Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        2020 yılının 25 Nisan’ı. Tarihe not düşmek ve bizdeki son durumu paylaşmak için yazımın başına oturdum.

        Çocuklar çok uzun zamandır evde. Artık haftaları saymakta zorlanıyorum. Hele son sokağa çıkma yasağı ile birlikte günler de birbirine girdi.

        Her gün cumartesi-pazar gibi geliyor.

        Yapılacak iş olmadığı, yan gelip yattığım için değil. Nerde o günler…

        Ben hiçbir şeyin uzaktan göründüğü gibi olmadığını bilir ve söylerdim ama bu sözün gerçekliğini ilk kez korona günlerinde damarlarımda hissettim.

        Günümü bölüp, çocukların dersleri, evin ihtiyaçları, kendi çalışmalarım ve yazılarım, koşma-egzersiz ve yayınlar arasında nasıl paylaştırdığımı daha önce burada anlattım, hatırlarsınız.

        İlk hafta bocaladıktan sonra belli bir rutini tutturmayı başardım. Bunu başarmasam bugün işin ucunu kaçırmış olabilirdik zira tüm sorumluluklar devam ederken evde olmak hayat ritminizi yeniden düzenlemenizi gerektiriyor.

        Yalnızca çocuklar değil, bizim için de….

        Evde olmanın dinlenme ve boş zaman ile özdeşleştiği hayatlarımız vardı. Sonra bir gün bir salgın hastalık bu algıyı kaldırıp atmamızı buyurdu. Buna adapte olmak o kadar kolay değil…

        Adapte olurken bazı yanlışlarımı da fark ettim…

        Çocuklara karşı fazla korumacı, fazla ‘arka toplayıcı’ davranmışım.

        Artık 7 yaşına yaklaşıyorlar, daha otonom olmaları gerekiyor. Biz Türkiye’de bunu çok önemsemiyoruz ve çocuklara kol kanat gerelim derken onların kendi kendilerine yetmelerini engelliyoruz .

        Ben evde olduğumuz süreçte bazı değişiklikler yaptım. Artık Ela ve Yasemin haftanın 2 günü kendi kahvaltılarını hazırlıyorlar. İhtiyaçları olabilecek malzemeleri tezgaha koyuyorum, aralarından seçip, istedikleri miktarda alıp, tabaklarını kendileri yapıyorlar. Yalnızca ateşle oynamak yasak ve bir şey kesmek isterlerse benden yardım alıyorlar.

        Yemeklerden sonra tabaklarını lavaboya koymak, kıyafetlerini çıkardıktan sonra katlamak ve yataklarını yapmak da artık değişmez kurallar.

        (Yakında çocuklar bunları Rasim’e de öğretecekler, umutluyum…)

        Evde kaldığım günlerde fleksibilite üzerine de düşündüm. Alışkanlıklarıma fazla sadık olduğumu fark ettim. Halbuki biraz esnemeliyiz.

        Mesela sabahları hep aynı şekilde yapılmış kahvenin içine aynı miktarda süt eklemek, gazeteleri aynı sırayla okumak, yazı yazmak için masa düzenini aynı şekilde ayarlamak vs vs…

        Bunların hayatı daralttığını fark ettim. Rutin iyidir ama rutini mutlaklaştırmak iyi değildir.

        Ritüellerinizi değiştirin. Onlara bağımlı hale gelmeyin. Öyle büyük şeylerden bahsetmiyorum, kast ettiğim her günkü alışkanlıklarınızda küçük oynamalar…

        Sabah yüzünüzü yıkarken suyun sıcaklığını azaltmak ya da bir şarkı mırıldanmak veya saçınızı diğer tarafa ayırmak bile çok fark ediyor…

        Evlerde nelerin eksikliği hissedildi?

        Korona tehlikesi nedeniyle ilk kez bu kadar uzun süre evdeyiz.

        Modern şehir insanının hayatında evin kapladığı yer epey kısıtlıydı.

        Çoğu aktiviteyi ev dışına taşımıştık.

        Haliyle hayatı yeni model eve sığdırmak birçok sıkıntıyı beraberinde getirdi.

        Bu kriz umarım birkaç hafta, en geç birkaç aya aşılacak ama artık evlerimizi yeniden ve daha uzun süre vakit geçirilen alanlar olarak gözden geçireceğimiz kesin.

        Bundan böyle inşa edilecek evlerin planları da bu yeni perspektife adapte edilmek zorunda zira Covid-19 bitse de bir salgın tehdidine karşı hazırlıklı olunması gerektiği gerçeği ile karşı karşıya kalındı…

        BUZDOLAPLARI YENİDEN DİZAYN EDİLMELİ

        Bu hakikat sığınak olarak kullandığımız evlerin mevcut düzenindeki eksiklerini gösterdi.

        Bence her şeyden önce birçok eve eskiden olduğu gibi kiler bölümü eklenmeli.

        Yeni tip ortalama apartman dairelerinin yiyecek saklamak için yeterli alanları yok.

        Kuru gıda için karanlık bir oda ya da saklama alanına ihtiyaç var.

        Bir de buzdolaplarının boyutunun yeterli olmadığı anlaşıldı bence.

        Çoğu buzdolabı ortalama 4 kişilik bir ailenin bir haftadan fazla yiyecek depolamasına müsait değil.

        Özellikle buzluk bölümü çok kısıtlı ve bu süreçte birçok aile bunun sıkıntısını yaşadı.

        Beko ve Vestel gibi yerli beyaz eşya üreticileri de yeni üretimlerinde bunları göz ardı etmemeliler diye düşünüyorum.

        BALKONLU EVLERE DÖNÜŞ

        Bu krizde balkonun önemi de anlaşıldı. Son dönemde yapılan evlerin birçoğunda balkon yok.

        O nedenle insanlar nefes almak için alan bulamadı ve sırf metrekare büyütmek için balkonsuz ev yapmanın yanlışlığı görüldü. Birçok kişi dört duvara sıkıştı ve bunaldı.

        Yabancı basın organlarında evlerde teknolojik olarak ne gibi değişiklikler yapılacağı üzerine birçok yazı okuyorum.

        Antibakteriyal materyal kullanımından, hava temizleyicilere ve ateş ölçer kapılardan kendini dezenfekte eden asansör düğmelerine kadar çeşitli yenilikler üzerine konuşuluyor ancak ben bu yazıda fütürüstik şeyler anlatmak derdinde değilim.

        Onun yerine eskiden evlerimizde olan bazı şeyleri hatırlayarak ve geri kazanarak başlamak daha kolay gibi geliyor.

        APARTMAN GÖREVLİLERİNİ HATIRLADIK

        Balkon ve kilerin yanı sıra klasik apartmanlarda olan ama yeni tip site ve rezidanslarda olmayan başka bir şeyi de hatırlatayım.

        Apartman görevlisi sistemi…

        Her sabah ve öğlen temel ihtiyaçlar için kapının çalınması.

        Bu ne kadar önemliymiş.

        Hiçbir sipariş uygulaması apartman görevlilerinin yerini tutmuyor.

        Korona günlerinde 65 yaş üstü, özellikle de yalnız yaşayan 65 yaş üstü vatandaşların birçoğunun kurtarıcısı apartman görevlileri oldu.

        Bu emekçi insanların unutulmaya başlayan varlığı ve önemleri karantina günlerinde ortaya çıktı.

        Diğer Yazılar