Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bu dönemde ne çok ölüm haberi aldık, ne kadar fazla insana veda ettik….

        Son bir yılı gözümün önüne getiriyorum. Pandemi de eklenince öyle art arda kayıplar oldu ki…

        Ağır, kasvetli, karanlık günler sürüp gidiyor. Tünelin ucunda ışık arıyorum. Sahiden görünecek mi?

        Henüz bir işaret yok maalesef sevgili okurlarım…

        Dönüp son günlere bakıyorum. Hepsinde hayattan çok ölüm konuşulmuş, vefat haberleri gelmiş…

        Geçtiğimiz hafta sonu Rasim’le beraber iki cenazeye katıldık.

        Biri cumartesi günü Beşiktaş Zincirlikuyu’dan kalktı, sonra Şişli Harbiye’deki Hilton Oteli'nde duası okundu.

        İkincisi Gaziosmanpaşa Merkez Camii’nden kalktı ve defnedilmek üzere Eyüp Sultan Kabristanı’na gitti.

        FATİH-HARBİYE

        Üst üste iki gün, aynı şehir, bambaşka iki fotoğraf…

        Yan yana, iç içe var olan ama hala birbirinden çok farklı dünyalar…

        Peyami Safa’nın meşhur romanı Fatih-Harbiye’yi yeniden yaşadım adeta bu hafta sonu.

        İlk gün dua için Harbiye’de, ikinci gün de defin için Fatih’deydim. Bambaşka iki atmosferdi…

        1931’de kaleme alınan ve modern-geleneksel, Doğu-Batı ikilemini çarpıcı biçimde anlatan büyük romancının yazdıklarını anımsadım sık sık…

        'TAYLAN ABİ'YE VEDA...

        Cumartesi günkü cenaze iş insanı Taylan Bilgel’indi. Nam-ı diğer ‘Sarı Taylan’ın.

        Ertuğrul Özkök, Pazar günü Bilgel’i çok güzel tarif eden bir yazı yazdı. Kamuoyunda çok bilinmeyen ama siyaset ve medya dünyasında neredeyse herkesin tanıyıp, sevdiği, güler yüzlü, hoşsohbet bir insandı Bilgel. ‘Taylan Abi’ diye hitap ettiğim biriydi.

        Kendisini yaklaşık 10 yıldır tanıyordum. Bu süre zarfında Taylan Bey diyene hiç rastlamadım. Yaşıtları için ‘Taylan’, yaşça küçükler için ‘Taylan Abi’ydi.

        Öyle samimi ve teklifsiz bir his verirdi ki karşı tarafa, tüm bariyerler kalkardı onunla konuşurken.

        İlginç bir profildi Taylan Bilgel. Aydın Doğan’ın en yakın arkadaşıydı. Arkadaştan öte, can yoldaşıydı. Ailesi dışında en fazla vakit geçirdiği insandı, sırdaştı.

        DEMİREL’İN EMANETİ

        Aydın Bey’le Taylan Abi’yi Süleyman Demirel tanıştırmış. Kendilerinden defalarca aynı hikayeyi dinlemişliğim var.

        Doğan, Milliyet’i satın aldıktan sonra rahmetli Demirel, Bilgel’i ona emanet etmiş.

        Aydın Bey bu emanete hep sahip çıktı. Taylan Abi’yi yanından hiç ayırmadı.

        İstanbul’un ‘Beyaz Türk’ diye adlandırılan kesiminin tam göbeğindeydi ama muhafazakar, dindar çevreler ile de çok iyi diyaloğu vardı.

        Süleyman Demirel’den ötürü tarikatleri ve cemaatleri de iyi bilirdi. Fazla konuşmaz, genellikle dinler, çok mütevazı bir imaj çizer ve her daim gülümserdi.

        Taylan Abi’nin ölüm haberi sürpriz olmadı maalesef. Uzun bir süredir kanserdi. Son zamanlarda durumunun ağırlaştığını duyuyordum. Eşi Serpil Hanım ‘en fazla 1 ayı var’ demişti bundan birkaç hafta önce…

        Onu son görüşüm geçen eylül ayıdır. Bodrum’da küçük bir grup bir akşam yemeği yedik, her zamanki gibi şakalar yaptı, çok dinledi, az anlattı…

        Nur içinde yatsın…

        Dün medyada gündem olan, Fenerbahçe Başkanı Ali Koç ile Rasim arasında geçen diyalog Zincirlikuyu’da, Taylan Abi’nin cenazesinde yaşandı. Ben de şahidiyim.

        Seneler önce Akşam’da yaptığımız bir röportaj, Washington’da Türk-Amerikan iş dünyası toplantılarında karşılaşmışlığımız vardır Ali Bey ile. Cumartesi günü rastlayınca ayaküstü konuştuk. Konu malum Fenerbahçe’ye gelince hemen arkamda duran Rasim’e laf attı ve malum diyalog öyle başladı.

