Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kemal Kılıçdaroğlu’na çok yakın olarak bilinen bir CHP kurmayı erken seçimle ilgili yazılarım üzerine aradı. "'AK Parti ya da AK Parti ve MHP birlikte bize gelip 4 Kasım 2018 yerel seçimlerine gidelim’ derlerse Kemal Bey’in bu öneriyi destekleyeceğine eminim" dedi. Yani CHP erken yerel seçim ihtimaline açıkça yeşil ışık yakıyor.

        Bu durumda yerel seçimleri öne almak için gereken anayasa değişikliğini mümkün kılan 401 rakamına ulaşılıyor. Ancak acaba pratikte bu, hayata geçebilir mi?

        AK Parti’nin saygın hukukçu kimliği ile bilinen bir genel başkan yardımcısı da erken seçim yazılarımla ilgili aradı ve önemli hatırlatmalar yaptı. Öncelikle kendisinin de 4 Kasım 2018 önerisini desteklediğini hatta 2017’den beri parti içinde bunu dile getirdiğini ve temmuzda da yeniden önerdiğini ifade etti. Ancak daha sonra şu hususları sıraladı:

        "Meclis tatilde. Ardından bayram var. Diyelim ki süreç başladı… Önce teklif edilmesi, oradan komisyona ve ardından Genel Kurul'a gitmesi gerekiyor. Bunlar eylül ortasını bulur. YSK 60 günden az sürede seçim yapamıyor. Zorlasak 45 gün ama 45 gün örneği yok ki bu genel seçimler için. Yerel seçimler için YSK 3 aylık takvim kullanıyor.

        Yerelde süreçler çok uzun ve karışık. Başkan adayları, meclis üye adayları, il genel meclisi (51 ilde)… Bunlar il ve ilçe seçim kurullarında hallediliyor. İtirazlar vs. çok karmaşık bir süreç. Ancak aralık, ocak, şubat gibi tamamlanır. O zaman da kış şartları sebebiyle olmaz.

        Diyelim kanunla değiştirme yoluna gittik. Bu sefer de anayasada bir yıl içinde uygulanmaz, ilkesine takılıyor. O nedenle seçimlerin zamanında olacağını düşünüyorum."

        Ben yine de ekonomik olarak böyle sıkıntılı bir süreçte bir an önce seçim baskısından kurtulmanın çok rahatlatıcı olacağını yineleyeyim. Teknik olarak değişiklik zaman gerektirse de şayet Meclis'te yeterli matematik varsa belki de sürecin hızlı bir şekilde tamamlanmasının bir yolu bulunabilir.

        * * *

        Berat Albayrak’ın kurduğu anahtar cümle

        "Serbest piyasa kuralları içinde kalarak adımlarımızı atmaya devam edeceğiz." Bu krizden çıkmanın anahtarı Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın dün telaffuz ettiği bu cümle. ABD Başkanı Trump, Türkiye’yi ambargolarla, vergilerle ne kadar sıkıştırmaya çalışırsa çalışsın serbest piyasa düzeninden ayrılmayacağını Türkiye garanti ettiği sürece önümüz açık. Panik böyle kaybolur, yatırımcı böyle rahatlar.

        Nitekim haftasonunun çılgın ateşi yavaş yavaş düşüyor. Merkez Bankası’nın hamleleri ve Cumhurbaşkanı'nın mevduatlara el konulacağı yönündeki spekülasyonlara yönelik sert ve net açıklamaları telaşı dizginledi. İş dünyasında da bir seferberlik havası hakim olmaya başladı. Bunlar doları makul seviyede tutacaktır.

        * * *

        AB ile yakınlaşma zamanı

        Tam da geçen yazıda dediğim gibi AB’den Türkiye’ye destek açıklamaları art arda geliyor. Angela Merkel ve Alman yetkililer başta olmak üzere, Avrupa’dan birçok isim Türkiye’nin ekonomisinin bozulmasının kendilerini de etkileyeceğini söylüyorlar.

        Trump’ın ticarete bariyer çekme yaklaşımına ciddi tepki koyuyorlar.

