yok galiba. Tören yapıp duyurduk. Liderlerin önüne koyulan raporları, metinleri biz hazırladık ama o gün “Biz yaptık” diye söylemedik.

        Soru: Altılı Masa’ya bir reddiye yok değil mi, çünkü şu anda öyle yapılıyor.

        Geçenki Tüzük Kongresi’nde “Altılı Masa’nın ruhu tam anlaşılmadı, içimizde de anlaşılmadı” dedim.

        Soru: Altılı Masa fiili olarak yok artık, bu metinler ne olacak?

        Altılı Masa fiilen yok ama bunu bitiren biz olmadık. Ve şu an hiçbir partide iş birliği iklimi yok. Kendi teşkilatımızla ve genel merkezimizle yaptığımız istişareler sonucu kendi adaylarımızla, kendi ismimizle girmeye karar verdik. Çünkü özellikle CHP liselerinden girmemizden sonra bizim kendi sistemimizde çok ciddi bir yorgunluk, yılgınlık var. Teşkilatlarda “Neden kendimizi gösteremedik” diyenler var.

        Çok güçlü teşkilatlarımızın olduğu bir sürü il var ve onlar “Niye bu kadar emek verdik” diye isyan ediyorlar. Ve biz genel merkez olarak teşkilatlarımıza en ufak bir maddi destek vermiyoruz, hepsi kendi iç motivasyonu ile çalışıyor.

        Soru: Peki neden böyle oldu?

        1300 milletvekili başvurusunu destekledik, listelerimizi %95 oluşturduk, uzun metrajlı reklamlarımız yayınlandı, kesin kararlıydık. Baştan beri CHP listesinden girmek isteyen partiler var, biz öyle değildik ama. Biz niye o kadar para harcayalım? O kadar “Damga DEVA’ya” diye reklam yaptık. Listelerin verilmesine 1 hafta kala CHP gelip, ‘Ayrı ayrı girersek Mecliste çoğunluğu sağlayamıyoruz’ dediler. “Biz de bakalım” dedik ve elimizdeki araştırmalara göre CHP’nin hesabının doğru olduğunu gördük.

        Soru: Oradaki oy varsayımı yüzde kaçtı?

        Rakam aklımda değil ama ‘Tek listeden girilirse toplamda 50-60 milletvekili kazandıracak’ dediler. Bizde de yakın bir sonuç çıktı.

        Soru: Bu teklif Kemal Bey’den mi geldi?

        Evet, bu CHP tarafından bize önerildi. Biz de onlara geri döndük. Dedim ki; “Bizim açımızdan 3 ciddi sorun var” dedim. “Bir, biz tek gireceğimizi açıkladık, karar değiştireceğiz. İki, partinin kimliğiyle alakalı sorun olacak. Üçüncüsü, seçmenimizin tamamı CHP’ye oy vermeyecek, orada bir kayıp olacak” dedik. Ama gördük ki herkes daha fazla milletvekili kazanıyor. 3+3 siyasette her zaman 6 etmiyor. “Saadet, Gelecek, DEVA üçlü olsun” denildi, üç partinin yaptığı araştırmada da benzer bir sonuç çıktı.

        Aday listelerinin verildiği Pazar gününden önceki Cuma ortak listeyle ilgili dilekçe verilmesi gerekiyor. 5 parti gitti, en son DEVA Partisi’nden İdris Bey 15 dakika kala gidip imza attı. Bunu yapmasaydık bize “İş birliği yapamadınız ve hem kendinize hem bize kaybettirdiniz” denilebilirdi.

        Soru: Pişman mısınız?

        Kaybetmenin hesabını hiç yapmadık. Hatta “Kaybetmenin hesabı yapılırsa vatandaş da bunu anlar ve kaybedebiliriz” diye düşündük. İkincisi, “Türkiye mi DEVA mı?” diye önümüze birkaç defa tercih çıktı ve her zaman “Türkiye” dedik.

        O masa, Türkiye’nin farklı siyasi kanatlarının temsil edildiği bir masaydı. Oradaki siyasal uzlaşma, toplumsal uzlaşma olarak da çok önemli diye gördük. Bizim teşkilattan bazı arkadaşlarımız “Keşke kendimiz girseydik, aday Babacan olsaydı” diyorlar, belki DEVA adına daha olumlu bir hava olurdu ama kaybettikten sonra da “Belki beraber olsaydık seçim kazanılırdı” diye o uhde hep olurdu. 50+1 gerektiğini de unutmamak lazım.

        Soru: Televizyonda herkes birbirinin aleyhine konuştu. O birlik görüntüsü oluşmadı ki.

