Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Christchurch, Yeni Zelanda’nın güney adasının en büyük şehri. Büyük dediğime bakmayın, nüfus 320 bin. Fazla atraksiyonu yok ama yemyeşil, sakin, huzurlu bir yer.

        İşte burada, dünyanın öbür ucunda yaşandı katliam. Camiye giren aşırı sağcı Brenton Tarrant adlı saldırgan namaz kılan Müslümanlar’ı rastgele taradı. İçlerinde Bangladeş’ten gelmiş bir spor takımının mensupları da var.

        Dünyanın en huzurlu ülkelerinden biri kabul edilen bir yerde böyle bir vahşetin yaşanması korkunç bir tabloya işaret ediyor sevgili okurlar. Müslümanlar artık hiçbir yerde güvende değil. Tecrite zorlanıyor, gözleri korkutuluyor, hedef haline getiriliyor ve en tahmin edilmeyen yerde bile katlediliyorlar.

        Bugün dünyada liberalizmin giderek çöktüğünü ve bunun dünyayı daha kötü bir yer haline getireceğini yazdım. Maalesef gelişme başka bir açıdan bu tezi doğruluyor. Yeni Zelanda’daki saldırının genel gidişten bağımsız olduğunu söyleyebilir miyiz? ABD Başkanı Trump’ın İslam karşıtı söyleminin bu saldırıyı gerçekleştiren katili etkilemediğini iddia edebilir miyiz? Avrupa’da aşırı sağ partilerin bu saldırıyı gerçekleştirenlerin ekmeğine yağ sürmediğini öne sürebilir miyiz?

        Yeni Zelanda’da Allah’ın huzurunda namaz kılarken katledilen masum insanların kanı Batı’daki İslamofobik bütün siyasetçilerin elinde. Trump da sorumlu, Marine Le Pen de, Geert Wilders da, Christian Kurz da… Bu siyasetçileri tarih insanlığı karanlığa götüren isimler olarak anacak!

        Diğer Yazılar