        Bu gelişmelerin iki sonucu olacaktır:

        1) Türkiye, AB ile ilişkilerini doğru bir strateji ile yeniden hızlandırabilir. Müzakere sürecini canlandırabilir. Mevcut ABD yönetimine karşı itirazlarında AB’yi yanına alıp cepheyi genişletebilir. Ancak bunun için dilin biraz yumuşaması ve yargıdaki sorunlarla ilgili adımlar atmak gerekiyor.

        2) Serbest ticarete karşı duruşu nedeniyle Trump bir süre sonra ABD mallarını satmakta zorlanacak ve sıkıntıya düşecektir. Doların yükselmesi ABD’de ihracatı olumsuz etkiler. Çözüm her zaman liberal ekonomide.

        * * *

        Piknikten dönen o 40 çocuk

        Kendi dertlerimizle öyle meşgulüz ki, dünyada neler olup bittiğine bakamaz olduk. Evet, hepimiz dolar krizi ile yatıp kalkıyoruz. ABD, siyasi olarak bizi sıkıştırmak için ekonomik ambargoları devreye sokuyor. Evet, durum son derece can sıkıcı. Öte yandan dünyada öyle vahşi, öyle kahredici gelişmeler var ki…

        Yemen’de geçtiğimiz perşembe günü ABD destekli Suudi güçleri Saada kentinde bir saldırı düzenledi. Haberlerde görmüşsünüzdür. Ancak maalesef dünyanın o bölgelerindeki şiddet öyle olağanlaştırıldı ki, belki dikkat bile etmediniz ya da o an haberi gördünüz ve geçtiniz…. Halbuki perşembe günü Yemen’de 40 çocuk güle oynaya, öğretmenleri ile birlikte okul pikniğinden dönüyorlardı. Bir pazar yerinden geçerken şoför içecek bir şey almak için durduğu sırada hava saldırısı otobüsü vurdu. O otobüsün içinden görüntüleri izledim. 6 ila 11 yaş arasında değişen cıvıl cıvıl çocuklar… Şarkı söylüyorlar, oyun oynuyorlar ve sonra bir anda…

        Hiçbir günahı olmayan, yalnızca dünyanın talihsiz bir yerinde dünyaya gelmiş olan 40 çocuk ve yanlarındaki öğretmenleri paramparça oldular. Suudi güçleri düzenledikleri saldırıda 51 kişiyi yok etti. Ve ardından utanmazca bu saldırıyı dahi savunmaya kalktı!

        Saldırıyı düzenleyen koalisyonun sözcüsü Albay Turki el Malki saldırının "uluslararası insan hakları yasalarına uygun bir şekilde gerçekleştirilen meşru bir askeri faaliyet" olduğunu söyledi!

        Bu apaçık katliam üzerine oluşan tepki nedeniyle ABD göstermelik bir inceleme başlattığını açıkladı, uluslararası yardım kuruluşları da kınama mesajları çektiler ancak bunlar neyi değiştirecek?

        CNN International’da saatlerce o çocukları kurtarmaya çalışanların anlattıklarını dinledim. Bir adam "Önüme gelen cansız bedenleri göz gözü görmeyen bir toz bulutunun içinden çekip çıkarıyordum. Bir süre sonra elimde tuttuğum çocuk cesedinin kendi oğlum oldunu fark ettim" diyordu. Bir diğeri saldırı anında havaya fırlayan vücut parçalarını tarif ediyordu. Aklı zorlayan bir vahşet ve onu mecburen kanıksamak zorunda kalmış talihsiz insanlar…

        Yemen’de son 3 yılda 2500 çocuk öldü. Toplam ölümlerin saysısını kimse tam olarak bilmiyor. Şii Husiler ile Sünniler arasında korkunç bir kıyım yaşanıyor. Ve malesef bu korkunç düzen her geçen gün kötüye gidiyor. Trump yalnızca ticaretin önüne engeller çıkararak, ambargolar ve vergilerle kabadayılık yaparak değil, zalim ABD’yi daha zalimleştirerek dünyayı olduğundan çok daha kötü bir yere doğru sürüklüyor…

        Diğer Yazılar