        Sonra da konuşma gayet samimi devam etti. Ardından benim anlamadığım Merkez Hakem Kurulu gibi konulara girdiler.

        Ali Koç, sohbetimizde Habertürk’ten de övgüyle bahsetti. Tüm görüşlere ve taraflara yer veren objektif ve yansız bir medya olarak Habertürk’ü gördüğünü söyledi. Tespiti bence de yerinde.

        90'LARIN TÜRKİYE'SİNİN ÖNEMLİ AKTÖRLERİNİ BULUŞTURAN MASA

        Cenazenin ardından Taylan Abi için Hilton Oteli’nde düzenlenen dar kapsamlı duaya başta Koçlar olmak üzere iş dünyasının birçok büyük ismi de katıldı.

        Başta en yakın dostu Aydın Doğan…

        Yalnızca orada olan değil, her şeyi organize eden, en yakınını uğurlayan ev sahibiydi aynı zamanda.

        Hilton Oteli’nde Pandemi nedeniyle dar tutulan yemekli bir anma yapıldı.

        Ben içeri girdiğimde baş masada Aydın Doğan, Hüsamettin Özkan ve İnan Kıraç oturuyordu. Daha sonra yanlarına İlhan Kesici de geldi.

        Bu fotoğrafı daha önce başka yemekli toplantılarda defalarca birebir görmüşlüğüm var. Bir farkla: Aydın Doğan’ın yanındaki sandalyede her zaman Taylan Bilgel otururdu.

        Cumartesi günü o masaya doğru yürürken bir tuhaf oldum. Gözlerim Taylan Abi’yi aradı ama artık yoktu.

        Masanın tam arkasında büyük bir fotoğrafı asılıydı. O kareden çıkacak yine gülerek kendine bir sandalye çekecek gibi bakıyordu.

        Cenazede AK Parti’den, CHP’ye DEVA’dan MHP’ye bir çok isim vardı. Taylan Bilgel’in kızı Yasemin Bilgel DEVA Partisi’nin Kurucular Kurulu üyelerinden. Duke Üniversitesi’nde lisans, Yale’de yüksek lisansını tamamlayıp, uzun yıllar akademisyen olarak çalıştıktan sonra siyasete girmiş bir isim. Ali Babacan ve eşi Zeynep Hanım da cenazedeydi.

        AK Parti’den Mücahit Aslan, MHP’den Celal Adan, CHP’den Akif Hamzaçebi ve yukarıda da bahsettiğim gibi İlhan Kesici benim gördüklerim…

        SÜLEYMAN SOYLU’NUN CENAZESİNDEN NOTLAR...

        90’ların Türkiye’sini yönetmiş, siyaset ve medyayı şekillendirmiş bir kuşağın çok ön planda olmayan ama temel aktörlerinden biri veda ettikten bir gün sonra ise cumartesi günü Beyaz Türk çevrelerin en öndeki temsilcilerini bir araya getiren cenazeden çok farklı bir cenazeye, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun annesi Servet Soylu’nun cenazesine gittim.

        Gaziosmanpaşa Merkez Camii’ne geldiğimizde kocaman meydan hınca hınç doluydu. Yalnızca protokol değil, vatandaş da akın akın koşuyordu cenazeye.

        Yöneticimiz, Ciner Holding Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Tekdağ ile protokol kapısında karşılaştık. Daha sonra Çetiner de (Çetin) de geldi.

        Protokol kapısında da büyük bir kargaşa vardı. Kenan Bey her zamanki nezaketi ve zarafetiyle protokol listesinde ismi olmasına rağmen içeri girmek için özel bir teşebbüste bulunmadı ve meydanın ortasına doğru hep birlikte yürümeye başladık.

        Cenaze namazına kalabalıkların içinden gittik. Gaziosmanpaşa Meydanı’ndan atmosferi gözlemledik. Süleyman Soylu’nun doğduğu ve büyüdüğü ortamı düşündüm. Ailesi çok eski bir Gaziosmanpaşalı aileydi. Çocukluğundan beri siyasetin içindeydi.

        Defin sırasında da camii kadar büyük ilgi vardı. Her çevreden insan gördüm. Türkiye’nin bir özeti gibiydi Soylu’nun cenazesi.

        Gaziosmanpaşa Meydanı’nda yürürken bir gün önceki Beşiktaş-Şişli’deki katılımcıların büyük bir kısmının hayatlarında Gaziosmanpaşa’yı herhalde hiç görmediğini düşündüm.

        Buradan Fatih’e Eyüp Sultan’a gittik. Sade vatandaşlar mezarlığa girmek için kilometrelerce yol yürüyorlar, içeri alınmak için dakikalarca dil döküyorlardı ama yer kısıtlı, malum pandemi var ve buna rağmen kalabalık çok fazlaydı.

        Diğer Yazılar