        Yüzde 51 gerekiyordu ama yüzde 48 de fena bir sonuç değil.

        Soru: O Erdoğan karşıtlığı, yıllardır 48 değil mi?

        Ama toplum değişiyor, rakamların aynı çıkmasını “Kemikleşmiş artık” diye görmüyorum.

        Soru: Ama Altılı Masa’nın aldığı %35’i kimse konuşmuyor. Bunu hiçbir lider konuşmuyor.

        Eğer İYİ Parti ve CHP daha çok iş birliği yapabilseydi bizim hesabımıza göre 20 milletvekili daha olacak idi. Oralarda rekabet ettiler ve iktidara yaradı. O pek konuşulmuyor ama bir gerçek olarak duruyor ortada.

        Soru: Kaybetme ihtimali üzerine çalışmanız gerekmez miydi, mesela Genel Başkanlar Meclis’te değil, bu doğru muydu?

        Bence doğruydu hatta birkaç arkadaş milletvekili olmak istiyordu, ben de “Bakın, şu anki sistemde işin ağırlığı yürütmede, yönetimde söz sahibi olmak istiyorsak yürütme tarafında güçlü bir temsil lazım. Eğer kazanmayı hedefliyorsak doğru olan bu” dedim. Siyaset kaybetme üzerine planlanamaz, o zaman kaybedersiniz zaten.

        Soru: Ama ikinci tura kalmayı bile hesaplamamışsınız.

        Buna hangi tarihten baktığınız da önemli. Seçime birkaç hafta kala Cambridge Analytica gibi bir sürü manipülasyon yapıldı. Dezenformasyon başladıktan sonra başka yere evrilebiliyor. Mesela Balıkesir’deki arkadaşlar seçime giderken dediler ki “Burada Kılıçdaroğlu kazanırsa Çanakkale köprüsü yıkılacak ve İzmir’e Yunan bayrağı dikilecek diye konuşuyor” dediler. Buna insanlar inandı. Afyon’dan haberler geldi, “Kılıçdaroğlu kazanırsa ülke bölünecek ve Sivas’tan ötesine pasaport gerekecek” demişler. Whatsapp grupları çok etkili.

        Soru: Seçim gecesi Erdoğan açıklama yaptı, sizden bir açıklama olmadı. Sonra çıktınız yüzünüzden düşen bin parça, sonra Kemal Bey masaya vurup video yayınladı.

        O gece beraberdik biliyorsunuz, ama o gece münferit açıklamalar da yaptık. Benim açıklamam var.

        Soru: Diyelim ki iktidar manipülasyon yaptı ama siz de manipülasyona karşı doğruyu söyleyerek ikna edemediniz, manipülasyonla mücadele edememek hata değil mi?

        Brexit’te de, Trump’ın seçilmesinde de mücadele edemediler. Mesela ABD’de katıldığım bir konferansta Obama henüz başkanken bir saat süren bir sunum yaptılar, “ABD demokrasisi tehdit altında” diye sunum yapıldı ve iki sene sonra bunların hepsi oldu. Bu metotların Türkiye’de uygulanmaması diye bir şey yok. Biz tersine insanları aldatarak bunu asla yapamayız.

        "Bir parti gelmedi anayasa çalışması 5 hafta kilitlendi, bunu duyurmadık"

        Soru: Altılı Masa’nın belki bir yıl önceden önlem alıp güven vermesi gerekmez miydi?

        Güven niye olmadı? “Altı parti bu ülkeyi kavgasız gürültüsüz yönetebilecek” şeklinde bir güven veremedik. Meselenin özünde bu var. Hatta “Anayasayla ilgili 2 sayfalık prensipte metin koyalım yeter” dediler. “Öyle şey mi olur” dedim. Ondan sonra seçim iş birliğini konuşmaya başladık. Anayasa çalışması tam 5 hafta kilitlendi. Bir parti tam 5 hafta gelmedi. Duyurmadık bunu. Şu fayda oldu, herkes birbirinin karakterini, huyunu iyi öğrendi. Dolayısıyla yerel seçim kararımızı çok kolay almış olduk.

        Soru: Bu güvensizlik 6 ay önceden belliydi. Niye bunun sonu hüsran olabilir demediniz?

        50+1 olmadan seçimi kazanamıyorsunuz, başka bir model de yoktu ki…

        Soru: Güven veremeyen liderler miydi? Yoksa tabanda da güven sorunu var mıydı?

        Teşkilatlar iyi anlaştı. Ortak liste konusunda anlaştıktan sonra, “Siirt ve Iğdır’da il başkanlarınız çok iyi, liste başı aday olsun” dediler. Bir gün sonra “3 il daha var, seçilemeyeceği kesin ama olsun” dediler. Teşkilatlarımız hemen aday belirledi artı 3 daha oldu. En son CHP’nin Kilis adayı istifa etti, aradılar “Sizin Kilis İl Başkanınız çok iyi” dediler. İl başkanımızı aradım, “Seni istiyorlar ama başkası da olabilir istersen” dedim. “Ben olurum” dedi. Etti 26 aday. Bu adayların tamamı bize gelen talep üzerine oldu. Başka partilerle bizi karıştırıyorlar. Niye 8 gün kapanıp aday inceleyelim, niye dünyanın parasını harcayalım reklama?

        Soru: CHP’nin ilk önerisi size 15 milletvekili vermek miydi?

        Orada ufak bir müzakere oldu.

        Soru: Seçimlere bağımsız gireceğinizi söylüyorsunuz, bu büyük ihtimalle her yeri kaybettirecek. İYİ Parti de aynısını yapıyor. Bunu nasıl izah edeceksiniz?

        Yerel seçimlerde aday isimleri de çok önemli. Adaylar önemli fark oluşturuyor. İkincisi, biz kazanmak için giriyoruz ama kime kaybettirdiğimiz de bölgeden bölgeye çok değişebilir. Hangi partinin tabanından bize oy geleceği çok değişebilir.

        Soru: Karşı tarafa ittifak olacak gibi görünüyor…

        İl il ilçe ilçe çok değişiyor. Teşkilatlarımızdan çok enteresan raporlar geldi.

        Soru: İstanbul, Ankara ve İzmir için aklınızda aday var mı?

        Ali Babacan: Aklımda adaylar var ama henüz benden başkası bilmiyor. Genel merkezimizin komisyonları gidip görüşmeler yapacak ve karar verilecek.

        Soru: Tabanınız kendimiz girelim mi diyor?

        Teşkilatımızda ekseriyet genel merkezimizde kahir ekseriyet kendimiz girelim diyor. Genel merkezden sadece 3 kişi “Ortak liste” dedi.

        Soru: Alabiliriz dediğiniz yerler var mı?

        Var tabii.

        Soru: İsimler ne zaman belirlenir?

        Peyderpey. Bizim niyetimiz İstanbul ve Ankara’yı erken açıklamak ama bazı yerlerde daha gecikebilir. “DEVA Belediyeciliği, temiz belediyecilik” diye bir manifesto yayınlıyoruz ve aday olacak kişiler ona imza atıp aday olacaklar. Biz niye yanlış düzlem üzerinde başkalarıyla ortaklık yapalım ki? “Ortak olalım, biz de nemalanalım” diye düşünülen bir işin içinde olmayız biz. Zaten CHP’nin içinde ortaklığı kaldıracak bir psikoloji yok. CHP’nin içindeki popülizm, “İttifak yanlıştı, niye bu partileri kattınız” şeklinde. Zaten ortak bir bakış, ortak bir anlayış olmadan ittifak mümkün değil. Tabii çok istisnai ve münferit yerlerde açıklayacağımız manifestoya uymayı kabul eden partilerle iş birliği yapılabilir ama büyük şehirlerde olmaz.

        Soru: İmamoğlu, “İttifak turuna çıkacağım” demişti.

        Böyle bir şey çok mümkün gözükmüyor ama olsa bile biz çoktan adayımızı açıklamış oluruz.

        Soru: Seçimi kaybettiniz ve herkes suçu Kemal beye atıyor ama aslında bütün liderlerin suçu var. Sonuçta bütün liderlerin kararıyla bunlar yapıldı ve sonuç alındı. Yerel seçimlerde de yine benzer bir tablo çıkacak muhtemelen. Sizce burada bir terslik yok mu? Siz dahil siyasetin fatura çıkarması gerekmez mi?

        Biz 3 ay kapandık, sabahtan akşama kadar istişare yaptık. Tam bir özeleştiri çalışması yaptık. Ayrıca siyaset bilimcilerle grup grup oturduk, “Seçim sonrası Türkiye’yi, DEVA’yı nasıl görüyorsunuz” dedik. 6-7 ayrı grupla oturduk. Dışarıdan gözlemleyen insanlar bunlar.

        Soru: Ama kamuoyuna yansımadı öz eleştiriniz.

        “Güven veremedik” dedim. “Kırsala yeterince ulaşamadık” dedim.

        Soru: AK Parti, depremden önce askıda kalan başörtüsü ve aile değişikliğini gündeme getirecek ve sınır dışı operasyon olmazsa bu, gündemi meşgul edecek. Muhalefet olarak blok karar mı alacaksınız yoksa müstakil değerlendirme mi yapacaksınız?

        Seçimden önce gelseydi bile blok karar alma imkânımız yoktu. Çünkü Altılı Masa’nın birkaç toplantısında konuştuk ve gelseydi bu Altılı Masa’da ayrışma sebebi bile olabilirdi.

        Biz bu kadar detaylı bir konuyu Anayasa maddesi yapınca gün gelir 20-30 sene sonra biri bu maddeyi iptal edebilir, eğer öyle olursa başörtüsü yasağı geri mi gelecek yani? Dolayısıyla bu yöntem yanlış ama niye geliyor? Muhalefet bloku da kalmadı ama muhalefeti çatlatmak için. Macaristan ve Polonya’da da örnekleri var, Türkiye’ye taşınabilir bu.

        Soru: İktidarın dezenformasyon yaparak seçim kazandığını söylüyorsunuz ve bu iktidarla aynı masada Anayasa çalışırsanız “Seçmen ne düşünür” diye düşündünüz mü?

        Biz “İstemezük” siyasetine karşıyız. Ayrıca biz zaten anayasa değişiklik her şeyimizi açıklamış, ilkeleri belli olan bir partiyiz.

        Soru: Altılı Masa kazansaydı, yerel seçimlere bambaşka bir anlayışla girilebilecek miydi?

        Daha başka ne yapalım, bu kadar metin imzaladık. Siyasi ahlak dedik. İmar rantları dedik. Yolsuzlukla mücadele dedik. Sadece merkezi yönetim değil, belediyelerde de temiz belediyecilik çok önemli. Benim anlattığım hiçbir lider de buna itiraz etmedi.

        Soru: Yani “Ekrem İmamoğlu şimdi seçime farklı gidiyor ve Altılı Masa kazansaydı bambaşka bir belediyecilik olacaktı” mı demek istiyorsunuz?

        Kimseyi itham altında bırakmak istemiyorum, temiz çalışan belediyeler var ama yanlış içinde olanlar da var. Biz seçimleri kazansaydık, Kamu İhale Yasası’ndan tutun da şeffaflıktan Siyasi Ahlak Yasası’na kadar hepsini Meclis’e getirmiştik. Bu niyet olduktan sonra zaten Belediye Seçimleri de ona göre şekillenirdi. Mesela tır şoförlerimizin bir Almanya’da tır kullanma şekli var, bir de Türkiye’de var. Eğer kurallar belliyse, yaptırım oluyorsa insanlar daha dikkatli oluyor ama herkesin kural tanımadığı ve bundan istifade edilen bir sistemde kurala uymak için anlam kalmıyor. Bizim yapmaya çalıştığımız, kural koymaktı. “AB’nin Kamu İhale Mevzuatı’nı Türkiye’ye getirelim” dedik. 27 ülke bunu uyguluyor. AB müktesebatındaki 33 fasıldan biri kamu alımları. İçinde iki alt başlıktan biri elektrik- doğal gaz-su gibi şeyler çünkü bunlar tekel.

        Soru: Az önce “İktidar nimetlerinden faydalananlar” dediniz…

        Dikkat ederseniz bizi AK Parti’nin kongresine davet etmediler, sonra da “davet edilmeyen partiler” diye haber yaptırmışlar. Biz hiçbir davette yokuz. Varlığımızdan o kadar rahatsızlar ki… Erdoğan, seçimi kazandığı akşam, 28 Mayıs’ta yaptığı ilk konuşmada daha ilk 3-5 dakikada benden bahsetti. Varlığımız korkunç rahatsız ediyor. Bizim de yanlışımız, hatamız vardır ama açıkça eleştiriyoruz. Bizim iktidar nimetlerini paylaşarak çizgimizden dönmemiz de mümkün değil, bunları da gayet iyi biliyor. Çok rahatsızlık veriyoruz, verdiğimiz ve vereceğimiz rahatsızlık için de özür falan dilemiyoruz.

        Seçimde başarısız olduk tamam ama siyaset bir ideal için yapılır, tek kişi de olsak ısrarla, inatla doğru bildiklerimizi savunacağız. Bu savunduklarımız da dünyada kabul edilmiş şeyler, sürekli “AİHM” diyoruz, “Avrupa Konseyi” diyoruz, “Avrupa Birliği” diyoruz. Altılı Masa metninde ilk sayfada “Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi” diyoruz.